Ali Adnan MENDERES: "Oğlum, ticarete girersen alıp sattığın ben olacağım!.."
1899 yılında dünyaya gelen Adnan Menderes’in göbek adı
Ali’ydi. Menderes küçük yaşta öksüz ve yetim kaldı. Önce annesi veremden öldü,
hemen ardından kalbinden rahatsız olan babası vefat etti. Ablası Melike de 5
yaşlarında veremden hayatını kaybedince ailenin hayattaki tek ferdi Adnan
kaldı. Çocukluğu ve gençliğinin ilk yılları büyükannesinin himayesinde geçti.
Aile terbiyesini büyükannesi Fitnat Hanım’dan aldı. Çalışkan bir öğrenciydi.
Sürekli okuyordu. Amerikan Koleji’ne gitti. Yunanların İzmir’i işgal etmesi
üzerine ‘Ay Yıldız’ adını verdiği bir milis gücü kurarak istiklal mücadelesine
katıldı. İstiklal Madalyası aldı. 1928’de uzaktan tanıdığı Evliyazadelerin kızı
Berin Hanım’la evlendi. Serbest Fırka’yı Aydın’da teşkilatlandırdı, İl
Başkanlığı’nı yaptı. Partinin kapatılması ile CHP’ye girdi. Celal Bayar’la
DP’yi kurdu, genel başkan oldu. 1950-60 arasında 10 yıl başbakanlık yaptı.
Menderes, zengin bir başbakandı. Aydın’da aileden kalma
takriben 70 bin dönüm toprağı vardı. Adnan Bey, cömertti, vermesini severdi. Bu
büyük arazinin tamamını muhafaza etmedi. Toprağın bir kısmını Çakırbeyli köyüne
mera olarak bıraktı. Zeytinlikleri rızasıyla terk etti. Toprak kanunu çıkarken
toprak tevzii yaparak arazinin büyük bir kısmını komşu köylülere devretti.
Çakırbeyli Çiftliği annesinin babası tarafından miras kalmıştı. 20’li yaşlarda
tam bir ziraatçı olmuştu. 1930’da ilk defa pamuk ziraatını denedi.
Siyasete hizmet için girmişti, çiftlik işlerini kâhyasına
bıraktı. Çocuklarına ticareti yasakladı. Ailesi ve çevresine nüfuzunu
kullandırmadı. 10 yıllık başbakanlığı döneminde ülke şantiyeye döndü;
barajların, köprülerin temelleri atıldı, fabrikalar kuruldu. İstanbul’da büyük
imar çalışmaları yapıldı. Anadolu yola, suya ve elektriğe kavuştu. Türkiye’de
traktörle ziraat devrinin üzerinde Menderes imzası vardı.
DP döneminde ülkede refah düzeyi artarken Menderes’in yaşam
tarzı ve mal varlığında hiçbir değişiklik olmadı. 1950’li yıllarda hukuk
fakültesinde okuyan Yüksel, ortaokul talebesi Mutlu okullarına otobüsle
gidiyordu. Adnan Menderes’in huylarından biri, hediye ve ikram kabul
etmemesiydi. Aydın Menderes, hatıralarını kaleme aldığı ‘Babam ve Ben’ adlı
kitabında; ‘Bu hususlarda kendisi bir ömür boyu dikkatliydi.’ diyor. Başbakan
olarak büyük ilgi gösterdiği Türk traktör fabrikası, Menderes’e traktör hediye
etmişti. Birkaç gün geçmeden özel kalem müdürü Muzaffer Ersü fabrikayı arayarak
traktörün faturasını istedi. "Biz onu Başbakan’a hediye ettik" diyen
fabrika yetkililerine Menderes’in cevabı; "Onlar kim oluyor ve kimin
malını kime hediye ediyorlar? Böyle bir şey kabul etmemiz mümkün değildir.
Parasını öderiz, hemen ödemeyi yaparız." oldu.
Menderes, 1956’da Türkiye’ye dönen büyük oğlu Yüksel’in
ticarete girmesini istemedi. "Baba, izin verirsen serbest meslek, ticaret
gibi konulara girmek istiyorum." diyen Yüksel’e, yüzünü asarak şu cevabı
verdi: "İyi güzel ama Yüksel, sen serbest meslek veya ticaret konusuna
girsen ne yapacaksın? Ne alıp satmış olacaksın? Bir yerde alıp sattığın ben
olacağım. Ben Başvekil olduğum müddetçe sen ne yaparsan yap, yaptıkların bana
bağlanacak. Bu beni rahatsız edeceği gibi seni de rahatsız edecek. Kusura bakma
ama bu düşünceni uygun görmüyorum." Yüksel Menderes de, "Tamam."
diyerek babasının kararına sadık kaldı.
Menderes, siyasete girdikten sonra mal varlığında bir artış
olmadı. Aydın’daki miras çiftliğinin dışında biri Meşrutiyet’te biri
Kocatepe’de iki apartmanı, bir de ikamet ettikleri daha sonra yıkılan
Güvenevler’deki evi vardı. 1950 yılı başında bir iş hanını aldı. Milletvekili
seçilince, eşi Berin Hanım’a vekâlet verdi. "Ankara’daki binaların
kiralarını toplayacak olan sensin, harcayacak olan da sensin, bu evi çekip
çevirecek olan da sensin. Yetmezse bir ihtiyaç olursa bana söylersin."
dedi.
Bir gün dahi bana…
Başbakanlık Menderes’i değiştirmedi. Ömrünün sonuna kadar
alçakgönüllülüğünü korudu. Son derece zarif, kibar ve güleryüzlüydü. Şık
giyinirdi. İnsanlara değer verirdi. Onları daima hatırlayacak işlek bir zekâ ve
hafızaya sahipti. Ceketsiz dolaşmazdı. Onu çeket düğmesi iliksiz gören
olmamıştı. Vatandaşın önüne ceketini giyip önünü iliklemeden çıkmıyordu.
Yanında çalışanlara son derece iyi davranıyordu. 27 Mayıs’tan sonra sorgulanan
şoförü başbakandan hürmetle bahsedince, "Neden sabık, sakıt, düşük
demiyorsun?" diye çıkışanlara şöyle diyordu: "Efendim ben o zatla on
yıl beraber çalıştım, bir gün dahi bana Nuri Bey dışında başka bir tarzda hitap
etmedi. Şimdi ben kendisinden bahsederken ondan başka türlü bahsetmek elimden
gelmiyor."
Menderes inançlı, millî manevi değerlere bağlı, tarihine
saygılı bir devlet adamıydı. Fırsat buldukça sabahın erken saatlerinde görülme
ihtimalinin en düşük olduğu anlarda Eyüp Sultan’a giderdi, adak kurban
kestirirdi. Caminin zeminindeki halıları dokutup hediye etmişti. 1990’a kadar
Eyüp Sultan’da bu halılar kullanıldı. Başbakan Menderes hayırseverdi ancak
bilinmesini istemezdi. Türkiye’ye dönen Osmanoğlu’nun kızlarına bir daire
tahsis ederek, her ay düzenli olarak maddî yardımda bulunduğu 27 Mayıs’tan
sonra kiraları aksayan ev sahibinin Berin Hanım’ın kapısını çalması ile ortaya
çıkmıştı.
Menderes, 1931 Mayıs ayında CHP’den Aydın milletvekili
olarak parlamentoya girdi. Dilekçe komisyonuna seçildi. İşini ciddiye alıyor,
müzakereleri kaçırmıyordu. Kısa zamanda milletvekillerinin dikkatini çekti.
Konuşma kabiliyetini bilgi ile teçhiz ediyordu. Umumiyetle bilmediği konular
üzerinde konuşmuyordu. Aynı zamanda savaş sebebi ile yarım kalan hukuk
tahsilini tamamladı. 1945 yılında Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve
Refik Koraltan’ın CHP’de değişim isteyen fikirlerinin dile getirildiği takrir
fırtınalar kopardı. ‘Dörtlü Takrir’ diye adlandırılan takrir 7 saat müzakere
edildi. Adnan Menderes, şiddetli tenkitler ve hakaretleri metanetle savundu.
Celal Bayar, bu toplantıda Menderes’in yıldızının parladığını söylüyor:
"Menderes saldırılardan yılmıyor, sinirlerini bozmuyor, içinde fikir
varmış gibi görünen demagojik sözlerin parlak balonlarını bir cümleyle patlatıp
söndürüyordu."
7 Aralık 1945’te Demokratik Parti kuruldu. 14 Mayıs 1950
seçim zaferinden sonra Celal Bayar cumhurbaşkanı, Menderes ise DP genel başkanı
ve başbakan oldu. İsmet İnönü’ye karşı 1954 ve 57’deki seçimleri kazandı.
Halkın taleplerine cevap veren politikaları ile toplumsal desteğini artırdı.
Ezan Türkçeden Arapçaya çevrildi. Din eğitiminin önündeki yasakları kaldırdı.
Ekonomide müteşebbislerin önünü açtı. Dış politikada yeni anlaşmalara imza
attı. Menderes, dünyanın da sözüne güvenilir, barış taraftarı bir devlet adamı
olarak sevgisini kazandı. Ülkeyi on yıl birlikte yönettiği Celal Bayar,
gazeteci Nazlı Ilıcak’a (27 Mayıs Yargılanıyor, Doğan Yayınları) Menderes’teki
devlet adamı vasıflarını şöyle anlatıyor: "Zeki bir adamdı. Kafası ve
yüreği muvazeneliydi. Denilebilir ki, fikirlerini, vicdanının adaletine
uğratmadan tatbikata götürmezdi. Doğru düşünmesini bilirdi. Onun için bir
fikrin güzelliği değil, doğruluğu önemliydi. Bir fikrin doğruluğu da hayata
uygulanabilirliği, insanı ve toplumu daha ileriye götürebildiği ölçüde aşikâr
olurdu. Doğru düşünmesini bildiği için kuvvetli bir mantığı vardı. Fikirlerini
sonuna kadar savunmasını severdi. Kendisinde halkın içinde yaşamanın halkın
içinden gelmenin gücü vardı. Memleketi tanıyordu. Kusursuz bir vatanseverdi. Bu
yüzden düşüncelerinde büyük çoğunlukla haklı çıkıyordu. Genel idare kurulunda
fikirleri azınlıkta kaldığı zaman iddia ve düşüncelerinden hemen vazgeçer,
bunları unuturdu. Yalnız vazgeçmek ve unutmakla da kalmaz neden yanlış
düşündüğünün sebeplerini de arardı. ‘Büyük ve kuvvetli Türkiye’ idealine
inanmıştı. Bunun için gerçekten çok çalışırdı. Menderes’in eğlenmek için,
dinlenmek için, ailesine vermek için çok az zamanı olmuştur."
Her kuruşun hesabını verdi
Menderes’in başbakanlığı döneminde muhalefet DP’nin iç ve
dış politikalarını çok sert eleştirdi. 1957’den sonra ülkedeki gerilim
tırmandı. Ancak Menderes, yolsuzluk, suiistimal, kara para aklama, altın
kaçakçılığı gibi suçlamalara muhatap olmadı. Nefret dili kullanmadı. Ülke
meselelerini cesurca savundu. 27 Mayıs darbesinden sonra ise, yalan haber ve
iftiralarla halkın gözünden düşürülmek istendi. Menderes tertiplerle linç
edilmek istendi.
Adnan Menderes, basında hakkında çıkan iddialara tek tek
cevap verdi. El yazısı ile savunmasını yaptı. ‘Gayrimeşru servet elde ettiği’
iddiasını avukatı Talat Asal belgelerle yalanladı. Aydın Satış Kooperatifi
ekstrelerini ortaya koydu. Avukat Asal, 1950’de Ahmet Erkmen Hanı’nın 185 bin
liraya alındığını açıkladı. Avukat Ertuğrul Akça da örtülü ödenekle ilgili
iddialara şu cevabı verdi: "Başsavcı örtülü ödenek davasından bahsederek
hakaret ediyor. Her zamanki âdeti veçhile tavsifi bırakarak bu sefer de tahkiri
iddiasının mesnedi yapıyor. Bu davanın neticesi ne olursa olsun şu muhakkaktır
ki kendi cebinden 200 bin lirayı hayır cemiyetlerine hibede bulunan bir adamın
200 bin liranın mürtekibi olacağı mantıkla kabil telif değildir. Yılda 400 bin
lira sadece emvalinden geliri olan bir kimsenin bu yola tevessülünde mana
yoktur." DP’lilere döviz temininde bir rüçhaniyet içinde bulunduğu iddiası
da, CHP’lilerden döviz alma işlemi yapanların listesi açıklanarak çürütüldü.
Listede Aziz Uras, Fethi Çelikbaş, Kasım Gülek, Nüvit Yetkin, Sırrı Atalay,
Hüseyin C. Yalçın, Cihat Baban gibi isimler bulunuyordu.
Çadır tiyatrosunu andıran Yassıada’da davalardan biri de
örtülü ödenek davasıydı. Mahkeme on yıl içinde Menderes’in zimmetine örtülü
ödenekten 200 bin lira gittiğine ve bir milyon küsur lira da usulsüz ödeme
yapıldığına karar vermişti. Temyiz yoktu. Aile Menderes’in acısını yaşayamadan
hukuki bir süreçle karşı karşıya kalmıştı. Ya babadan kalan mirası kabul edecek
cezasıyla birlikte Menderes’in vârisi olarak 4 bin 700 küsur lirayı devlete
ödeyeceklerdi ya da mirası kabul etmeme hakkını kullanacaklardı. Aileye intikal
edecek ne varsa hazineye kalacaktı. Aile mirası kabul etti. Her şey haczedildi,
bütün gelirlere el kondu. Hazine’nin talepleri doğrultusunda taşınır taşınmaz
ne varsa hepsi için icraya müracaatlar başladı.
Menderes’in 2 bin dönümlük çiftliği ve Ankara’daki dört
gayrimenkulü, değil icra şartlarında piyasanın üstünde şartlarda satılsa bile 4
milyonu geçen paranın denkleştirilmesi mümkün görülmüyordu. Muhtelif parti
teşkilatları aileye destek için yardım kampanyaları düzenledi. Menderes’in
mirasına halk sahip çıktı. Gayrimeşru iktisap adı altında açılan davalar ağır
ceza mahkemelerinde görüldü ve bir bir beraatla sonuçlandı.
Menderes ailesinin dramı baba Menderes’in idamıyla da
bitmedi. Maddi zorlukları göğüsleyen Berin Hanım ve çocukları ağır
imtihanlardan geçti. Aydın milletvekilliği yapan ailenin en büyük ferdi Yüksel
Menderes 1 Mart 1972’de Ankara’daki evinde ölü bulundu. Yüksel’in intiharı
kuşku doluydu. Ancak dosya kapatıldı. Ailenin diğer ferdi Mutlu Menderes,
Ankara’da 8 Mart 1978 tarihinde geçirdiği trafik kazası sonucu hayatını
kaybetti. Kazaya ilişkin soru işaretleri vardı ancak aydınlatılamadı. Adnan
Menderes’in hayattaki son oğlu Aydın Menderes de trafik kazası geçirdi ve felç
oldu. 2011 yılında hayatını kaybetti.
10 yıl başbakanlık yapan Adnan Menderes milyonların gönlünde
taht kurdu. 27 Mayıs askerî darbesi ile iktidardan indirildi. İşkence gördü ve
idam edildi. Ancak millet onu hiç unutmadı. 54 yıl sonra bile İstanbul’daki
anıt mezarına binlerce insan akın ediyor. Ruhuna Fatihalar okunuyor. (AKSİYON; 26
Mayıs 2014 / İDRIS GÜRSOY)
***
YORUM, ELEŞTİRİ VE KATKI:
***
YORUM, ELEŞTİRİ VE KATKI:
Bir de kendini aziz Menderes'imize benzeten ve yakın
siyasi tarihimizi bilmeyen cahillerin, ısrarla benzettiği kişiye bakın... Başbakanlık koltuğunda otururken geçinemiyoruz diyerek,
oğlunun ticaret yapmaya hakkı olduğunu söyleyen, ve sözde Cumhurbaşkanı adayı
olmaya hazırlanan şahsiyete iyi bakın.. Yakışıyor mu? Kendisine, Menderes'in intikamını alıyor, cesur adam diyen
"Yetmez ama "EVET" çilere selammmmmmmm,,
Hayrını görsünler... SAygılarımla, DP.//.Yusuf Dülger
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder