Hürriyetler; Adalet, Hukuk, Cumhuriyet ve Demokrasi DP'nin kuruluş felsefesidir
Enerji ve
Tabiî Kaynaklar ve Devlet eski Bakanlarından Esat Kıratlıoğlu ile Demokrat
Parti’nin iktidara gelişini konuştuk.
(Ankara, YENİ ASYA - 13, 14 Mayıs 2015, Çarşamba-Perşembe)
(Ankara, YENİ ASYA - 13, 14 Mayıs 2015, Çarşamba-Perşembe)
Parlamentoda
6 dönem milletvekilliği yapan, AP ve DYP hükümetlerinde Devlet Bakanlığı ile
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı yapan Esat Kıratlıoğlu ile, Demokrat
Partinin iktidara gelmesinin 65. yıl dönümü dolayısıyla yaptığımız röportajda,
DP öncesini ve DP’nin iktidara geldikten sonraki durumunu, 27 Mayıs darbesini
konuştuk. Tarihi hatıralarını dinledik. İlerlemiş yaşına rağmen son derece dinç
ve sağlıklı bulduğumuz Kıratlıoğlu ile evinde iki saate yakın sohbet ettik.
Demokrat Parti felsefesini “hürriyetlerin genişlemesi ve kalkınma” olarak
özetleyen Kıratlıoğlu, DP’nin ilk icraatının ezanı aslına çevirmek olduğunu
söyledi. 27 Mayıs darbesinin esas sebebinin Menderes’in ABD ve Almanya’da
alamadığı yardımı Rusya’dan istemesi olduğuna dikkat çeken Kıratlıoğlu,
“Amerika Birleşik Devletleri, Adnan Menderes’in 8 Haziran’da Moskova’ya
gitmesini engellemek ve Rusya’ya ticarî münasebetini engellemek için bu
ihtilâli yaptırmıştır” diye konuştu. Kıratlıoğlu ile evinde gerçekleştirdiğimiz
röportaj ile baş başa bırakıyoruz.
7 Ocak
1946’da kurulan Demokrat Parti, kuruluşundan 4 yıl sonra, 14 Mayıs 1950’de
milletimizin yüzde 53 oyunu alarak iktidara geldi. Bu 4 yıl da neler yaşandı.
Türkiye 14 Mayıs’a nasıl geldi?
7 Ocak
Demokrat Parti’nin kurulduğu tarihte ben Adana Lisesi son sınıfta öğrenciydim.
Bir sömestre tatili münasebetiyle, karne tatili münasebetiyle Nevşehir’e
geldim. O zaman Nevşehir’den belli başlı ailelerin kimseleri şoför mahallinde
gider gerisi de kamyonun arkasında giderdi. Ben de o zaman Nevşehir Müftüsü Kıratlıoğlu
Hoca’nın oğlu olduğum için bizi şoför mahalline alırlardı. Ve Niğde’ye gittik.
Trende okurum diye istasyonda bir gazete aldım. Gazete manşetindeki, Demokrat
Parti’nin kurulduğu havadisini öylece öğrenmiş oldum.
Demokrat
Parti’nin kuruluş safhasına gelmeden önce şöyle ona doğru bir yaklaşımda
bulunalım. Malûm Demokrat Parti’nin dört kurucusu vardır. Celal Bayar, Adnan
Menderes, Refik Koraltan ve Prof. Fuat Köprülü. Bunlar o zamanki Cumhuriyet
Halk Partisi’nin milletvekilleri ve Celal Bayar da başbakanlığını yapmıştır.
Adnan Menderes Amerikan Koleji mezunu. Ankara’ya geldikten sonra da hukuk
fakültesini bitiriyor. Fakat Adnan Menderes’in hususiyeti hiç Meclis’in
kütüphanesinden çıkmayan ve devamlı surette okuyan bir insan.
O günlerde
1945 yılına doğru Türkiye’de bir takım sıkıntılı durumlar var. Hürriyetin daha
belirgin bir şekilde vatandaşa intikal ettirilmesi ve bir de Toprak Kanunu var.
Türkiye’de toprağın yüzde 80’i büyük toprak ağalarında ve bu toprağın köylüye
dağıtılması şekliyle Toprak Reformu Kanunu çıkarıldı. Ve bu Meclis’te bayağı
büyük bir gürültü yaptı sıkıntı yaptı. Ve Meclis’in havası değişti. Bir
muhalefet meydana gelmeye başladı. Bu muhalefet havası içerisinde İsmet İnönü
bir muhalefet partisinin kurulmasının gerekli olduğunu beyan etti.
Muhalefeti
kurmak durumunda olan insanlar da biraz evvel bahsettiğim gibi Celal Bayar,
Adnan Menderes, Refik Koraltan ve Prof. Dr. Fuat Köprülü bunlar dörtlü takrir
diye bir takrir verdiler. Bu dörtlü takrir reddedildi. Toprak Kanunu üzerinde
ve ondan sonra hürriyetin tam manasıyla vatandaşa intikal ettirilmesi şekliyle
çerçevelenen dörtlü takrir reddedilince şiddetli bir muhalefet başladı. Bu
arada Adnan Menderes’le Fuat Köprülü o zamanki Vatan Gazetesi’nde çok ağır
yazılar yazdılar. Bu yazıların üzerine yanlarında Refik Koraltan’da var. Refik
Koraltan, Adnan Menderes ve Fuat Köprülü’yü Cumhuriyet Halk Partisi’nden ihraç
ettiler. Bunun üzerine Celal Bayar önce milletvekilliğinden sonra da Cumhuriyet
Halk Partisi’nden istifa etti. Ve işte bu
hava içerisinde 7 Ocak 1946’da Demokrat Parti kuruldu. Bu parti kurulduktan
sonra ilk seçimde ki zaten kuruluşundan 4-5 ay sonra seçim yapıldı. DP, bu ilk
seçimde 62 milletvekili çıkardı. Gerisini tabiî Cumhuriyet Halk Partisi aldı.
ARSLANKÖY VE
SENİRKENT HADİSESİ DEMOKRAT PARTİ FELSEFESİDİR
O seçimde
uygulanan seçim sistemi nasıldı?
O zaman
seçim kanununa göre oylar açık verilir, tasnif yani sayım gizli yapılırdı. Bu
durum karşısında Türkiye’de iki hadise oldu. Birisi Arslanköy, birisi de
Senirkent. Bunun birisi Mersin’e bağlı birisi de Isparta’ya bağlı. Bu iki köyün
ahalisi sandığı aldılar açıkça oy vermelerine rağmen jandarmaya teslim
etmediler. “Sandıkları gözümüzün önünde bizim olduğumuz mekânda sayacaksınız”
dediler. .
Bu kabul
edilmeyince köylüler sandıkları vermediler. Bunun üzerine o dönem Isparta’da
ağır ceza mahkemesi olmadığından Konya’ya ağır ceza mahkemesine sevk edildiler.
Ne kadar köylü varsa, çoluk, çocuk, yaşlı, ihtiyar, kadın, kız yayan Konya Ağır
Ceza Mahkemesi’ne götürüldüler ve yolda giderken de bunlara çok eziyet ettiler.
Affedersiniz eşekle gidiyorlardı. Yolda bu hayvanların gübrelerini bunların
ağzına soktular. Çok eziyet ettiler.
Ve o günkü
hadise Arslanköy ve Senirkent hadisesi Demokrat Parti felsefesinin vatandaş
tarafından nasıl bir iştiyakla nasıl bir arzuyla kabul edildiğinin çok açık bir
göstergesidir. Bu arada parti Meclis’e girdi ve ilk sıkıntı 1947 yılı
bütçesinde oldu. 1947 yılı bütçesi görüşülürken, sözcü rahmetli Menderes’ti.
Rahmetli Menderes çok ağır bir konuşma yaptı ve bunun üzerine Başbakan Recep
Peker kürsüye çıktı ve Menderes’e “Sen bir psikopatsın” dedi. Bunun üzerinde
Meclis karıştı ve Demokrat Parti Meclis’i terk etti ve DP Meclis’ten çekilme
kararı verdi. Sine-i millete dönme tabiri işte o zaman meydana çıktı ve sine-i
millete dönme kararı alındı. İsmet İnönü harekete geçti ve Celal Bayar’la görüşerek
Bayar’ı ikna etti. O arada Demokrat Parti’nin büyük kongresi toplandı.
DP’NİN
KURULUŞ FELSEFESİ HÜRRİYETLERDİR
Bütün bunlar
olurken “hürriyet misakı kararı” alındı. Bu karar nedir? DP için bir dönüm
noktası mıdır?
Demokrat
Parti büyük kongre kararı almasından sonra ‘Hürriyet Misakı’ diye bir karar
alındı. Bu kararın içerisinde Demokrat Parti’nin kuruluş felsefesinde öngörülen
hürriyetin, insan haklarının, vatandaşın haysiyetinin kanun altına alınması ve
devletin garantisi altında olması ve bununla ilgili kanunların çıkarılması
vardı. Ve bu arada gürültüler patırtılar başladı ve büyük bir Meclis mücadelesi
başlarken İsmet Paşa yine devreye girdi ve Celal Bayar’ı dâvet etti. Celal
Bayar’la konuştuktan sonra 12 Temmuz 1948 Beyannamesi neşredildi. Bu
beyannameye göre Hürriyeti Misakı kararlarının ilk seçimde dikkate alınacağını
ve ilk seçimlerin bu şartlar altında yapılacağı ortaya konuldu. Bunun üzerine
buzlar çözüldü ve Meclis’te sükûnet hâkim oldu.
Ama bu sefer
Demokrat Parti içerisinde sorunlar vukuu buldu. O zaman Osman Bölükbaşı ve
Demokrat Parti İstanbul İl Başkanı avukat Kenan Öner, eski hariciye
nazırlarından Yusuf Kemal Tengirşek, Hikmet Bayur ve Fevzi Çakmak, “Bu durum
bir muvazaadır. İki parti artık particilik oynuyor, bunlar birbirlerinin
ensesinde olmayan, ama birbirlerinin yanında kardeş olan parti oldu” dediler.
Ve partiden istifa ederek Millet Partisi’ni kurdular.
Bu
durumların neticesinde seçimlere yaklaşırken seçimlerden üç beş ay önce yeni
bir Seçim Kanunu kabul edildi. Bu yeni seçim kanununa göre, Yüksek Seçim Kurulu
teşekkül ettirildi. Bu Yüksek Seçim Kurulu üyeleri Yargıtay ve Danıştay
üyeleriydi ve aynı zamanda gizli oy açık sayım açık tasnif esası kabul edildi.
Ve 14 Mayıs seçimlerine bu şekilde gidildi.
14 Mayıs
1950’de, vatandaş yüzde 53’e yakın bir oyla Demokrat Parti’yi iktidara getirdi.
Bu Seçim Kanunu görüşülürken Demokrat Parti “nisbî temsili” savundu. Ama bunu
Cumhuriyet Halk Partisi kabul etmedi. Ekseriyet sistemi ise bir bölgede bir oy
fazla alındığı takdirde oradaki milletvekillerini o parti çıkarıyor. Cumhuriyet
Halk Partisi bu nisbi temsili kabul etmedi ve kendi tuzağına düştü. Ekseriyet
olduğu için arada uzun boylu bir fark yoktu ve buna rağmen DP’nin karşısında
CHP o zaman 64 milletvekili çıkardı. Gerisini tamamen DP aldı.
DEMOKRATİK
SEÇİMLE GELEN İLK BAŞBAKAN MENDERES
Seçim
olduktan sonra neler yaşandı? Ülke de durum nasıldı?
Seçim
sonuçlarına göre Demokrat Parti’nin başkanlığı altında hükümetin kurulması
kesinleşti. Bunun üzerine rahmetli Adnan Menderes, Cumhurbaşkanı Celal Bayar’a
çıktı. “Fuat Köprülü’nün başbakan olması hepimizin arzusudur. Bilge kişi, âlim
kişi Fuat Köprülü’dür. Onun başbakan olmasını arzu ediyoruz” dedi.
Celal Bayar,
Menderes’i dinledikten sonra “Benim başbakanım sensin” dedi. Böylece Adnan
Menderes cumhuriyet tarihinin ilk demokratik seçimle gelen başbakanı oldu.
O günlerde
Türkiye’nin durumu sıkıntılıydı. Türkiye yeni bir harpten çıkmıştı. O
tarihlerde Avusturya’da üniversite talebesiydim. Oradaki demokratik hareketleri
de görüyordum, yaz aylarında Türkiye’ye geliyordum. Oradaki durumla buradaki
durumu mukayese ediyordum.
Türkiye’nin
o günkü şartlarında 1950’lerin başlarında durumu sıkıntılıydı. Asfalt yol yok,
hava yolları yok. Ben Viyana’ya okumaya gidiyorum. Viyana’yla Türkiye’nin
arasında uçak seferleri yok. Trenle de gitmek dövizle oluyordu. Vapurla
İstanbul’dan İtalya’nın Napoli şehrine giderdik. Napoli’den trene biner
Avusturya’ya giderdik. Türkiye harbe girmedi, ama harbe girmiş kadar o zamanın
şartları içerisinde çok büyük bir ordu besledik. Bütün memleketin geliri orduya
gitti. Silâha gitti, ordunun beslenmesine gitti.
O günleri
ben hatırlıyorum. Şeker bulamazdık, çayımızı pekmezle içerdik. Tabiî 1947-48’li
yıllardan 50’li yıllara gelene kadar ekmek karnesi vardı. Hâlâ o ekmek
karnelerini muhafaza eden arkadaşlarımız var. Biz Anadolu’da ekmek karnesinin
sıkıntılarını çekmedik. Çünkü Anadolu’da yufka ekmek yapılır, üç aydan üç aya
mahallenin hanımları toplanır, “keşik” denen yufka ekmeği yardımlaşma ile
yaparlardı. Bu ekmekler üç-dört ay ıslatılarak yumuşatır ve yenilirdi. Şimdi
biz böyle alıştığımız için, sıkıntı çekmezdik.
DP,
iktidara gelir gelmez ezanı aslına çevirdi
Eski̇ Bakan ve Mi̇lletveki̇li̇
Esat Kıratıioğlu: DP’ni̇n i̇lk
çıkardığı kanun ezanla i̇lgi̇li̇ydi̇.
İnsan hak ve hürriyetleri itibariyle, DP dönemi bugünkü yaşadığımız
hürriyetsizliklerden daha iyiydi. DP döneminde ihtilâl havasında dahi bir
öğrenci Başbakanın yakasına yapışıyor ve o öğrenciyle ilgili en ufak bir işlem
yapılmıyor.
BUĞDAYI
GİZLİCE ALIP EVİMİZE GETİRİRDİK
O günlere
ait bir hatıranız var mı?
Hiç unutmam;
o harp esnasında babam bir gün bana gelip, “Oğlum ahırdan eşeği çıkar,
mezarlığa iki çuval buğday getirecekler onu alıp getireceğiz” demişti.
Mezarlığa gittik oraya iki çuval buğday geldi onu eşeğe yükleyip, eve gizlice getirdik.
Küçük bir tane odamız vardı onun içerisine koyduk, ağzını da kapattık, alçıyla
ördük. Çimento falan da yoktu o zaman. Çimento o zaman bakkallarda çuvalın
içinde satılırdı. Böyle inşaat için falan kullanılmaz, yani çanak çömlek
kırıldığı zaman onları yapıştırmak için alınırdı.
Şeker yok,
çimento yok. Şimdi bu şartlar altında teslim alınmış bir Türkiye. Tabiî bu harp
etkisi altındaki Türkiye. Bu arada tabiî şunu ben ifade edeyim 1923 yılında
Cumhuriyet kurulduğu zaman, bakanların oturacağı sandalye yoktu, masa yoktu,
otomobil yoktu. Ankara’da bugünkü Hacetttepe Üniversitesi’nin bulunduğu yerde
bir taş mektep vardı. O taş mektepte kabine toplanırdı ve sınıflarda
toplanırdı. Bakanların oturduğu masa öğretmenin masası, oturduğu sandalye de
tahta sandalye. O günlerden devralınmış bir devlet yine de çok büyük başarılar
elde edildi. Sümerbank fabrikalarının kurulması, şeker fabrikalarının
kurulması, tabiî o zamandan başladı, demiryolları yapıldı.
DP İKTİDARI
İLE ANADOLU ADETA BİR ŞANTİYE HALİNE GELDİ
Demokrat
Parti iktidara geldiğinde kalkınmaya hangi alanlardan başladı?
Demokrat
Parti zamanında yola ehemmiyet verildi. Çünkü yol yoktu. Ben lise talebesiyken
Nevşehir’e 20 km mesafede İnaldı Köyü vardı. Yanında da sonra ilçe oldu Acıgöl
ilçesi. Hamile bir kadın doğum esnasında büyük sıkıntı çekiyordu. Onu
Nevşehir’e götürecek otomobil yoktu, yol yoktu. Kadıncağız kağnı sırtında
Nevşehir’e getirilirken yolda vefat etti. Mesafe sadece 20 kilometre idi.
Türkiye’nin hali buydu.
Pamuk, üzüm,
fındık, incir hasadı yapılıyordu, ama bunu nakledecek imkân yoktu. Çünkü
demiryolu nihayetinde muayyen mesafelerde. Demokrat Parti bütün gücüyle
Anadolu’da yol seferberliğine girdi. Anadolu adeta bir şantiye haline geldi. O
zaman ne dozer var, ne greyder, ne de kepçe vardır. Marshall yardımıyla
Türkiye’ye gelen parayla rahmetli Menderes, dozer, greyder, kepçe aldı ve yol
seferberliğine girişti.
Cumhuriyet
Halk Partisi’nin, Demokrat Parti kurulup Meclis’e girmeden evvel, Varlık
Vergisi hikâyesi vardı. Bu varlık vergisi zenginlerin devlete vergi vermesi,
vergi veremeyenlerin, Erzurum Aşkale’ye göndererek taş kırarak yol yapımında
çalıştırılıyordu.
MİLLET, GREYDERLERE “MENDERES’İN
DEVESİ” İSMİNİ VERDİ
Greyderi
kepçeyi görmeyen millet bu aletlere “Menderes’in devesi” ismini verdi. Sonra
rahmetli Menderes çimento fabrikalarına, şeker fabrikalarına, tekstil
fabrikalarına ve Türkiye’nin o günkü şartları altında ziraatın geliştirilmesi
için traktöre ihtiyaç vardı. 1950’nin başlangıcında 3-4 bin traktör varken, bu
Demokrat Parti sayesinde 40 bin civarına ulaştı. Biçer-döver yok denecek kadar
azdı. Çiftçinin kalkınması için ne lâzım geliyorsa yaptı. Ve Türkiye Petrolleri
Anonim Ortaklığı’nı kurdu ve Türkiye’de petrol arama faaliyetlerine girdi.
Batman rafinerisini kurdu ve böylece Türkiye’de bir seferberliğin kalkınma
hamlesine girdi.
1950
yıllarında, 1954’e kadar Ankara’dan İstanbul’a gitmek mümkün değildi. Yol
yoktu. Rahmetli Menderes, 1959 yılında Ankara-İstanbul yolunun asfalt olarak
yapımını başlattı ve Bolu Dağı’ndaki geçidi yapma durumuna geldi işte o zaman
ihtilâl oldu.
İhtilâlden
sonra rahmetli Berin Menderes, Adnan Menderes’i Yassıada’da ziyaret ettiği
zaman ilk sorduğu soru “Bolu Geçidi’nin durumunun ne olduğu”dur.
1954
yıllarına doğru geldiğimiz zaman Türkiye, sabit fiyatlarla dört yılda yüzde 15
kalkınma hızına ulaştı. Bunu söyleyince sabit fiyatlarla Demokrat Parti’nin
durumunu tesbit etmek lâzım. 1950 ile 1960 arasında Demokrat Parti ilk üç dört
yılı yüzde 15, 1960 yılına gelindiğinde ortalama kalkınma hızı yüzde 6,9’du.
Süleyman Demirel’in zamanında yüzde 5,9, Özal’ın zamanında yüzde 4,9… AKP’nin
2002 ile 2014 yılı arasındaki toplam kalkınma hızı ise yüzde 4,7 ile Cumhuriyet
tarihinin en büyük kalkınma hızı. Ama bunlar “Türkiye’yi şöyle kalkındırdık”
hikâyesi okuyorlar.
TÜRKİYE’DE,
BUGÜNKÜ SANAYİNİN TEMELİ DEMOKRAT PARTİ DÖNEMİNDE ATILDI
1954 yılına
gelindiği zaman Türkiye böyle bir kalkınma hamlesinin içindeydi ve o arada
seçime gidildi ve Demokrat Parti yüzde 57 civarında oy aldı. Ve Cumhuriyet Halk
Partisi’nin milletvekili sayısı 31’e düştü. Cumhuriyet Halk Partisi bir takım
lüzumsuz propaganda faaliyetlerinin içerisine girdi. O arada Türkiye’deki
çalışma faaliyetleri bütün hızıyla devam ederken borçlanma suretiyle de
kalkınmaya çalıştığı için Türk Lirası değer kaybetmeye başladı. Ama o arada
Demokrat Parti, Türkiye’de görülmemiş bir yol faaliyetinin içerisine girdi.
Limanlar, hava alanları yapılmaya başladı. Makine Kimya Endüstrisi kuruldu.
Devlet Malzeme Ofisi kuruldu. Şeker Fabrikaları geliştirildi, çimento
fabrikaları genişletilmeye başlandı.
Türkiye’de
bugünkü sanayinin temeli Demokrat Parti döneminde atıldı. 1957 seçimine
geldiğimiz zaman ekonomik bakımdan sıkıntılar başladı. Ve CHP bundan nemalandı
ve 177 milletvekili çıkardı. Ve Demokrat Parti yüzde 48 civarında oy aldı. Ama
yine ona rağmen memleketin içerisinde Demokrat Parti’ye karşı sevgi, saygı çok
büyük bir nispette gücünü koruyordu.
Fakat 1958
yılına geldiğimiz zaman paranın devalüe edilmesi gerekti. Dolar 2 lira 83
kuruştan 9 liraya çıktı. İlk develüasyon 1948 yılında CHP zamanında oldu.
Ticaret Bakanı Şefik İnan’dı. Dolar 90 kuruşken, 2 lira 83 kuruş oldu. 2 lira
83 kuruş 1948 yılına kadar devam etti. Dolar, 1958 yılında 2 lira 83 kuruştan 9
liraya yükseldi. Türkiye dış ticaret açığına girdi.
TALEBE
HAREKETLERİNDE CHP’NİN TAHRİKİ VARDI
Ekonomideki bu durum siyasete nasıl yansıdı? “Uşak ve Himmet Dede hadisesi” nedir?
Ekonomideki bu durum siyasete nasıl yansıdı? “Uşak ve Himmet Dede hadisesi” nedir?
Bu arada
birtakım hareketler, içerideki tahrikler başladı. Ve Demokrat Parti o zaman
Vatan Cephesi’ni ilân etti. Uşak’ta İsmet Paşa taşlandı. “Onu Demokrat
Partililer yaptırdı” dediler. “Ama sonradan öğrendik ki o günün durumlarını
tetkik eden bir gazeteci arkadaşımız bana getirdi o günkü hadiseyi şimdi ismini
söylemeyim, meşhur bir Cumhuriyet Halk Partili milletvekili, o zaman
milletvekili değil gazeteciydi. İsmet Paşa’nın yanında, kürsüde İsmet Paşa
konuşurken halktan bir kısmı yuhluyor. Bu da vatandaşa el hareketi yapıyor.
Vatandaşa el hareketi yapınca taşlamaya başlıyorlar. Uşak hadisesinin temeli
budur.
Bunu şu anda
Türkiye’de çok kişi bilmez. Tamamen iş budur.
Kayseri’de
Himmet Dede hadisesi oldu. Kayseri’nin bir ilçesi Yeşilhisar’da, Cumhuriyet
Halk Partisi ilçe başkanıyla Demokrat Parti ilçe başkanı kavga etmişler. Bu
büyük hadise oldu. Gerginlikler çıktı. O tarihte Kayseri mitingine gidecek olan
İsmet Paşa, Kayseri mitingine gitmeden önce Yeşilhisarı ziyaret etmek istemiş.
O zamanki vali, “Paşam, Yeşilhisar’da hava çok gergin. İki partinin başkanı
kavga ettiler. Şimdi oraya siz giderseniz sıkıntı olur” demesine rağmen ısrar
etmiş. Bunun üzerine Himmet Dede’de treni durdurulmuş ve vali treni bırakmamış.
“İsmet Paşa Yeşilhisar’a sokulmadı” diye tahrik edildi ve ortalık tamamen bir
provokasyon havasına sokuldu. İşte bu hadiselerle birlikte talebe hareketleri
başladı. Bu talebe hareketlerinin başlamasında Cumhuriyet Halk Partisi’nin çok
büyük tahriki var. Bu talebe hareketleri başlayınca sıkıyönetim ilân edildi.
Ağabeyiniz
DP milletvekili idi. O dönemde yaşadığınız hadiselerden bahseder misiniz?
Ve ben de o
zaman, işte 60’lı yıllarda Viyana’dan Jeoloji Mühendisi olarak mezun oldum ve
orada doktora yaptım. Jeoloji mühendisi olarak döndüm. Beni Batman’a tayin
ettiler. Ben o zaman Batman’daydım. Ağabeyim de 1954 yılında Demokrat Parti’den
milletvekili seçildi. Ağabeyim Nevşehir’de hâkimdi. 1954 yılında Demokrat Parti
milletvekili seçildi. 1957’de tekrar seçildi. 1960’da Yassıada’ya gönderildi.
Ben yaz aylarında Türkiye’ye geldiğim zaman ağabeyimle beraber köy köy
dolaşırdım. Yani benim amatör politika hayatım 1954’te başladı.
DP’NİN İLK
KANUNU EZANI ASLINA ÇEVİRMEKTİR
1950 ile
1960 yılları arasında Türkiye’de hürriyetler manasında ne gibi gelişmeler
yaşandı?
Şimdi
Cumhuriyet Halk Partisi döneminde ezan Türkçe okundu. Demokrat Parti gelir
gelmez ezanı aslına çevirdi. Burada Demokrat Parti’nin yaptığı doğruydu.
Demokrat Parti’nin ilk kanunu budur. İnsan hak ve hürriyetleri itibariyle, DP
dönemi bugünkü yaşadığımız hürriyetsizliklerden daha iyiydi. DP döneminde
ihtilâl havasında dahi bir öğrenci Başbakan’ın yakasına yapışıyor ve o
öğrenciyle ilgili en ufak bir işlem yapılmıyor.
RUSYA’DAN
YARDIM İSTEĞİ “ECİNLİLERİ” ORTAYA ÇIKARDI
27 Mayıs
darbesinin sebebi nedir?
Talebe
hareketleri başladı, sıkıyönetim ilân edildi. Sıkıyönetim ilân edilince
gazeteler yazamıyor. Bu sefer fısıltı gazetesi başladı. “İstanbul’da şu kadar
öğrenci öldürülmüş. Ankara’yla Konya’nın arasındaki kör kuyulara talebeler
atılmış. Talebeler Et-Balık Kurumu’nda kıyma yapılmış…” Bu şekilde bir tezvirat
başladı.
O arada,
rahmetli Menderes 1959 yılında Amerika’ya gitti. 200 milyon dolar yardım almak
için. Bu 200 milyon dolar krediyle Türkiye’de sanayi hareketine girecekti. O
zamanki ABD Başkanı Eisenhower’di. Amerikalılar dediler ki, “Ne yapacaksınız
siz 200 milyon doları?” Menderes, “Endüstrileşeceğiz, Türkiye bir ziraat ülkesi
halinden kurtulmalı” dediğinde, ABD’liler “Siz tarım ülkesi olarak devam edin
daha da fazla kalkınırsınız” dediler. 200 milyon doları vermediler.
Bunun
üzerine rahmetli Menderes Fatin Rüştü Zorlu’yu da yanına alarak Almanya’ya
gitti. Almanya Başbakanı Adenauer, Menderes’e fevkalâde güzel bir karşılama
töreni tertip etti. Ve Renn Nehri üzerinde dolaştılar. Orada Menderes, Alman
Başbakanı’ndan 200 milyon dolar kredi istedi. O da Amerikalılar gibi “tarım
ülkesi olarak kalmalısınız” deyince Menderes fevkalâde sinirlenmiş ve ayağa
kalkıp elini masaya vurarak “Kalk Fatin” deyip, Başbakan’ın elini de sıkmadan
ayrılmış.
(Devam
edecek...) Röportaj: Mehmet Kara / mkara@yeniasya.com.tr - Melih
Tekin / melihtekin@yeniasya.com.tr
Demokrasinin
şahlandığı gün
M. Latif
SALİHOĞLU, latif@yeniasya.com.tr
Demokrat
Parti, çok ağır bedeller ödeyerek 14 Mayıs 1950’de yapılacak genel seçimlere
hazırlanıyordu.
Kemalistler
ise, iki koldan, içinde iktidar potansiyeli taşıyan bu partinin önünü kesmeye
çalışıyorlardı.
Bu kollardan
birini İsmet Paşa’nın etrafında görünen Halkçılar teşkil ediyordu. Diğer kol
ise, Fevzi Paşa’nın etrafında toplanmış bulunan milliyetçi-muhafazakâr
kadrolardan müteşekkildi. Konuyu
derinlemesine araştırdığımızda görüyoruz ki, her iki tarafa da oynayan
Kemalistler, 1950 seçimlerinden önce olduğu gibi seçimlerden sonra da
Demokratlarla uğraşmaktan, onları yıpratacak faaliyetlerden vazgeçmemişlerdir.
Genel
seçimlere hazırlanan 1950 Türkiyesi’nde çok mühim bazı hadiseler de
yaşandı. Bunların bir kısmına değinmeye çalışalım.
Aday adayı
patlaması
Halk
Partisinin 27 yıllık baskıcı hegemonyası, halkı usandırmış, adeta canından
bezdirmişti. 1945'e kadar hiç kimse ortaya çıkıp da bir parti kurma cesaretini
gösteremedi. Zira, baskıcı zulümkârlık had safhadaydı. Demokratik
devletlerin baskısıyla, Türkiye 1945'te çok partili sisteme geçmek
mecburiyetinde kaldı. İlk çok
partili seçimlere, hür ve eşit olmayan şartlarda bir yıl sonra (1946 Temmuz)
ancak gidilebildi.
* * *
Dört yıl
sonraki 1950 seçimlerinde, ortaya hayli dikkat çekici bir durum ve tablo çıktı:
Türkiye, geçmişte hiç görülmediği şekilde ve ölçüde, hür ve serbest seçimlere
sahne olmuştu.
Hürriyete,
demokrasiye susamış insanlarımız için mükemmel bir fırsat doğmuştu. Bu fırsatı
kaçırmak istemeyen ehliyetli vatandaşlar, milletvekili aday adayı olmak için,
birbiriyle yarışırcasına siyasete yöneldi.
Genel
seçimlerin 14 Mayıs'ta yapılması üç ay önceden kararlaştırılmıştı.
7 Mart'ta
(1950) milletvekili olmak isteyen aday adayları listesinde, adeta bir patlama
olduğu fark edildi. Müracaatta
bulunanların sayısı on binlerle ifade edilir bir hale geldi. (Meselâ, sadece
Elazığ'da 600 vatandaşın aday adayı olduğu tesbit edildi.) Oysa, o
tarihte yekûn 487 milletvekili seçilecekti. Seçim yarışına da üç parti (CHP,
DP, MP) ile bağımsız adaylar katılacaktı. Fakat,
demokrasi havasını teneffüs etmek isteyen milyonların teveccühü, aday
adaylarını da hareketlendirmiş ve onları siyaset yoluyla vatana, millete
hizmette koşturmaya sevk etmişti.
Demokrat
Parti şâha kalktı
Demokrasi
tarihimizde, 14 Mayıs'ın pek büyük bir ehemmiyeti var. 1950 senesinin 14
Mayıs'ında Türkiye'de ilk kez yapılan serbest seçimlerde muhalefet grubunu
temsil eden Demokrat Parti yüzde 53 civarında oy alarak büyük bir zafer
kazandı.
Bu gelişme,
aynı zamanda demokrasinin de zaferi oldu.
1950 yılının
Mayıs'ında tek başına iktidara gelen Demokrat Parti, 7 Ocak 1946'da kuruldu.
DP'yi kuranlar, bir süre önce çeşitli konularda ihtilâfa düştükleri Halk
Partisinden (CHP) koparak, yahut ihraç edilerek ayrılan ve nisbeten liberal
olarak bilinen bir grup siyaset adamıydı.
DP'nin
kurucuları arasında ismi ön plana çıkan şahsiyetler şunlar: Celal Bayar, Adnan
Menderes, Fuat Köprülü, Refik Koraltan.
Bu isimler,
aynı zamanda sekiz ay evvel CHP grubuna verilen "Dörtlü Takrir"e imza
koyan kişiler. 1945’te,
önce Millî Kalkınma Partisi kuruldu. Hemen ardından Demokrat Partiyi kurma
çalışmalarına başlandı. Gitgide Halk
Partisinin baskıcı, totaliter mânâdaki fikir ve politikalarından uzaklaşan
Demokratlar, Temmuz ayında yapılacak genel seçimlere doğru CHP ile aralarındaki
makasın büsbütün açıldığı, hatta siyaseten birbirine tamamen ters bir
istikamete düştüklerini fark ettiler.
Bu noktada,
Üstad Bediüzzaman'ın işaret ettiği "Demokratlar, siyasî meslekleri
itibariyle Halkçılara zıt" bir kıvama geldiği, kamuoyunca da büyük ölçüde
anlaşılmış oldu.
Artık, geri
dönüşü yoktu bu işin. 21 Temmuz'da genel seçimlere gidildi. Ne var ki,
iktidardan düşme korkusu yaşayan Halk Partisi, tedbiren öyle bir seçim sistemi
uygulattı ki, demokrasi adına utanç duymamak elde değil.
Kısaca "Açık
oy, gizli sayım" usûlünün uygulandığı 1946 seçimlerinin bir diğer ismi de
"sopalı seçim", yahut "süngülü seçim" diye kayıtlara
geçti. Bu ağır
şartlar altında yapılan seçimlerde, DP şiddetin fazla uygulanamadığı sadece
İstanbul ve birkaç vilayette milletvekilliği kazanarak Meclis'te grup
kurdu. Bu tarihten
yaklaşık iki sene sonra ise, DP'ye yönelik dehşetli bir bölme harekâtı yapıldı.
1948'de Fevzi Paşanın başkanlığında kurdurulan Millet Partisine, Demokratların
toplam 60 kadar olan milletvekillerinin yaklaşık yarısı MP’ye transfer edildi.
Böylelikle, DP'nin içi adeta boşaltılmış oldu.
Ne var ki,
14 Mayıs 1950 seçimlerine bir ay kadar kala, MP'nin fahri başkanı Fevzi Paşa
ölüm yatağına düştü. Önemli bir
başka gelişme ise, "dincilik" yapan gazete ve mecmuaların hemen
tamamı Milletçileri desteklemesine mukabil, Bediüzzaman Said Nursî ve
talebeleri "Demokratlara nokta-i istinat" olduklarını izhar
ettiler..
İşte, bu
dostane tavrın memleket sathında duyulmasıyla birlikte büyük moral kazanan
Demokratlara halkın desteği de büyük oldu.
Nihayet,
seçim günü olan 14 Mayıs geldi ve üç büyük parti birbiriyle kıyasıya yarışarak
sandığa gitti. Sandıktan çıkan sonuç şu oldu: DP yüzde 53, CHP yüzde 39 ve MP
yüzde 3.1 oranında oy aldılar. Demokratların
kazanmış olduğu bu zafer, ülkede tam bir bayram havası estirdi. Hürriyete,
demokrasiye susamış insanlar, sevinçten uçacak gibiydi. Demokratların
ilk icraatı, 18 yıldır okunması yasaklanan Arabî Ezan ve Kur’ân’a hizmet etmek
oldu.
***
@salihoglulatif: Demokrasi
uğrunda çok ağır bedeller ödeyerek en büyük hizmeti yapan Demokrat Parti, 14
Mayıs 1950’de iktidara geldi; 27 Mayıs 1960’taki darbe ile cebren iktidardan
uzaklaştırıldı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder