27 Ocak 2017 Cuma

“Doğruların gözle görülmeyen orduları vardır” VATAN CEPHESİ, Hasan Emre OKTAY & Yılmaz ÖZDİL, Karşıdevrimci DP'nin Vatan Cephesi!. ile CHP'nin Güç Birliği; Milli Muhalefet (Kin ve Husumet) Cephesi

VATAN CEPHESİ OCAKLARI

HASAN EMRE OKTAY

“Doğruların gözle görülmeyen orduları vardır”

Yılmaz bey, Vatan Cephesi uygulaması, DP ve özellikle rahmetli Menderes aleyhine yıllarca istismar edilmiş bir konudur. Ben dâhil o dönemi bizzat yaşamış kişilerin, konuyu açıklayıcı makaleler, kitaplar yazmamıza rağmen hala bilgi eksikliğine dayanan istismarın, dar bir kesimde de olsa sürdüğünü üzüntüyle görüyoruz. Bakın olay şöyle cereyan etmiştir:

“1946 hileli seçimlerini  (açık oy-gizli sayım) saymasak bile üç kere üst üste seçim kaybetmiş CHP ve liderleri İsmet İnönü, DP iktidarına karşı muhalefet partilerini birleştirmiş ve kendi tabirleriyle güç birliği yapmıştır. Zira bir süre önce üst üste yapılan mahalli seçimlerde Demokrat Partinin güçlenmeye devam ettiği dolayısıyla 1961 Temmuz seçimlerini kazanacağı belli olmuştur. CHP’nin önerisiyle tüm muhalefet yetkilileri İsmet Paşanın Heybeliada’daki evinde toplanmışlar, 10 gün süren müzakerelerden sonra, aralarında varılan bir anlaşma ile Menderes’e karşı birleşmişler ve propaganda gezileri kararını almışlardır. 

Bu arada, rahmetli Menderes 1957’de olduğu gibi yine erken seçim söylemleri yapmıştır. O tarihte mahalli seçimler bir günde yapılmamakta, bölgelere göre sırası geldikçe ayrı ayrı yapılmaktadır. Sonuçlar DP’nin lehine çıkmıştır.

Nitekim 1 Nisan 1959 tarihinde, sandıktan ümidi olmayan İnönü tüm muhalefeti ve basını peşine takarak ‘Bahar Taarruzu’ adını verdiği propaganda gezilerine Trakya’dan başlar. CHP ekibi Kırklareli’nin Kocasalih bucağında tantanalı bir miting yaptıktan sonra, burada bir ocak açarlar ve bu ocağa ‘Güç Birliği Ocağı’ adını verirler. İnönü ve ekibi gezileri esnasında gittikleri ve uygun buldukları yerlerde güç birliği ocaklarını açmaya devam etmişlerdir.

Yılmaz bey görüldüğü gibi, daha ortada Vatan Cephesi Ocağı gibi bir ocak yok. DP iktidarı kendilerine karşı başlatılan ve adına sanki bir savaşmış gibi taarruz kelimesi eklenen CHP muhalefetinin bu şaşaalı girişimlerine karşı doğal olarak savunma gereksinimi duymuştur. Bunun üzerine Başvekil Adnan Menderes bir konuşmasında Güç Birliği Ocaklarına karşısında Vatan Cephesi Ocaklarının açılmasını önerir.

Dün gibi hatırladığım o günlerde, bir tarafta Güç Birliği Ocakları, diğer tarafta iktidarın Vatan Cephesi Ocakları açılmaya ve faaliyete geçmeye başlamıştı. Önceleri sesi çok gür çıkan Güç Birliği Ocaklarının kısa süre sonra ilgi görmediği ve sonucunda sönmeye başladığı hemen hissedildi. Buna karşılık Vatan Cephesi Ocaklarının ülke sathında mantar gibi bittiği de görüldü. Şüphesiz ki, büyük devlet adamımız, gerçek bir yurt sever olan rahmetli Adnan Menderes’in Türk Halkı gözündeki siyasi kredisi, itibarı Vatan Cephesi Ocaklarının çığ gibi büyümesine neden olmuştu. Tam tersi ilk işe başlayan Güç Birliği Ocakları uygulaması da bir fiyasko ile sonuçlanmıştı. Ama bu fiyasko ile birlikte CHP muhalefeti Vatan Cephesi uygulamalarına karşı şiddetli bir kötüleme, aşağılama kampanyası başlattı.

Doğal olarak Güç Birliği Ocakları ortadan kalkınca, geriye meydanda sadece Vatan Cephesi Ocakları ve bu ocaklara karşı muhalefetin yürüttüğü karalama kampanyaları kalmıştı. Sizde herhalde hala bu karalama kampanyasının etkisinde yazınızı yazmışsınız. Ama görüyorsunuz gerçek bambaşka. 

Evet Vatan Cephesine kaydolan vatandaşların isimleri radyolarda belirli saatlerde bir bir okunmaya başlamıştı, bu doğrudur. Ancak şunu da çok iyi hatırlıyorum Anadolu’da birçok köyde, kasabada şehirde vatandaşlar radyoda okunan isimlerini merak, ilgi ve memnuniyetle dinlemişlerdir. Muhalefet bu programlarda mükerrer isim okunduğunu da ileri sürmüştür. Olabilir, bu bağlamda şunu bir düşünün eğer Güç Birliği Ocakları uygulaması tutsaydı, CHP’liler kim bilir neler yapacaklardı?

Yazınızda diyorsunuz ki, Ankara radyosundan başka radyo yoktu, o da iktidarın borazanıydı. Peki, 1950 öncesi o radyo kimin borazanıydı veya 1960 darbesinden sonra kimin borazanı oldu. O zaman bahsettiğiniz kahvehaneleri ayıranlar, ayrı esnaftan alış veriş yapanlar sakın CHP’liler olmasın? On yıldır iktidar elinde olan ve yeni seçimleri de kazanacağına emin olan bir lider, parti bölücülük yapmaz, bu eşyanın tabiatına aykırı olur. Siz rahmetli Menderes’i eleştirirken insafsızlığın ötesine geçmişsiniz. Menderes, Zorlu olmasa Türkiye Kıbrıs harekâtını yapamazdı. Zürih-Londra anlaşmaları, Türkiye’nin garantör olmasını falan unuttunuz galiba veya sizi ilgilendirmiyor.

Siz esas genel seçimlere aylar kalmışken ve erken seçimler söz konusu iken ve hatta Eskişehir’de seçim 16 Mayıs 1960’da Menderes tarafından telaffuz edilmişken, yapılan bir askeri darbeyi eleştirin. 27 Mayıs 1960 Darbesinin arkasında hangi sivil güçler vardı onu düşünün. Darbecilere hangi partinin genel başkanı ‘büyük iş yaptınız, hayırlı uğurlu olsun asıl ben sizin emrinizdeyim’ dedi Bunları eleştirin. 

Menderes döneminde Türk halkı asla bölünmemiştir. Bunun belgesi 1961 ve 1965 seçimleridir. İkisinde ’de AP, YTP, CKMP gibi Menderes misyonunu sürdüreceği propagandasını yapan partiler %75’lere varan oylar almışlardır, hem de bunca yalan propagandaya, hakarete, baskıya rağmen.

Sayın Yılmaz Özdil, “Doğruların gözle görülmeyen orduları vardır”

HASAN EMRE OKTAY-27 Ocak2017 Fenerbahçe
***

YILMAZ ÖZDİL: 
Vatan ve İstiklal Savaşı öyle mi?
27 Ocak 2017 - Cuma, SÖZCÜ
​Rıdvan Dilmen üzerinden başlatılan popçulu-topçulu kampanyada ahaliye ne çağrısı yapılıyor.. “Vatanımız çok zorlu bir süreçten geçiyor, adeta İstiklal Savaşı, güçlü bir Türkiye için sen de var mısın?”

Hayır, yokum.
Çünkü…

“Vatan” ve “İstiklal Savaşı” kavramları kullanılan bu kampanya, masum bir demokratik tercih beyanı değildir… Karşıdevrimci demokrat parti'nin milleti karpuz gibi ikiye bölen “vatan cephesi” kampanyasının kopyasıdır.

Yaşı yetenler ve yakın tarihimize dair kitap okuyanlar eminim hatırlayacaktır… 1958 senesinde başbakan Adnan Menderes tarafından “vatan cephesi” icat edilmiş, vatan cephesine üye olan yurttaşların isimleri radyo'dan tek tek okunmaya başlanmıştı.

Adı üstünde cephe'ydi. Sen bir cephedeysen, karşı cephedeki düşmandı. Vatan cephesine katılmıyorsan, vatan hainiydin. Zaten, Adnan Menderes de, kendisine itiraz edenleri “ehl-i salip camiası” ilan etmişti. Yani muhalefet… Haçlı seferine katılan hıristiyanlardı!

Televizyon yoktu, cep telefonu yoktu, internet yoktu, Ankara Radyosu'ndan başka radyo yoktu. Tek sesti. Demokrat partinin emrinde, iktidarın borazanıydı. Radyo haberleri “muhalefetten istifalar ve vatan cephesine iltihaklar devam ediyor” anonsuyla başlıyordu. Sonra da uzuuun uzun isim listesi okunuyordu.

İsimlerden başka haber okunmaz olmuştu. Buna rağmen, öğle ve akşam haberlerinin saati yetmedi, öğleden sonra “yurdun dört köşesinden haberler” diye yeni bir haber saati ilave ettiler, liste okumaya devam ettiler. Ahali radyoyu ne zaman açsa, vatan cephesine katılanları dinliyordu, başka tek kelime duyamıyordu.

Vatan cephesine katılmayanlara, sen neden katılmıyorsun baskısı başladı. Meclisteki kutuplaşma, Anadolu'nun kılcal damarlarına kadar, köylere kadar yayıldı. Halk cepheleşti. Radyo sürekli açık tutulduğu için, aynı kahvehanede oturamaz hale geldiler, gittikleri kahvehaneleri ayırdılar. Aynı camiye gitmez oldular. Radyonun sesini inadına sonuna kadar açan esnaflar peydah oldu, aynı mahallede oturan insanlar aynı bakkala aynı manava gitmemeye başladılar. Komşuluk bozuldu, arkadaşlıklar bozuldu, akrabalar bozuştu. Tarihimiz boyunca görülmemiş bi şey oldu, bu cepheleşme aşıkları bile ayırdı, iki siyasi görüş arasında kız alıp vermeler bile bitti.

(Kendisine vatan, gerisine vatan haini diyen, kendilerini müslüman, kendileri gibi düşünmeyenleri gavur ilan eden, ahaliyi bu iki temel hassasiyetle kandıran Menderes… Aynı günlerde, ahaliye çaktırmadan, Amerikan nükleer füzelerini vatan topraklarına monte ettiriyordu.)

Gına gelmişti.
Orantısız zeka devreye girdi.

“Radyo İstasyonlarından Ajans Haberlerini ve Partizanca Neşriyatı Dinlemeyenler Derneği” kuruldu!

Genç okurlar ironi yaptığımı düşünüp, inanmakta güçlük çekebilirler ama… Avukat Bedri Çalışkur, Altınay Onat Aydınlı ve Fehmi Demirtaş isimli vatandaşlar tarafından resmen kuruldu.

Basın toplantısı düzenlediler.
“Radyo neşriyatından mağdur olan vatandaşlara bir teselli kaynağı olmaya çalışacağız, devletin radyosu gayesinden ayrıldı, partizanca neşriyatı şiar edindi, radyodan partizanlığın kaldırıldığı gün derneğimizi feshedeceğiz, üye kayıtlarına yarın başlıyoruz” dediler.

1 Aralık 1958'de kuruldular.
Ertesi sabah…
2 Aralık 1958'de kapatıldılar!

Demokrasiden bahsederken mangalda kül bırakmayan demokrat parti, bir gün bile tahammül edemedi… Derneğin merkezi, avukat Bedri Çalışkur'un Galata'daki yazıhanesiydi, anında mühürlendi. İstanbul valisinin emriyle yazıhanenin kapısına polis dikildi, giriş çıkış yasaklandı. Derneğin kurucuları derhal savcılığa sevkedildi, haklarında derhal dava açıldı. İstanbul valisinin derneği kapatma kararı, güç gösterisi yaparcasına, radyodan okundu. “Derneği kuran şahısların kasıt ve niyetleri, suç mahiyetinde görülerek, Cumhuriyet Müddeiumumiliğine tevdi olunmuştur, merkez telakki ettikleri yer, polis tarafından kapatılmak suretiyle menedilmiştir” denildi.

Yandaş radyoyu dinlememek suç olmuştu!

Rıdvan Dilmen üzerinden başlatılan popçulu-topçulu kampanya, masum bir demokratik tercih beyanı değildir.
Mübarek kavramlarımızı kullanarak “vatan için, İstiklal Savaşı için var mısın?” diye dayatmak, vatan cephesi kopyasıdır.
*
“Hayır, hayır, hayır” demezsek, özgür Türkiye'yi filan boşver, yandaş televizyonları seyretmeme özgürlüğümüz bile kalmaz, gerçek budur.

1 yorum:

  1. O günleri ben de yaşadım. Radyolarda devamlı vatan cephesine kaydolun anlar okunurdu. Hatta benim annem ve babamın da isimleri okundu. Hiç ilgi ve alakası yoktu. Çünkü bizim sülale CHP ye oy verirdi. Çok iyi hatırlıyorum. Şaşırmışlardı rahmetliler. İktidar partileri iktidardan düşmemek için ellerindeki tüm kozları değişik şekillerde kullanırlar. Millete, devlete zarar veriyoruz, geleceğimizi karartıyoruz falan diye de düşünmezler. Günü kurtarma çabasındadırlar. Bu nedenle herkesin kendi geleceğini kendisi tayin etmelidir. Durum vahim, gerçekleri görmenin zamanı geldi de geçiyor bile.

    YanıtlaSil