F. Berrin Menderes’ten Adnan Menderes’e mektuplar...
25 Nisan 1994 günü Hak'ın Rahmetine Kavuşan "Bir Efsane İnsan" anısına...
Adnan Menderes’in eline son geçen mektup 10 Eyül tarihini
taşıyordu. Bu mektup kendisine yarısı yırtılarak verilmişti. Eğer mektuplar
elli kelimeyi geçerse yada mektuta sakıncalı bir yer(!) görülürse yırtılıyordu.
İşte Adnan Bey eşinin el yazısısı son kez yırtılmış bir mektupta gördü. Ölümüne
birkaç gün kalmış bir insana mektubunu tam olarak vermek çok görülmüştü.
Sitemizin yazarlarından Ayşe Sevim tarafından araştırılan
Mendereslerin mektuplarını sunuyoruz. Başbakan Adnan Menderes ile Berrin hanım
idam gününe kadar mektuplaştılar. Mektupları ise sadece elli kelime ile sınırlı
idi.Elli kelimeyi geçen her mektup sansürleniyordu…..
Berin Menderes 1960 darbesine kadar belki de hayatının ilk
bölümünü yaşamıştı. Daha çok mutluluk ve ihtişamla örülü bir ömür sürmüştü.
Sağlıklı üç oğlu, milyonların hayranlığını kazanmış başarılı bir eşi vardı.
Hayatında kimi kırgınlıkları barındırsa da bu yaşadıkları yaşayacakları yanında
sevimli anıcıklar halini alıyordu. 1960 ihtilalinin ardından sürdürdüğü hayat
bir kum saati gibi tersine çevrildi. Güzelikler teker teker kendini Berin
Hanım’ın hayatından çıkardılar. Sırada Berin Menderes’i uzun uzun hırpalıyacak
kara günler vardı. Berin Hanım yalnızlığa alışkın değildi.Yapılacak bütün
işlerde, alınacak tüm kararlarda Adnan Menderes’e danışıyordu. Adnan
Menderes’in yokluğu bir sürü mali işlerle, hukuksal konularla tek başına
uğraşmasını gerekli kılmıştı. Hatta bundan duyduğu sıkıntıyı Adnan Bey’e
yazdığı bir mektubunda ’erkeksizlik ne kadar da zormuş’ diye belirtmişti. 27
Mayıs 1960 darbesinin ilk günlerinin ardından sıkıntılı anlar gelmeye
başlamıştı. Berin Hanım çevresinde olan biteni şaşkınlıkla anlamaya çalışıyor
eşi için de büyük endişe duyuyordu. 1 Haziran 1960 tarihli mektubunda eşine
Vekalet Köşkünden çıkarıldıklarını haber veririken ne yapacağını bilemez bir
hali vardı; www.netpano.com
’Köşkü tahliye etmemiz lazım. Bana ne tavsiye edersin? Acaba
bir apartman katı mı aratayım? Yoksa İzmir veya Aydın’a mı gideyim? Bir fikir
verirsen çok sevineceğim.’
Daha önce bu tür mevzuularla uğraşmamış olan Berin Hanım’ın
şaşkınlığı, üzüntüsü ne yapacağını bilemez hali yazdığı mektuplardaki satırlara
sızıyordu. Güzel günlerinde yanlarında olan insanlar birdenbire kaybolmuşlardı.
Desteği umulan, nasihatıne ihtiyaç duyulan insanlar bir sihirbazlık gösterisi
sonucu yok olmuş gibiydi. 27 Mayıs darbesi Menderes ailesinin çevresindeki
dostlara hokus pokus etkisi yapmıştı.
Artık ne kadar yalız kaldığımı tahmin edersin. Aydın’ımla
beraber her an sana,sıhhatine dua ediyoruz. Telefonda olmadı. Çıkıp dışarıdan
etmek bana zor geliyor,pek güç oluyor’
Berin Hanım eşinin Yassıada’ya götürüldüğünü gazetelerden
öğrenmişti. Bu karmakarışık günlerde haberleşme de zorluk çeken çift
gazetelerden malumat alıyolardı. 13 Haziran 1960 tarihli mektubunda Berin Hanım
şöyle sesleniyordu eşine;
Adnancığım,3 gündür senden bir haber alamadığım için çok
meraktayım. 2 gündür gazeteler Yassıada’ya götürüldüğünü yazıyor,fakat
katiyetle bir şey öğrenemediğim için büyük üzüntüdeyim. Buradayken, her gün
senden el yazınla tezkere alıyor, seviniyorduk. Bugün posta ile mektup
gönderebileceğimizi söylediler. Hemen bir telgaf çektim. Senin de bana
telgrafla sıhhatini bildirmeni rica ederim.Akşam gazetesinde senin bana
çektiğin bir telgraf yayınlandı. Fakat bana böyle bir telgraf gelmedi. Daha
doğrusu Ankara’dan gittikten sonra, hiçbir mektup ve telgrafın gelmedi. Bu
merak beni harap ediyor. İnşaaallah sıhhattesindir ve haberini alır sevinirim.’
Darbenin ardından ilk günler karışıklık ve şaşkınlık içinde
geçiyordu. Yapılacak işler ,yerine getirilmesi gereken hukuksal işlemler vardı.
Ama tüm bu yoğunluk Berin Menderes’i eşi için endişelenmekten alıkoymuyordu.
Adnan Menders’in Yassıada’daki ilk gününden son gününe kadar Berin Hanım’ın
kalbi eşi için çarpmıştı.
Yassıada’dan ilk sıhhat haberini gece aldık. Ne kadar
sevindik bilemezsin. Buradayken her gün haberini alıyorduk. Meğer benim için ne
büyük teselliymiş. Dört gündür habersiz kalınca adeta harabolduk. Gazetelerden
Yassıada’da olduğunu öğrenince hemen her gün mektup ve telgraf göndermeye
başladım. İnşaallah sen de dün benimkini almışsındır. Gazetelerde geceyi
gömlekle geçirdiğini öğrenince çok üzüldüm. Ne ise, ihtiyacın olan valiz
arkandan gelmiş. Çamaşır para göndereceğim ama nasıl bilemiyorum. İstediğini bana
hemen yaz. Aydın metin, bana büyük destek oluyor yavrucak. Her an sana dua
ediyoruz. Sıhhat ve selametle bize seni kavuşturması için Allah’a yalvarıyoruz.
Burada ikimiz pek yalnız kaldık.’
Berin Hanım eşine sürekli neye ihtiyacı olduğunu soruyor,
istediği her şeyi o anda alıp yolluyordu. Tespih, saat, kolanya gibi ufak
şeyler birbir Yasıada’ya ulaşıyordu. Aynı zamanda banka işleriyle uğraşıyor
neticeleri eşine bildiriyordu. Elli kelimeden fazla yazmasına müsaade
olunmadığı için sevgi ve teselli sözcüklerine mektuplarda az yer kalıyordu.
İş Bankası ve Zıraat Bankası ile konuştum. Pamuk mahsulu
idrak edilince öderiz dedim. Benim bütün üzüntüm senin üzüntünü bilmek. Orada
sen bari bu işleri düşünmeseydin diye kendi kendimi kahrediyorum.
Söyliyeceklerimi elli kelimeye sığdıramıyorum. Tahassürler sevgiler…’
’Aydın ve benim için yegane teselli mektupların.
Yalnızlığımızı bunlarla gidermeğe çalışıyoruz. O 50 kelimeyi günde kaç defa
okuyoruz bilemezsin. Postacıdan Aydın almışsa, heyecanla açıp okumuyor, adeta
su içer gibi içimize akıtıyoruz defalarca. Her an dua ediyor, Cenab-ı Hak’dan
sıhhat ve selametle kavuşmamızı diliyoruz.’
İlk aylar da hasretin son bulacağı gün iple çekildi. Her an
yalnışlık yapıldığı anlaşılacak ve bu kabus son bulacaktı sanki. Ama günler
geçtikçe Menderes ailesi bu yalnışlık ve hasretin içine iyice gömüldü. Önceleri
daha çok yapılması gereken işler, Yassıada’ya gönderilmesi gereken eşyalar söz
konusuyken daha sonraları mektupların asıl ve tek konusu ’hasret’ olacaktı.
Menderes çifti birbirlerini ne kadar çok sevdiklerini belki de en iyi Yassıada
günlerinde anlayacaktı.
Adnancığım, her gün sabah ilk işim sana yazmak. Çoğu uykusuz
geçen gecelerin şafağında kalkar,sana sıhhat, selametine dua eder ve mektup
yazarım. Ekseriya da öğleden sonra ikinciyi yazarım. Beni habersiz bırakmamak
için her gün yazışın beni minnnettar ediyor. Zaten her an nemli gözlerimden
yaşlar akarken, sıhhatine , selametine bütün varlığımla Cenab-ı Hak’a dualar
ediyor, seni bize kavuşturmasını niyaz ediyorum. Elbette hakikatler
anlaşılacak, selametle çıkacaksın. Gün geçtikçe hasret ve iştiyakımızın ne
derece olduğunu söylemek luzumsuz. Allah artık çilemizi kafi görecek. Seni bize
selametle kavuşturacak.’
Berin Hanım eşinin çektiği sıkıntıları tahmin ediyor, onun
yalnızlığını,acılarını azaltmak için her gün yazıyordu. Her yeni gün postaya
yeni bir mektup atılıyor her yeni gün postacının yeni bir mektupla zile
dokunması bekleniyordu. Berin Hanım’ın hayatı Yassıada’dan gelen mektuplar
üzerine bina edilmişti artık. Menderes ailesinin küçük oğlu Aydın’la birlikte
27 Mayıs’ın onlara sunduğu zorluklara karşı bu mektuplara dayanarak
sabrediyordu.www.netpano.com
Cenab-ı Hak seni başımızdan eksik etmesin. Rabb’im sıhhat ve
selametle seni bize bağışlasın. Kendimi kolsuz kanatsız kalmış kuşa
benzetiyorum. Bütün hayatım boyunca sana sormadan bir şey yapmadım. Şimdi
danışacak kimsem yok.’
Mahkemeler 1960 yılının Ekim ayında başlamıştı. Berin Hanım
şartların aleyhte olması sonucu avukat bulmakta hayli zorlanmıştı. Kimse
darbecileri karşısına almak istemiyordu. Avukat işini güç bela halleden Berin
Hanım bambaşka bir sorun karşı karşıya kaldı. Mal varlıklarına el konulduğu
için avukatların paralarını ödeme güçlüğü doğmuştu.
7-8-9 tarihlileri gözyaşları ile okuduk!
Üzülmen için pamuk paralarına el konulduğunu ve Zıraat
Bankası’nda bloke edildiğini sana bir türlü bildirememiştim. Ne yapalım,
sıhatte olalım da her şey düzelir. Ben Yüksek Soruşturma Kurulu’na müracaat
ettim. Sen de edersen belki daha müessir olur. Benim için üzülme. Yeter ki sen
metin ve soğukkanlı ol. Mahkemenin adaletine inanırken, her şeyin üstünde
Allah’ın adaleti olduğuna inanıyoruz. Seksenbeş yaşına yaklaşan annemiz her an
Cenab-ı Hakk’a niyaz ederken , mektuplarıyla da beni teselliye uğraşıyor.’
Berin Hanım 22 ekim tarihli mektubunda da eşine şöyle
seslenmişti;
’Paralar bloke vaziyette bir şey satma imkanıda yok. Evde
eşyamız yok. Fakat bir iki şeyimize, giyeceğim kürke kadar tesbit edildiğine
göre, avukatlara vermemiz için herhalde bir şeyler düşüneceklerdir. Ben avukat
ücreti için yazdığım dilekçeye cevap alamadım. Belki seninkine cevap verirler.’
Berin Hanım bir yandan kendisi için yeni bir durum olan
maddi sıkıntılarla uğraşıyor diğer yandan ise eşi için sürekli endişeleniyordu;
’Dünkü gazetelerde soruşturmada ifade verirken çekilmiş
resimlerinden çok zayıfladığın anlaşılıyor. Ne hale geldiğimizi söylemek
lüzumsuz. Ben hep seni ayrıldığımız günkü güler yüzünle tahayyül ediyordum. Ne
olur kendine iyi bak. Daha fazla zayıflamamaya gayret et. Yemek ye. Çektiğimiz
ıstırapların sonu gelmiştir inşaaalah. Adaletin tecellisini beklerken de her
şeyin üstünde Allah’ın adaletine inanıyorum… istediğin ropdöşanbırın (
sabahlığı) dün aldım derhal postaladım.’
Menderes çifti aylardır görüşmeyi umut ediyor mektuplarında
hasretlerini dile getiriyorlardı. Nihayet altı ay sonra görüşmeye izin verildi.
Adnan Menderes gibi Berin Menderesin de görüşme sonrası mektuplarında ki tek
konu yaşadıkları bu yarım saatlik görüşme olmuştu.
Çok şükür Allah’a seni gözlerimizle gördük, kucaklaştık.
Elini tutabildik demek? Allah’ım bizim için ne büyük saadet. Altı aydır hasret
olduğumuz güzel yüzünü gördük, karşı karşıya oturduk. Sakın bu bir rüya
olmasın? Uyanacağım bu bir rüya imiş diyeceğim gibi geliyor. Yarım saat ne
kadar çabuk geldi geçti. Ayrılık ne hazin, ne kadar güçtü. Vücudum ayrıldı
fakat benliğim orada kaldı. Orada göstermeğe gayret ettiğim metanetim burada
kalmadı, artık hıçkırıklarla istediğim kadar ağladım. Çok şükür seni tahayyül
ettiğim kadar zayıf bulmadım, çok şükür iyisin. Seni şimdi Mutlu’ya
benzetiyorum ben. Biraz gayret eder yemek yersen toplanırsın. Sıgarayı da az
içmeye gayret et yalvarırım. Aydın’da yaşından umulmadık metanet gösterdi.’
Mahkemeler devam ediyordu. Berin Hanım duruşmaları gazete ve
radyodan takip ediyordu. Adnan Menderes’e belkide üzülmemesini, halkın onun
ardında olduğunu söylemek istiyordu. Ama sıkı sansür sebebiyle içine atıyordu
düşüncelerini. Aklı duruşmadan duruşmaya çıkan eşindeydi hep. Eşinin
sıkıntısını sanki azaltabilirmiş gibi kendisi de onun kadar yoğun yaşıyordu bu
azabı.
’Her gün bir iskemle üzerinde oturduğunu, iki üç mahkeme
olduğunu düşündükçe, Allah’a aklımı muhafaza et diye yalvarıyorum. Ne olur
imkan olduğu kadar kendine iyi bak. Kantinden meyva filan aldırabiliyor musun
acaba? Ne olur müsaade etseler de hiç olmazsa meyva yollayabilsek. Elma
portakal gibi. Odada durur istedikçe yersin. Üç yüz lirayı telledim.
Gönderdiğim yeni pijama işe yaradı mı? Daha sıcak tutacak pazen gibi bir pjama
ister misin? Başka eksik neyin varsa söyle rica ederim. Pardösü paketimi
almadın mı? Meraktayım. kendi elimle İstanbul’dan postaya vermiştim.’
Berin Hanım bir başka mektubunda eşine şöyle
seslenmişti;
’Dün gece radyodan müdafaanı hıçkırıklar içinde dinledim.
Kalbim duracak zannediyordum. Çok güzel söylüyordun. Tabii tamamını değil bazı
yerlerini veriyorlar. İşlemediğiniz, en küçük kabahatınız olmayan davaların
müdafaalarını yapmak. Buna mecbur olmanız beni nasıl kahrediyor bilemezsin.
Allah sana sabır,metanet, kuvvet versin. Hakimlerimize de insaf versin. Elleri
vicdanlarında öyle hükmetsinler artık. Çünkü sizin kadar bigünah sanık
olmamıştır.’
Berin Hanım’ın yazdığı bu mektupda ki ’bigünah’ ifadesi
sansür kurulunca hoş karşılanmamıştı. Adnan Menderes’in eline bu mektup
’bigünah’ kelimesinin üzeri kırmızı kalemle çizilmiş olarak geldi. Mahkemelerin
başı olmasına rağmen Adnan Menderes’in ’bigünah’ olup olmadığına çoktan karar
verilmişti aslında.
Şefkatine muhtacım diyorsun… Şu birkaç kelimen beni ne kadar
mesud etti. Ben de ne kadar muhtacım bilsen… Seninle kıyas edilemez tabii,fakat
ben de bazen o kadar yalnız hissediyorum ki kendimi… Sana istediğin şefkat ve
alakayı ne kadar fazlasıyla gösterdiğimden şüphe yoktur…’’Birarada yaşamaya
başladığımız günden beri iki aydan fazla senden uzak kalmamıştım. Yarabbi tam
on ay bitiyor!.. İçimiz nasıl bir hasret ve iştiyakla dolu. Bayramda olsun
ailelerin birbirlerini görmesine müsaade etselerdi… Çocuklarımızı
sevindirselerdi… Ne kadar dua edecektik.’
Ankara’dan her gün Yassıada’ya mektuplar postalanıyordu.
Avukatlardan, hastalıklardan, ekonomik sıkıntılardan, mevsimlerden,
çocuklardan, en çok da hasretlerinden bahsediyorlardı. Ramazan Bayram’ı
gelmişti. Yalnızlığın en fazla can yaktığı günlerden olan bayram Menderes
ailesine hüzün dağıtmıştı.
Adnancığım, zaten mahzun,kederli geçen günlerimiz bu Ramazan
Bayramı’nda büsbütün hüzünle doldu. Etraf günlük güneşlik. Fakat ben bu güzel
havayı görmek istemiyorum. Çünkü, sen çok sevdiğin açık havadan mahrumsun. O
halde ben neyleyeyim güzel havayı?’
Menderes çifti yaşadıkları sıkıntılara maziyi hatırlayarak
karşı koymaya çalışıyorlardı;
Yirmialtı tarihliden otuza kadar beş mektubunu birden
alınca, bayram çocuklarına döndüm. Kaç günlük yakıcı intizardan sonra, bu
mektupları almak ne büyük memnuniyet oldu. Sana nasıl teşekkür edeceğimi
bilemiyorum. Gözümden boşanan yalarla ıslattım onları. Senin söylediğin gibi
günlerce susuz kalan,çatlayan toprak suya nasıl kanamazsa, ben de onlara
kanamıyorum işte. Kaçar defa okuyorum bilemezsin!… benim de hayalimde yalnız
ilk günlerimiz canlaıyor. Ne tuhaf değil mi hep gözümün önünde çiftliğe
gidişimiz. İlk defa atla Çine Çayını geçişim ve düşmekten korkum. Kağnı
arabasıle yine çayı geçerken yağmura tutuluşumuz. Bizim emekter Hatice Hanım
hasta olmasın diye üzerine yorganları yığışımız, ne asude ne güzel günlermiş!…
Cenab-ı Hak’dan sıhhat selametle feraha kavuşmamızı ve sukun içinde
çocuklarımızla birarada yaşamamızı niyaz ediyorum.’
Mahkemeler sonuçlanmıştı. Anayasa Mahkemesi Adnan Menderes
için idam talebinde bulunmuştu. Berin Hanım belki de ortamın aylardır süren
gerginliğinden böyle bir sonucun çıkacağını tahmin ediyordu. Ama bu haberi
duymak ’tahmin’ etkisinin çok üzerinde bir etki yaptı kendisinde. Çünkü karar
açıklanana değin bu ihtimal aklına gelse bile onu düşünmek istememiş
kendisinden uzaklaştırmıştı. İdam kararı Berin Hanım’ı yıktı ama o bu durumda
bile yapılması gereken en doğru şeyi yaptı ve mektuplarında eşine kuvvet vermeğe
çalıştı.
Hayatımda çok heyecanlı ızdıraplı günler yaşadım, amma dünkü
günü ömrüm oldukça unutamayacağım. Gazetede, akıl havsalanın alamayacağı
iddianameyi gördüğüm andaki hayret ve şaşkınlığımızı tariften acizim!.. Başına
hiç beklenmedik bir anda müthiş bir darbe yiyen insan ne olursa, biz de
Aydın’cığımla o haldeydik!.. Bizi o anımızda teselli edecek bir kimsemiz de
yok. Allah’ın bir lutfu olacak. Yine kendi kendimi toplayabildim. Böyle bir
iddianame hiç şüphesiz hukuk hakiminden varid olamaz, dedim kendi kendime.
Yüksek Adalet Divanı mutlaka adilane bir karar vericek. Ve hiç şüphesiz bu
beraat olacak!.. buna inanıyoruz aynı zamanda Allah’ın ilahi adaletine de
sığınıyor ve güveniyoruz. İmanının kuvvetli olduğunu, metin ve sabırlı
olacağını da biliyorum. Fakat bu yalnız halinde tek başına olduğun için de
maneviyatının yüksek olması lazım. O halimde sana derhal yıldırım çektim. Büyük
Allah bu çektiğimiz büyük ızdırapların mükafatını verecek, seni bize selametle
kavuşturacak inşallah.’
Gene bana teşekkür ediyor, minnetlerini söylüyorsun. Bir
daha bunu tekrarlama rica ederim. Sana hayatım müddetince bağlandım, ölünceye
kadar da seveceğim. Fakat ne kadar elimki sana her yazdığımı alamıyorsun, şu
birkaç satırla teselli vermeye gayret ediyorum. Biraz olsun muvaffak oluyorsam,
elem, ızdıraplı anlarında, mektuplarım oyalayabiliyorsa, benim için ne büyük
bir teselli!.. Kısacık mektuplar diyorsun? Biliyorsun ki uzun yazmamak lazım,
yoksa sana sabahtan akşama kadar sahifeler dolusu yazardım. Madem ki biraz olsun
oyalanıyorsun…’
Berin Hanım ve Adnan Menderes her gün birbirlerine mektup
yazıyorlardı. Ama Yassıada’daki keyfi uygulama belli ki ne Adnan Bey’in her
mektubunu postaya atıyordu ne de Berin Hanım’ın ulaşan her mektubunu Adnan
Bey’e iletiyorlardı. Adnan Menderes Yassıada’da bulunurken Berin Hanım’ın
annesi vefat etmişti, büyük oğulları Yüksel yurd dışındaki görevinden merkeze
gönderilmişti. Ortanca çocukları Mutlu ekonomik sebebler yüzünden Avrupa’da ki
üniversite tahsilini üçüncü sınıftan yarım bırakmıştı. Berin Hanım’ın erkek
kardeşi Samim Bey’i devlet erkenden emekliye ayırmıştı. Dostları Menderes
ailesiyle ilişkilerini tehlikeye girmemek için kesmişti. Sıkıntılar
sürüyor,mahkemeler devam ediyordu. Sona doğru her gün biraz daha yaklaşıyordu
Menderes ailesi. Ağustos ayına girilmişti. Mahkeme sonucunun açıklanacağı 15
Eylül’e sadece bir ay vardı. Adnan Bey’in idam günü olan 17 Eylül’e de. Ağustos
ayı mektuplarının tek ve en önemli konusu ise Yassıada’da yapılacak olan ikinci
görüşmeydi. Menderes çifti birbirlerini o denli özlemişlerdi ki her an görüşme
duygusunun heyecanını yaşıyorlardı. Berin Hanım belkide içten içe kendisi de
haberdar olarak eşinin son kez yüzünü görecekti. 15 ay boyunca sadece yarım
saat birbirlerini görmüşlerdi. Şimdi ikinci ve son bir fırsatları vardı.
Cenab-ı Hak dualarımızı kabul etti. Allah’ın inayetiyle,
Pazartesi sabahı seni göreceğiz!.. Bu sabahtan beri halimiz görülecek bir
şey, delilere döndük!.. Allah razı olsun müsaade ve izin verenlerden. Ne
yapacağımızı bilemiyor, hepimizden bir ses çıkıyor,oradan oraya sebebsiz gidip
geliyoruz… Allah’a hem teşekkür ediyor, hem de daima böyle memnun etmesi,bizi
feraha çıkarması sana kavuşturması için de dualar ediyorum. Sen de kimbilir ne
kadar memnun olacaksın bu haberi alınca… Dün 12,13 bugun de 9 ve 10 tarihli
mektuplarını aldım. Bir mektubu çok perişan yazdığımı söylüyorsun. Başka türlü
olamama imkan ve ihtimal var mı Adnanım? Sana aksini yazsam inanır mısın ki?
Evet bazen gayretle kendimi topluyorum. Fakat bazen de imkan bulamıyorum. Allah
ömür versin üç yetişmiş erkek çocuk ve bütün evi yükü üzerimde. Maddi durumumuz
malum. Sonra bunların hepsi bir yana, Allah hiç kimseyi bu hale koymasın.
Üstüne titrediği, hayatından çok sevdiği kıymetli varlığın yardımına koşmamak
ne büyük ıstırab Yarabbi!.. yine de Allah sabır veriyor aklımı kaybetmiyorum.
Yarın Allah isterse İstanbul’a hareket edeceğiz. Sıhhat selametle pazartesiye
seni kucaklamak nasip olur inşaaallah.’
Menderes çifti birbirlerini dokuz aydır görmüyordu. 21
Ağustos’taki görüşme gerçekleştiğinde hasretleri artık dayanılmaz bir hal
almıştı. Menderes ailesi o gün tam olarak son kez bir araya geldiler. Adnan
Menderes, Berin Hanım ve oğulları Yüksel, Mutlu ve Aydın. Bir saatlik bir
mutluluğu doya doya yaşadılar.
’Buraya geldiğimizden beri her an artan heycan ve
sabırsızlığımız seni görünceye kadar durmadan arttı. Kalbim yerinden fırlayacak
gibi atıyor, hiçbir surette teskin edemiyordum. Çocuklarda benden farksızdı.
Nasıl motora bindik,nasıl adaya çıktık,odaya alındık bilemiyorum. Biraz sonra
kapı açılıp da seni görünce çocuklarla beraber kışup sana nasıl sarıldık, nasıl
kucaklaştık. Sen de bizi bağrına bastın. Güzel yüzünü ellerini öpmeye
doyamıyorduk. Sen de yavrularımızın birini kucaklıyor, bırakıp diğerine
srılıyor,öpüyor,öpüyordun! Büyük Allah’a çok şükür, müsaade verenlerden de
Allah razı olsun. Bu kadar zamanlık hasretten sonra konuşacak bir şey
bulamıyor,yalnız sevimli, güzel yüzünü doya doya görelim istiyorduk. Hele
Mutlu… O bir saat nasıl çabuk geçti Yrabbi! Yüreklerimiz parçalanarak
ayrılışımız, Allah kimseye böyle günler göstermesin. Rabbim sıhhat ve selametle
seni bize kavuştursun inşaaallah.’
Ağustos ayının geçen her günü Menderes ailesi için hüzünlü
sona atılan adımdı. Ama menderes çifti artık teselliyi devam eden zamanda değil
geçmişte aramaya başlamıştı. Onların ortak ve güzel mazisi evliliklerinin
sukunetli zamanları tahammül edebilmeleri için bir ilaç vazifesini görüyordu.
Görüşmemiz esnasında bana müşterek hayatımızın ilk
günlerinden bahsetmen beni ta içimden sarstı. Benim de gözümün önünde hep o
güzel günler sinema şeridi gibi geçiyor,canlanıyor… Karşıyaka’da bir gün
arabamız çamura saplanmıştı. Bir türlü kurtaramadık, yürüyerek eve
döndük,güldük,söyledik. Bir kere de çiftlikte anneciğimle beraber yine
benzinimiz bitti ve komşu bir çiflikte akşam yemeği yedik. Hep tatlı hatıralar!
Boğaz’da sandala biner karşı sahilden denize girerdik. Mutlu denizi ne kadar
severdi. Bir iki gün hastalanmış deniz banyolarına götürememiştik. Sana hep ’
Küçük oğlunuz yok, buranın neşesi kalmadı’ demişler. ’Babacığım, ne olur artık
denize gireyim,atıverin beni’ diye yalvarırdı. Ne olurdu Allah’ım hep o
günlerimiz deva etseydi. Büyük Allah yine bize rahat, sakin günler nasip
edecek. Dağdağalı hayatında çocuklarımızla olamadık. Torunlarına inşaallah ata
binmesini, denizde yüzmesini, sporu sen gösterirsin. Yeter ki sıhhati koru
Adnan’ım. Kavuşunca bu ızdıraplı günler hep unutulur inşaallah.’
15 Eylül’de mahkeme kararını verecekti. Bu tarih yaklaştıkça
heyecan artıyordu. Berin Hanım eşine bu endişeli bekleyişte moral verebilmek
için kalem ve keğıda sarılmıştı.
Daima sabrın sonu selamet olmuştur. Allah kimseye böyle
ızdırap böyle acı günler göstermesin. Fakat metin ve gayretli olmak lazım.
İnşaallah sıhhat ve selametle kavuşacağız.zaman zaman Allah sevdiği kullarına
böyle ızdırap veriyor işte. Hikmetinden sual aolmuyor. Fakat senin gibi
müstesna, senin gibi iyi bir kimsenin bu kadar acı çekmesi, eşim olduğun için
değil, iyi ve kusursuz olduğunu bildiğimden beni perişan ediyor. Adnan’ım sen
Allah’a inanmış bir insansın. Onun dediğinden başka olmuyor. Biz de ona sığındık.
İlahi adaletine güveniyoruz. Yüce Divan’ın senin hakkında hayırlı karar
alacağına da içimizde bir his var!.. Sen kabahatsizsin çünkü. Büyük Allah
selamete çıkaracak seni, bize kavuşturacak inşaalah. Bu intizar devresinin ne
kadar güç olduğunu biliyoruz. Biz de senden farksızız Adnan’ım. Fakat metin
olmaya gayret ediyoruz. Sen de sakin olmaya gayret et. Vicdanen müsterihsin
çünkü.’
Sonunda Eylül ayı geldi. Geri sayım başlamıştı. 2 Eylül
Menderes çiftinin evlilik yıldönümleriydi. Sonbaharda başladıkları evlilik
hayatlarını 33 yıl sonra yine sonbaharda bitireceklerdi. Berin Hanın 2 Eylül
tarhli mektubunda eşinin evlilik yıldönümünü son kez tebrik etti.
Bugün iki Eylül. Seninle müşterek hayatımıza başladığımız
mesud gün. Güzel Karşıyaka’mızın latif,ılık bir gününde rahmetli anneciğimiz,
kardeşlerimiz ve iki şhidimizle sesiz, sedasız, alayişsiz nikah
oluvermiştik!..gürültülü merasimlerden hoşlanmadığını söylediğin için ben de
hemen senin istediğin gibi olsun demiştim. İşte o andan itibaren başlayan otuz
üç senelik hayat arkadaşlığımızın tatlı,acı hatıraları sinema şeridi gibi
gözümün önünden geçiyor. Durmadan gözümden yaşlar akıyor. Rabbim’den gelecek
birçok seneleri birarada geçirmemizi niyaz ediyor, ve bu azaplı ızdıraplı
günlerimize nihayet vermesini feraha çıkarmasını seni bize sıhhat selametle
kavuşturmasını yalvarıyor,dualar ediyorum. Büyük Allah bu dualarımızı kabul
eder inşaallah. En derin sevgi,hasret ve iştiyakla seni kucaklar,yüzünden,
gözlerinden öperim canım Adnan’ım.’
Adnan Menderes’in eline son geçen mektup 10 Eyül tarihini
taşıyordu. Bu mektup kendisine yarısı yırtılarak verilmişti. Eğer mektuplar
elli kelimeyi geçerse yada mektuta sakıncalı bir yer(!) görülürse yırtılıyordu.
İşte Adnan Bey eşinin el yazısısı son kez yırtılmış bir mektupta gördü. Ölümüne
birkaç gün kalmış bir insana mektubunu tam olarak vermek çok görülmüştü.
İşte Berin
Hanım’ın eşine ulaşan son sözleri;
Elimde kalem düşünüyorum. Bu tarifi imkansız muzdarip
günlerimizde sana ne yazayım… Sen orada yapayalnız kıvranırken sana ne
söyleyeyim. Her laf manasız geliyor bana. Havadan sudan bahsedilince kızıyorum.
Bu kadar büyük ızdırap karşısında hala böyle manasız konuşulur mu diyorum.
Halbuki seni biraz oyalayabilecek, kendini unutturacak ne söyliyebilirim ki?
İşte bazen kendimizden,çocuklardan,derslerden anlatıyorum o kadar. Allah bu
güne kadar sabır ve metanet ihsan eyledi. Yalvarırım sana metin ve sabırlı ol.
Huzur-ıkalp içinde olman lazım…’
Tarih 30 Ağustos 2006 - Netpano.com
Ayşe Sevim
Bu araştırmanın devamı siz netpano okurlarından gelecek
tepkilere göre yayınlanacaktır.İlginiz için şimdiden teşekkürler…….
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder