Türkiye'nin ilk seçilmiş başbakanının ve Hükümeti'nin
darbeyle indirildiği ve yıllarca ironik bir biçimde "Hürriyet
Bayramı" olarak kutlanan 27 Mayıs'ı, tersten bir vuruşla, demokrasi
bayramı ilan etmek, Türkiye'nin tüm kurumlarıyla ve toplumuyla sivilleşip,
demokrasiyi özümsediği şu dönemece büyük katkı sağlayacaktır.
PINAR AKYASAN (*) 16 MAYIS 2011, 22:31
Cumhuriyet Halk Fırkası, cumhuriyetin kuruluşundan 1950
yılında iktidarı Demokrat Parti (DP) devralana kadar ülkeyi yöneten tek parti
olmuş ve Türk siyasi tarihine damgasını vurmuştur. 1908 sonrasındaki küçük
çaplı denemeleri saymazsak -iki defa çok partili hayata geçiş denemesi- DP, CHP
karşısında kurulan uzun soluklu, tek ciddi muhalefet partisidir.
DP'nin 14 Mayıs 1950'de seçim kazanması bu anlamıyla çok
partili hayata dönüştür. Burada, 'çok partili hayata geçiş'ten ziyade 'çok
partili hayata dönüş' kavramsallaştırmasının kullanılmasının nedeni de yukarıda
bahsi geçen demokrasi deneyimlerini yok saymamak ve çok partili hayatın Asım
Karaömerlioğlu'nun deyişiyle, "Cumhuriyet'in bir icadı olduğu"
yanılgısına vurgu yapmaktır.
ÇOK PARTİLİ SİSTEME GEÇİŞ
Birkaç gün önce yıl dönümünü geride bıraktığımız 14 Mayıs,
yani CHP'nin DP'ye iktidarını serbest seçimle devretmesini sağlayan seçimi
'Demokrasi Bayramı' olarak tanımlamadan önce 1946 yılı öncesine ve sonrasındaki
sürece hızlıca göz atmak faydalı olabilir.
Bu noktada ilk soru çok partili hayata nasıl ve ne sebeple
geçildiğidir. CHP'nin muhalif sesleri bastırma yönündeki kararlılığına rağmen,
özellikle 1940'ların ikinci yarısından itibaren -her ne kadar tam anlamıyla
örgütlü bir muhalefet ortaya çıkmamış olsa da, hem toplumdan hem de CHP'nin
kendi içinden Tek Parti rejimine karşı sesler önce fısıltı halinde ve sonra
daha gür yükselmeye başlamıştır. İnönü'nün karakteri üzerinden yapılan olumlu
ya da olumsuz çok partili hayata geçiş analizlerine ek olarak İkinci Dünya
Savaşı'nın getirdiği koşullar, dış konjonktürün vazettiği demokrasiye geçiş reformları
ve aşağıdan gelen anonim direnişler geçişe gerekçe olarak sunulan genel
tezlerdir.
En nihayetinde, 10 Mayıs 1946 yılında Olağanüstü Kongre'nin
toplanarak CHP'nin demokratik adımlar atmasının önünü açıp, İnönü'nün 'Değişmez
Genel Başkan' ve 'Milli Şef' unvanlarını kendi arzusuyla kaldırmasıyla birlikte
çok partili hayata dönüş yolunda somut adımlar atılmıştır. Bu anlamda, bu yolu
açan gelişmelerden diğerleri Mayıs 1945'te görüşülen çiftçiyi topraklandırma
kanunu ve 7 Haziran 1945 tarihinde DP'nin gelecekteki 4 kurucusu CHP'nin
iktidar sorununu dillendirerek ve parti içinde ıslahat yapılması gerekliliği
ifade eden Dörtlü Takrir diye bilinen önergedir.
Dörtlü Takrir'in Meclis'te görüşüldüğü gün İnönü
"Türkiye için çok partili sisteme geçmek zamanı gelmiştir" demiş ve
çok partili hayata ilk defa orada göz kırpmıştır. İnönü 1 Kasım 1945'te
Meclis'in açılış konuşmasında ise çok partili hayata geçişin kesin sinyalini
şöyle vermiştir: "Bizim tek eksiğimiz hükümet partisinin karşısında bir
parti bulunmamasıdır." Aynı konuşmada ülkenin bu konuda tecrübeli
olduğundan bahsetmiş ve bu girişimlerin başarısız olmasının büyük bir
talihsizlik olduğunu ifade etmiştir.
ULUSAL BURJUVAZİ VE KALKINMA
SÜRECİ
7 Ocak 1946 tarihinde DP'nin muvazaa partisi olup olmadığı
tartışmaları arasında kurulmasıyla siyasi atmosferdeki zorlu yarışın görünür
olması resmi olarak başlamıştır. Denilebilir ki DP zamanla, CHP'ye karşı
çeşitli sebeplerle muhalif olmuş tüm kesimleri çatısı altında toplamış, ulusal
burjuvaziye, modernleşme ve kalkınma sürecini tamamen dışarıdan kendisine
empoze edildiğini düşünen ve bunların getirdiği finansal yükler altında ezilen
köylülere, küçük zanaat erbabına, işçilere, Varlık Vergisi'nden dolayı CHP'ye
düşman olmuş azınlıklara, Türk devrimine karşı çıkan dindarlara, özgürlük ve
demokrasi diyen entelektüellere kısacası Tek Parti rejiminden olumsuz etkilenen
herkese hitap etmeye başlamıştır.
DP, seçimlere asker sivil herkesin umudunu kendisine
bağladığı bir süreçte girmiştir. Emekli General Ali Fuat Cebesoy, Korgeneral
Fahri Belen, Yargıtay Başkanı Fahri Özyörük, Amiral Fırat Özdeş, Sinan
Tekelioğlu, Suat Hayri Ür-güplü, Halide Edip Adıvar, Hamdullah Suphi Tanrıöver,
Nadir Nadi gibi isimler seçimler öncesinde DP'nin saflarına katılmışlardır.
Seçim propagandalarında iktidarı dini siyasete alet etmekle, muhalefete baskı
yapmakla, plansızlıkla, mali ve idari politikalarda müdahaleci politikalar izlemek
suretiyle özel girişimin iş alanını daraltmakla suçlamıştır.
Buradan hareketle, DP'nin yönetici kadrosu değiştikçe ve
tabanı genişledikçe, partinin niteliği ve muhalefet argümanları da değişmeye
başlamıştır. Siyasi propagandasını 'Tek parti karşıtlığı', 'Ekonomik
kalkınmacılık ve yeniden dağıtım', 'Batılılaşma ve muhafazakar modernleşme' ve
'Demokrasi ve milli irade' söylemleri üzerine inşa eden DP, taleplerini seçim
meydanlarında bu eksende ve rejimin kırmızı çizgilerini aşmayacak şekilde
dillendirmiştir.
Bu talepleri dillendirirken pek çok baskıya maruz kalmıştır.
DP coşkulu ve heyecanlı kalabalıkları etrafına doldurdukça, CHP'nin tedbir ve
tazyikleri artmıştır. Muhalefetin kısa sürede güçlenmiş olması, Halk Partisi
kurmaylarında endişe yaratmıştır. Bayar'ın iddiasına göre CHP taşraya sırf
DP'nin gelişmesini önlemek için müfettişler dahi göndermiştir.
DP'NİN ZOR KURULMA SÜRECİ
Celal Bayar bundan şöyle yakınmıştır: Öyle valilere
rastladık ki, ben burada bulundukça DP kurulamaz dediler. Öyle valilere rastladık
ki, ben burada Halk Partisi'yim, nasıl bitaraf kalabilirim, dediler. Bazı
kaymakamlar, direktifler altında bitaraflıklarını muhafaza edemediler."
Yine Bayar'ın deyimiyle "Demokrat Parti'ye girmeyi, vatan hainliği
seviyesinde gösterdikleri bile olmuştur!" Karakollarda vatandaşların
dövüldüğü, telefon konuşmalarının dinlendiği, mektupların açılıp okunduğu, yaka
numarasız jandarmaların DP, ocak ve bucaklarının kapılarındaki levhaları
toplayıp karakollara taşımalarının olağan işler haline geldiği bu dönemle
ilgili, İçel'in Aslanköy ilçesinde olanlar en bilindik olaylardan biridir.
Burada CHP seçimi kaybedince, sandığı almak için köye
jandarmayı göndermiş, köylüler vermeyince jandarma zor kullanmaya kalkmış ve
ateş açmıştır. Buna taş ve sopalarla karşılık veren köylülerden 5'i çocuk,
20'si kadın, gerisi erkek 91 kişi göz altına alınıp, mahkeme çıkartılmış ve
savcının halkı haklı bulması üzerine tutuklananlar serbest bırakılmıştır.
Çok partili hayata ve demokratik sisteme geçildikten sonra
DP'nin başına gelenler, CHP'nin demokrasi algısını tasvir bakımından önemlidir.
1946 seçimlerinde organize bir seçim yolsuzluğu vuku bulmuş ve 1947 yılındaki
muhtarlık seçimlerinde, 38 ilin 79 köyünde çıkan olaylarda 7 kişi ölmüş 167
kişi yaralanmış, 1950 seçimlerinde ise Zonguldak ve Malatya da iki kişi
öldürülmüştür.
Büyük adam fetişizmiyle yazılan tarihte görülmeyen bu
detaylar, demokrasiye geçişe esas rengini veren olaylardır aslında. Dolayısıyla
14 Mayıs'ın yani Tek Parti diktatörlüğünün serbest seçimle noktalandığı bu
milatı ya da- başka bir alternatif olarak, Türkiye'nin ilk seçilmiş
başbakanının ve hükümetinin darbeyle indirildiği ve yıllarca ironik bir biçimde
"Hürriyet Bayramı" olarak kutlanan 27 Mayıs'ı, tersten bir vuruşla,
demokrasi bayramı ilan etmek, Türkiye'nin tüm kurumlarıyla ve toplumuyla
sivilleşip, demokrasi özümsediği şu dönemece büyük katkı sağlayacaktır.
* Yıldız Teknik Üniversitesi Yüksek Lisans Öğrencisi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder