Üç İsim ve Bir Darbe
Adnan Menderes’in Aydın’ın Çakırbeyli çiftliğinden
Başbakanlığa, oradan idam sehpasına uzanan yaşamının trajik öyküsü…
1950 – 1960 yıllarının meydanlar dolduran, kitleleri
ardından sürükleyen çoşkulu başbakanına Yassıada’nın bitkin, yılgın, hasta
görünüşlü tutuklusuna değin çelişkili tablolar çizerek akıp giden bu yaşam 17
Eylül 1961 günü İmralı Adasın’nda kurulan idam sehpasında sona erdi.
1899 yılında Aydın’lı toprak ağası varlıklı bir çiftçinin
oğlu olarak doğmuştur. I. Dünya Savaşı öncesinde önce
Karşıyaka’da forvet, daha sonra Altay’da kalecilik olmak üzere futbol oynadı.
İlkokuldan sonra, İzmir Amerikan Koleji’nden mezun oldu. I. Dünya Savaşı’nda
yedek subay eğitimi gördü, fakat zehirli sıtma hastalığına yakalandığı için
cepheye gidemedi. Kurtuluş Savaşı’na katıldı ve İstiklal Madalyası aldı.
1930 yılında Cumhuriyet Halk Partisi’ne katıldı. Daha sonra 1931 seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisi’nden Aydın milletvekili seçildi. Atatürk’ün ölümünden sonra İnönü CHP’nin başına geçince İnönü’nün bütün üretim araçlarını devletleştirme faaliyetlerine karşı çıktı. Menderes en sert çıkışını ise “çiftçiyi topraklandırma yasası” görüşülürken yaptı. Mevcut tasarı’nın 6. maddesi devlet elindeki topraklarla birlikte o bölgedeki toprak ağalarının elindeki toprakların tarıma elverişli yerlerde 5.000 dekardan elverişsiz yerlerde ise 2.000 dekardan fazlasının kamulaştırılıp köylüye dağıtılmasını öngörüyordu. Menderes (Menderes’ in kendisi de bir toprak ağasıydı. Aydın’daki 30.000 dönümlük Çakırbeyli Çiftliği Menderes’e dedesinden kalmıştı.) ve diğer bazı milletvekilleri, özel mülkiyete tecavüz edilmek istendiğini belirterek bu tasarıya karşı çıktılar. Bu tasarı üzerine Menderes, Türkiye’de zaten tüm arazilerin %70’ten fazlasının devletin mülkiyetinde olduğunu ve İsmet Paşa’nın geriye kalan özel mülkleri de devletleştirerek Sovyetler Birliğindeki gibi tarımı kolhozlaştırmak istediğini açıklayarak üç arkadaşıyla birlikte Dörtlü Takriri verdi. Dörtlü takrir olayı ve parti içi muhalefetten dolayı 1945 yılında CHP’den ihraç edildi.
7 Aralık 1945’te, CHP’den birlikte ihraç edildikleri arkadaşları Celâl Bayar, Fuad Köprülü ve Refik Koraltan ile Demokrat Parti’yi kurdu. 1947’de yapılması gereken seçimler CHP tarafından bir yıl öne alındı.[5] Bu seçimleri CHP %85 oy oranı ile kazandığını ilan etti ancak seçimlerde “açık oy – gizli tasnif” usulü uygulandığı için seçimlerin şaibeli olduğu iddia edildi.[6] 1946 seçimlerinden sonra muhalefet ve iktidarın arasında şiddetli kavgalar görülmeye başladı. DP ve CHP’nin arası günden güne açılıyordu. Ancak cumhurbaşkanı İsmet İnönü, 12 Temmuz 1947’de yayımladığı 12 Temmuz Beyannamesi ile CHP içindeki sertlik yanlılarını durdurdu. Muhalefete karşı sert bir tutum takınan başbakan Recep Peker istifa etti. Demokrat Parti genel başkanı Celal Bayar da, dönemin “Milli Şef”i İsmet İnönü’nün demokratik seçimlere izin vermesini sağlamak için “Devr-i Sabık yaratmayacağız” dedi (yani iktidara geldikten sonra yapılan yanlışların ve yolsuzlukların hesabını sormayacağız). Bunun üzerine bazı DPliler partilerinden istifa ederek, 19 Temmuz 1948’de Mareşal Fevzi Çakmak önderliğinde, Osman Bölükbaşı ile birlikte Millet Partisi’ni kurdular.
1950 yılında seçimlerden önce Seçim Yasası da değiştirilerek seçimlerde yargı güvencesi ve “gizli oy – açık tasnif” sistemi getirildi. 14 Mayıs 1950’de yapılan seçimlerde DP %52.7, CHP ise %39.4 oy aldı. DP 13 puan farkla kazanmıştı ancak seçimde kullanılan çoğunluk sistemi nedeniyle DP 420, CHP ise sadece 63 milletvekili çıkardı.TBMM başkanlığına Refik Koraltan, cumhurbaşkanlığına DP genel başkanı Celâl Bayar seçildi. Yeni cumhurbaşkanı Celâl Bayar, Menderes’i başbakan olarak görevlendi. Aslında pek çok kişi bu görev için Fuad Köprülü’nün getirilmesini bekliyordu. Yeni hükümet 22 Mayıs’ta göreve başladı. Köprülü bu kabinede dışişleri bakanı oldu. Adnan Menderes’in 10 yıllık başbakanlık döneminde Türk iç ve dış politikasında büyük değişimler oldu. 1. Menderes Hükümetinin ilk icraatı fazla masraf olduğu gerekçesiyle devlete ait otomobilleri satmak oldu. Menderes döneminde, paralara mevcut cumhurbaşkanının resminin basılması uygulamasını kaldırılmış, tekrar ilk cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün resimleri basılmaya başlanmıştır.
O döneme kadar Türkçe okunan ezanın Arapça okunması serbest bırakıldı. Yeni kurulan DP hükûmeti, 6 Haziran 1950’de, askeri darbe planladıkları gerekçesiyle başta Genelkurmay Başkanı Nafiz Gürman olmak üzere bütün üst komuta kademesi dahil olmak üzere 15 general ve 150 albayı re’sen emekliye sevk etti.
1930 yılında Cumhuriyet Halk Partisi’ne katıldı. Daha sonra 1931 seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisi’nden Aydın milletvekili seçildi. Atatürk’ün ölümünden sonra İnönü CHP’nin başına geçince İnönü’nün bütün üretim araçlarını devletleştirme faaliyetlerine karşı çıktı. Menderes en sert çıkışını ise “çiftçiyi topraklandırma yasası” görüşülürken yaptı. Mevcut tasarı’nın 6. maddesi devlet elindeki topraklarla birlikte o bölgedeki toprak ağalarının elindeki toprakların tarıma elverişli yerlerde 5.000 dekardan elverişsiz yerlerde ise 2.000 dekardan fazlasının kamulaştırılıp köylüye dağıtılmasını öngörüyordu. Menderes (Menderes’ in kendisi de bir toprak ağasıydı. Aydın’daki 30.000 dönümlük Çakırbeyli Çiftliği Menderes’e dedesinden kalmıştı.) ve diğer bazı milletvekilleri, özel mülkiyete tecavüz edilmek istendiğini belirterek bu tasarıya karşı çıktılar. Bu tasarı üzerine Menderes, Türkiye’de zaten tüm arazilerin %70’ten fazlasının devletin mülkiyetinde olduğunu ve İsmet Paşa’nın geriye kalan özel mülkleri de devletleştirerek Sovyetler Birliğindeki gibi tarımı kolhozlaştırmak istediğini açıklayarak üç arkadaşıyla birlikte Dörtlü Takriri verdi. Dörtlü takrir olayı ve parti içi muhalefetten dolayı 1945 yılında CHP’den ihraç edildi.
7 Aralık 1945’te, CHP’den birlikte ihraç edildikleri arkadaşları Celâl Bayar, Fuad Köprülü ve Refik Koraltan ile Demokrat Parti’yi kurdu. 1947’de yapılması gereken seçimler CHP tarafından bir yıl öne alındı.[5] Bu seçimleri CHP %85 oy oranı ile kazandığını ilan etti ancak seçimlerde “açık oy – gizli tasnif” usulü uygulandığı için seçimlerin şaibeli olduğu iddia edildi.[6] 1946 seçimlerinden sonra muhalefet ve iktidarın arasında şiddetli kavgalar görülmeye başladı. DP ve CHP’nin arası günden güne açılıyordu. Ancak cumhurbaşkanı İsmet İnönü, 12 Temmuz 1947’de yayımladığı 12 Temmuz Beyannamesi ile CHP içindeki sertlik yanlılarını durdurdu. Muhalefete karşı sert bir tutum takınan başbakan Recep Peker istifa etti. Demokrat Parti genel başkanı Celal Bayar da, dönemin “Milli Şef”i İsmet İnönü’nün demokratik seçimlere izin vermesini sağlamak için “Devr-i Sabık yaratmayacağız” dedi (yani iktidara geldikten sonra yapılan yanlışların ve yolsuzlukların hesabını sormayacağız). Bunun üzerine bazı DPliler partilerinden istifa ederek, 19 Temmuz 1948’de Mareşal Fevzi Çakmak önderliğinde, Osman Bölükbaşı ile birlikte Millet Partisi’ni kurdular.
1950 yılında seçimlerden önce Seçim Yasası da değiştirilerek seçimlerde yargı güvencesi ve “gizli oy – açık tasnif” sistemi getirildi. 14 Mayıs 1950’de yapılan seçimlerde DP %52.7, CHP ise %39.4 oy aldı. DP 13 puan farkla kazanmıştı ancak seçimde kullanılan çoğunluk sistemi nedeniyle DP 420, CHP ise sadece 63 milletvekili çıkardı.TBMM başkanlığına Refik Koraltan, cumhurbaşkanlığına DP genel başkanı Celâl Bayar seçildi. Yeni cumhurbaşkanı Celâl Bayar, Menderes’i başbakan olarak görevlendi. Aslında pek çok kişi bu görev için Fuad Köprülü’nün getirilmesini bekliyordu. Yeni hükümet 22 Mayıs’ta göreve başladı. Köprülü bu kabinede dışişleri bakanı oldu. Adnan Menderes’in 10 yıllık başbakanlık döneminde Türk iç ve dış politikasında büyük değişimler oldu. 1. Menderes Hükümetinin ilk icraatı fazla masraf olduğu gerekçesiyle devlete ait otomobilleri satmak oldu. Menderes döneminde, paralara mevcut cumhurbaşkanının resminin basılması uygulamasını kaldırılmış, tekrar ilk cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün resimleri basılmaya başlanmıştır.
O döneme kadar Türkçe okunan ezanın Arapça okunması serbest bırakıldı. Yeni kurulan DP hükûmeti, 6 Haziran 1950’de, askeri darbe planladıkları gerekçesiyle başta Genelkurmay Başkanı Nafiz Gürman olmak üzere bütün üst komuta kademesi dahil olmak üzere 15 general ve 150 albayı re’sen emekliye sevk etti.
1951 yılında Menderes hükümeti Türkiye’nin Kore Savaşı’nda
Birleşmiş Milletler kuvvetlerine Türk Tugayı ile katılmasına karar vererek CHP’liler
tarafından çok tartışılan bir karara imza attı. Bu, aslında Türkiye’nin Soğuk
Savaş’ta Batı Bloğu tarafında yer aldığını göstermek için yaptığı bir siyasi
manevraydı. Bunun neticesinde, Türkiye 1952’de NATO’ya tam üye olarak kabul
edildi. Aynı yıl NATO’nun isteği üzerine komünizme karşı gayri-nizamı harp
yapacak Seferberlik Tetkik Kurulu, daha sonraki adıyla Özel Harp Dairesi
kuruldu.
1953 yılında CHP’nin tek-parti iktidarı sırasında edindiği
malları haczedildi ve hazineye aktarıldı. Halkevleri kapatıldı ve Köy
Enstitüleri Öğretmen Okullarına dönüştürüldü.
1950-1954 yıllarında Türkiye ekonomide kalkınma dönemine
girdi. Bu dönemde serbest piyasa ekonomisine geçişe hız verildi. Yabancılara
petrol arama ve çıkarma izni verildi. Yabancı sermayeyi teşvik yasası
çıkarıldı. Gelen krediler özellikle tarım alanında kullanmaya başlandı. Tarımda
makineleşme çalışmaları yoğunlaştırıldı.
1954 yılında Türkiye Vakıflar Bankası kuruldu. Bu dönemde
Türkiye’nin gayri safi milli hasılası yılda ortalama %9 oranında büyüdü.
2 Mayıs 1954 tarihinde yapılan seçimlerde DP büyük bir zafer
kazandı. Oyların % 57’sini alarak iktidarını tek başına devam ettirdi. Bu oy
oranı, 150 yıldan beri fasılalarla batılılaşmaya, modernleşmeye ve demokrasiyi
uygulamaya çalışan Türkiye tarihinde demokratik bir seçimde bir siyasi parti
tarafından ulaşılan en yüksek orandı ve bir daha da bu orana ulaşılamadı. DP
502, CHP %35,9 oy oranı ile 31, CMP %4 oy oranı ile 5, bağımsızlar 3
milletvekili çıkardı.
1955 yılında ekonomide tıkanmalar başlamıştı. Dış borçlar
giderek artıyordu, ödeme dengesi bozulmuştu, döviz girişi yeterli değildi. Bu
durum ülkede çeşitli sıkıntılara neden olmaya başladı. DP meclis grubunda
ekonomik gelişmeler nedeniyle huzursuzluk giderek artıyordu. Yine bu dönemde
Birleşik Krallık’ın, egemenliği altında bulunan Kıbrıs’tan yeni düzenlemeler
yaparak çekilmek istemesi üzerine 29 Ağustos 1955’de Londra’da Yunanistan,
Birleşik Krallık ve Türkiye arasında 3’lü görüşmeler başladı. Görüşmelerin 1.
turunda hiçbir sonuç alınamadı. Yunanistan adanın kendi kaderini kendisinin
belirlemesi gerektiğini, Birleşik Krallık 3’lü bir askeri yönetimi, Türkiye ise
statüko bozulacaksa adanın kendisine verilmesini istiyordu.
Kıbrıs’ta 1 Nisan 1955’te faaliyete geçen ve Kıbrıslı
Türklere saldırmaya başlayan, Türk köylerini yakıp yıkan, EOKA’ya karşı, Türk
halkının savunmasını yapacak bir örgütlenme ihtiyacı duyan Kıbrıs Türkleri,
çeşitli küçük mukavemet grupları oluşturmuştu. 27 Temmuz 1957’de Adnan
Menderes’in talimatı ile Hariciye Vekili (Dışişleri Bakanı) Fatin Rüştü Zorlu
ve Korgeneral Daniş Karabelen’in önderliğinde Rıza Vuruşkan, Burhan
Nalbantoğlu, Rauf Denktaş ve Kemal Tanrısevdi tarafından Lefkoşa’da Türk
Mukavemet Teşkilatı kuruldu. Menderes tarafından örtülü ödenekten finanse
edilen TMT, küçük grupları birleştirerek, tüm Kıbrıs adasına yaygın, her Türk
köyünde varlık gösteren, Rumların EOKA örgütüne karşı çarpışan güçlü bir
mukavemet teşkilatı olmuştur.
Kıbrıs konusunda Londra’da ikinci tur görüşmeler yapılırken
6 Eylül 1955 gecesi İstanbul’da bazı gazetelerin Selanik’te Atatürk’ün evine
bomba atıldığını yazması üzerine azınlıklara karşı olaylar çıktı. Ağırlıklı
olarak Rumlara karşı yönelen olaylarda 73 kilise, 8 ayazma, 1 havra, 2
manastır, 4.340 dükkân, 110 otel ve lokanta, 21 fabrika ve 3.600 ev saldırıya
uğradı, 1 papaz olaylar sırasında öldürüldü. Tarihe 6-7 Eylül Olayları olarak
geçen bu olaylar sebebiyle TBMM olağanüstü toplandı. DP İstanbul milletvekili
Aleksandros Hacopulos Olayların oluş şekli tertip olduğunu açıkça ortaya
koymaktadır. dedi ve kolluk kuvvetlerin olaylar sırasında gösterdiği
kayıtsızlığa dikkat çekti. Bunun üzerine hükümet adına konuşan Başbakan
yardımcısı Fuad Köprülü hükümetin olaylardan haberi olduğunu ancak gün ve
saatinin muayyen olmadığını açıkladı. Bugün hâlâ 6-7 Eylül Olayları’nın DP
hükümeti-Özel Harp emri ve bilgisi dahilinde bir tertip olduğu, çeşitli
çevrelerce ve Özel Harp Dairesi eski başkanlarından Em. Org. Sabri Yirmibeşoğlu
tarafından da doğrulanmaktadır.
6-7 Eylül Olayları sonrasında bazı milletvekillerinin ceza
yasasına ispat hakkı getirilmesini istemesi kargaşaya yol açtı. Hükümetin karşı
çıktığı yasa tasarısının kabulü için çalışan 9 milletvekili DP’den ihraç
edildi. Bunun üzerine 10 milletvekili de DP’den istifa etti. 15 Ekim 1955’te DP
büyük kongresi yapıldı ve Menderes tekrar genel başkan seçildi. 22 Kasım
1955’te toplanan DP Meclis Grubu izlenen ekonomi politikaları ile ilgili
gensoru açılmasını kabul etti. 29 Kasım’da grup tekrar topladı. Toplantıda
meclis grubunun istifa baskılarına dayanamayan Ticaret ve Ekonomi Bakanı Sıtkı
Yırcalı ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan istifa etti. Grup daha sonra kürsüye
Fatin Rüştü Zorlu’yu çağırdı ve Döviz Komitesi üyesi de olan Dışişleri
Bakanı’nın bütün görevlerinden istifa etmesi için tempo tutmaya başladı.
Bunun üzerine Fatin Rüştü Zorlu bütün
görevlerinden istifa etti. Daha sonra Menderes’i alkışlarla karşılayan grup 3
bakanı indirdikten sonra güvenoyu verdi. Aralarında Hüsamettin Cindoruk’un da
bulunduğu, DP’den istifa edenler 20 Aralık 1955’te siyasal alanda liberal,
iktisadi anlamda devletçi Hürriyet Partisi’ni (HP) kurdu.
Mecliste siyaset sertleşmeye başlamıştı. 7 Eylül 1957’de Fuad Köprülü DP’den
istifa etti. Hükümet seçimleri bir yıl erkene aldı, Seçim Yasası’nı
değiştirerek seçimlerde partilerin ittifak yapmasını önleyecek maddeler ve
partisinden istifa eden bir kişinin 6 ay geçmeden başka bir partiden
milletvekili seçilmesini engelleyecek bir madde ekledi. Basın bu maddeye
“Köprülü Maddesi” adını taktı. 27 Ekim 1957’de seçimler yapıldı. DP %48 oy
alarak 424 milletvekili çıkardı. CHP % 41 oy oranı ile 186, HP ve CKMP ise 4’er
milletvekili ile meclise girdi. Bu durumda muhalefet %52 oy oranı ile 178
sandalye, DP ise %48 oy oranı ile ile 424 sandalye almış oluyordu. Bu yüzden
muhalefet azınlık iktidarı deyimini kullanmaya başladı.
Menderes 1957 seçimlerinden sonra İstanbul’da imar çalışmalarına ağırlık verdi ve Barbaros Bulvarı, Büyükdere Caddesi, Vatan Caddesi, Millet Caddesi ve Edirne Asfaltı (şimdiki E-5 otoyolu) yollarını açtı.
Menderes 1957 seçimlerinden sonra İstanbul’da imar çalışmalarına ağırlık verdi ve Barbaros Bulvarı, Büyükdere Caddesi, Vatan Caddesi, Millet Caddesi ve Edirne Asfaltı (şimdiki E-5 otoyolu) yollarını açtı.
Bu arada, en ileri teknolojilerin Türkiye’ye getirilmesi ve
yeni nesillere öğretilmesi için Amerikan Ford Vakfı’nın yardımıyla Ankara’da
Orta Doğu Teknik Üniversitesi’ni, Trabzon’da da Karadeniz Teknik Üniversitesini
kurdu.[16] Böylece, 1773 yılında Padişah I. Abdülhamit tarafından
“Mühendishane-i Bahr-i Hümayun” adıyla kurulan İstanbul Teknik Üniversitesinden
180 sene sonra Türkiye’de iki tane daha teknik üniversite kurulmuş oldu.
1955 Yılından itibaren ekonomideki sıkıntıların ve 6-7 Eylül
olayları gibi sebeblerle ülkede siyaset sertleşmeye başladı. 1954 seçimleri de
Osman Bölükbaşı’yı tekrar milletvekili seçtiği için Kırşehir ilçe yapıldı
(Adnan Menderes konuyla ilgili mecliste ‘Türkiye’nin hiçbir vilayetinde yüzde
3’ten fazla oy almayan bir partiye mensup milletvekilini iki seçimde de seçen
Kırşehir’in, bir içtimai ve siyasi bünye itibariyle anormallik göstermekte
olduğunu inkár etmek mümkün değildir, evet biz açık konuşuruz’ şeklinde
konuşmuş ve Osman Bölükbaşı da cevaben; “Vilayeti kaldırdınız, bizi de kaldırın
da zulmünüz tamam olsun” demiştir.) Ayrıca İsmet İnönü’nün seçim bölgesi
Malatya ikiye bölünüp Adıyaman vilayeti kuruldu. İktidara karşı yazılar yazan
83 yaşındaki Hüseyin Cahit Yalçın dahil, gazeteciler birer birer hapise
atılmaya başlandı. Adalet Bakanı Esat Budakoğlu TBMM’de muhalefetin soru
önergesi üzerine 1954-1958 yılları arasında 238 gazeteci’nin iktidara karşı
yazılar yazmak suçundan mahkûm olduğunu açıkladı. CHP ve Hürriyet Partisi’nin
birleşme çabası karşısında DP’liler 1957 seçimlerinden önce seçim yasası’nı
değiştirerek partilerin ittifak yapmasının önleyen maddeler eklendi ve DP’den
istifa eden Fuad Köprülü’nün başka bir partiden milletvekili seçilmesini engellemek
için partisinden istifa eden bir kişinin 6 ay geçmeden bir başka partiden
milletvekili olamayacağı şeklinde bir hüküm kondu.
1959 yılında ABD’ye bir gezi yaparak ilave maddi kaynaklar isteyen Menderes’e, artık Marshall Yardımı fonlarının bitmek üzere olduğu hatırlatıldı ve istekleri reddedildi. 1961 seçimleri öncesinde İskenderun Demir-Çelik, Seydişehir Alüminyum, Keban Barajı ve İstanbul Boğaziçi Köprüsü gibi tesislerin temellerini atmak isteyen Menderes, yakın arkadaşı ve bakanı Dr. Lütfi Kırdar’ı nabız yoklamak için Sovyetler Birliği’ne gönderdi. Sovyetler Birliği’nin konuya olumlu yaklaşması üzerine, Menderes’te Temmuz 1960’da Moskova’ya giderek, orada kredi anlaşmalarını imzalamaya karar verdi.
1959 yılında ABD’ye bir gezi yaparak ilave maddi kaynaklar isteyen Menderes’e, artık Marshall Yardımı fonlarının bitmek üzere olduğu hatırlatıldı ve istekleri reddedildi. 1961 seçimleri öncesinde İskenderun Demir-Çelik, Seydişehir Alüminyum, Keban Barajı ve İstanbul Boğaziçi Köprüsü gibi tesislerin temellerini atmak isteyen Menderes, yakın arkadaşı ve bakanı Dr. Lütfi Kırdar’ı nabız yoklamak için Sovyetler Birliği’ne gönderdi. Sovyetler Birliği’nin konuya olumlu yaklaşması üzerine, Menderes’te Temmuz 1960’da Moskova’ya giderek, orada kredi anlaşmalarını imzalamaya karar verdi.
DP Vatan Cephesi’ni kurdu. Artık radyoda her gece Vatan
Cephesi’ne katılanların isimleri okunuyordu. Bu olay karşısında İstanbul’da
bazı vatandaşlar ajans haberlerini dinlemeyenler derneği’ni kurdular. Bu tarz
olayların yaşanması ülkeyi kamplaşmaya itti. 1960 yılında ise muhalefet ve
iktidar arasındaki ilişkiler kopma noktasına geldi. CHP genel başkanı İsmet
İnönü 29 Nisan’da seçim gezisine gittiği Uşak’ta DP binasından atılan çay
bardağının İsmet Paşa’nın yanındaki bir gazeteciye isabet etmesiyle başlayan
olaylar ve benzerinin İstanbul’da da yaşanması üzerine CHP parti grubu Başbakan
ve İçişleri bakanı hakkında soruşturma önergesi verdi ancak DP’lilerin
çoğunlıkta olduğu meclis bu önergeyi reddetti. Bir başka gerginlik ise 9
Mayıs’ta Menderes hükümetinin ABD ile yaptığı ikili anlaşmaları meclisin kabul
ettiği oturumda yaşandı.
CHP’li bazı milletvekillerinin bazı cuntacı subaylarla
sürekli temas halinde olduğu istihbaratını alan Hükümet, bu durumu soruşturmak
için “Tahkikat Komisyonu”nu kurdu. 15 DP milletvekilinden
oluşan komisyon hem suçlama hem de yargılama hakkına sahipti ve kararlarına
itiraz edilemiyordu. Ayrıca uygun gördüğü toplantıları ve yayınları yasaklama
hakkına sahipti. Komisyonun ilk işi Muhalefet partisi CHP aleyhine soruşturma
açmak oldu. Bu durum karşısında “bu yolda devam ederseniz sizi ben de
kurtaramam” dediği ve birkaç ay önce Güney Kore’de gerçekleşen askeri darbeye
gönderme yaparak “Türk Ordusu Kore Ordusundan daha az şerefli değildir” diye
konuştuğu için TBMM tarafından, “askeri darbeyi teşvik ettiği” gerekçesiyle
İsmet İnönü’ye 12 oturum meclisten men cezası verildi. CHP Meclis Grubu’nun
duruma itiraz etmesiyle olaylar iyice büyüdü ve sonunda CHP milletvekilleri
polis zoruyla meclisten çıkartıldı. Meclis dışında ise üniversitelerde hükümete
karşı protestolar düzenleniyordu ve 28 nisan 1960 tarihinde İstanbul
Üniversitesi öğrencisi Turan Emeksiz hükümete karşı İstanbul Üniversitesi’nde
düzenlenen bir protesto mitinginde polisin açtığı ateş sonucu öldü. Hüseyin
Onur ise sol bacağı kesilerek kurtarıldı. Hukuk’un üstünlüğünü savunan Yargıtay
Başkanı Bedri Köker, Yargıtay Başsavcısı Rifat Alabay, Yargıtay 2.
Başkanlarından Haydar Yücekök, Yargıtay Üyeleri Melehat Ruacan, Kamil
Çoşkunoğlu, Faik Uras ve İlhan Dizdaroğlu ‘görülen lüzum üzerine’ re’sen günde
emekliye sevkedildiler. 5 mayıs 1960’ta Ankara Kızılay Meydanı’nında 555K
parolasıyla büyük bir protesto mitingi düzenlendi. 21 Mayıs’ta ise Harp Okulu
öğrencileri ve subaylardan oluşan yaklaşık 1000 kişi Ankara’da hükümet
aleyhinde sessiz bir yürüyüş yaptı.
Sonunda 27 Mayıs 1960 sabaha karşı saat 4’te radyoda Kurmay
Albay Alparslan Türkeş TSK olarak yönetime el koyduklarını
belirtti ve askeri darbenin sebeplerini bir radyo bildirisi ile halka duyurdu.
Menderes ise 27 Mayıs 1960 günü Kütahya’da Albay Muhsin Batur tarafından
gözaltına alınarak Ankara’ya götürüldü. Daha sonra da ve diğer tutuklu Demokrat
Parti üyeleri ile birlikte Yassıada’da hapsedildi. Darbeci subaylar ise Cemal
Gürsel başkanlığında kurulan Milli Birlik Komitesi ve kurucu meclis ile beraber
ülke yönetimini devraldı. Yeni bir anayasa oluşturulması için ülkenin önde
gelen hukuk profesörlerinden bir anayasa komisyonu kuruldu. Menderes ve diğer
DP üyeleri ise bulundukları Yassıada’da kurulan Yüksek Adalet Divanı tarafından
yargılanmaya başladı. Yapılan oturumlar her gece radyoda Yassıada Saati
programında halka duyuruluyordu. 9 Temmuz 1961 tarihinde Anayasa Komisyonu’nun
hazırladığı yeni anayasa için yapılan halk oylamasında % 61,7 oy oranı ile
kabul edilerek yürürlüğe girdi.
Örtülü Ödenek Davası: Örtülü ödenek paralarını
zimmetine geçirmekten yargılandı. 13 oturum sürdü ve 2 şubat 1961 de suçlu
olduğu yönünde karara varıldı. Yürürlükteki kanunda örtülü ödenekteki
kaynakların Başvekil tarafından sınırsız olarak ve kayıt tutulmadan
harcanabileceği açıkça belirtildiği halde, bu mahkeme 10 yıllık Örtülü Ödenek
kayıtlarını istedi. Menderes, bir kısmı da Kıbrıs’ta kurdurduğu Türk Mukavemet
Teşkilatı için harcandığı sonradan ortaya çıkan bu harcamaları açıklamadığı
için bu dava sonucunda 4,877,780 lirayı zimmetine geçirmekten suçlu bulundu ve
paranın tahsili için Aydın’daki arazilerine el kondu. Örtülü ödenek davası
konuşulurken savunma tarafı, Amerikan gizli servisinin Türk istihbarat
servisine para vererek Menderes’in telefonlarını dinlettirecek kadar teşkilata
hakim olduğunu iddia etti. Menderes ve Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Salih Korur,
suçlunun o dönemin MİT müsteşarı Behçet Türkmen olduğunu iddia etti.
6 – 7 Eylül Olayları: Bu dâvada sanıkları Celâl Bayar,
Adnan Menderes, Fatih Rüştü Zorlu, Fuat Köprülü, Fahrettin Kerim Gökay ile
Selanik’teki bomba olayı ile ilgili olan 6 kişidir. Bu dâva, 6/7 Eylül 1955
günü İstanbul’da meydana gelen olaylarla ilgilidir. 6 Eylül 1955 günü,
Selanik’te, Mustafa Kemal Atatürk’ün doğmuş olduğu eve bir bomba atılmış, bu
olayın İstanbul’da duyulması üzerine de, büyük olaylar meydana gelmiş, yüzlerce
dükkân ve ev yıkılmış, milyonlarca lira zarar meydana gelmiş, dış ülkelerdeki
millî itibarımız zedelenmişti. Savcı, okuduğu kararnamede, bombanın, hükümetin
emri ile Oktay Engin tarafından atıldığını, bombanın konsolos tarafından
Selânik’e götürüldüğünü, olayların önceden tertip edildiğini ileri sürmüştür.
Açıklanan karar sonunda, Gökay ve İstanbul Emniyet Müdürü Eriş, 18.11. 1960
tarihli af kanununa göre dâva dışı bırakılmışlar, Adnan Menderes, Fatin Rüştü
Zorlu suçlu bulunmuştur.
Vatan Cephesi: Savcı tarafından okunan kararnamede,
sanıkların, Türkiye’de Demokrasiye son vermek amacı ile ‘Vatan Cephesi’ adı
altında çok geniş imkân ve şartlarla hazırladıkları bir teşkilâtı kurma yoluna
gittikleri, bu sebeple de Anayasayı ihlâl ettikleri ileri sürülmüştür. Menderes
ve öbür sanıklar, iktidar partisinin üyelerini bir teşkilât altında birleştirme
amacı içinde, Vatan Cephesini kurduklarını söylemişlerdir. Demokrasi taraftarı
olduklarını belirtmişlerdi. Açıklanan kararda bu dâvanın da Anayasayı ihlâl
dâvası ile birleştirildiği belirtilmiştir.
Vinileks Davası: Vinileks firmasına Türkiye Vakıflar Bankasından kredi verdirmekle suçlanmıştır. Adnan Menderes tarafından kurulan bu Bankanın 27 Mayıs darbesine kadar Umum Müdürlüğü’nü yapan ve 1961 seçimlerinden sonra tekrar aynı Bankanın Genel Müdürlüğüne getirilecek olan Sabahattin Tulga yaptığı savunmada krediyi, suni deri imal ederek ithal ikamesi yapacak bu firmanın karlı olacağına inandıkları için verdiklerini; nitekim darbe sonrası işbaşına gelen yeni Banka yönetiminin de aynı firmaya ilave kredi verdiğini belirtmiştir. Buna rağmen bu mahkeme Menderes ve Hasan Polatkan’ı bu davadan da suçlu bulmuştur.
Vinileks Davası: Vinileks firmasına Türkiye Vakıflar Bankasından kredi verdirmekle suçlanmıştır. Adnan Menderes tarafından kurulan bu Bankanın 27 Mayıs darbesine kadar Umum Müdürlüğü’nü yapan ve 1961 seçimlerinden sonra tekrar aynı Bankanın Genel Müdürlüğüne getirilecek olan Sabahattin Tulga yaptığı savunmada krediyi, suni deri imal ederek ithal ikamesi yapacak bu firmanın karlı olacağına inandıkları için verdiklerini; nitekim darbe sonrası işbaşına gelen yeni Banka yönetiminin de aynı firmaya ilave kredi verdiğini belirtmiştir. Buna rağmen bu mahkeme Menderes ve Hasan Polatkan’ı bu davadan da suçlu bulmuştur.
İstimlak Davası: Menderes, eski bakanlardan bazıları
İstanbul ve İzmir valileri, İstanbul Belediye Başkanının sanık olarak
bulundukları bir davadır. Savcı tarafından okunan kararnamede, Menderes’in
İstanbul’u imar etmek düşüncesi altında, rastgele pek çok ev yıktırdığı,
istimlâk bedellerini ödetmediği, istimlâkler sırasında pek çok suiistimallerin
meydana gelmiş olduğu belirtilmiş, sanıkların cezalandırılmaları istenmiştir.
Açıklanan kararda, bu davanın da Anayasayı ihlâl davası ile birleştirilmesine
karar verildiği bu davanın da, Anayasayı ihlâl suçunun maddî vakıası olarak
kabul edildiği belirtilmiştir.
Radyo Davası: Başta Menderes olmak üzere 6 eski bakan
ve eski Basın Yayın ve Turizm Genel Müdürü Altemur Kılıç’ın sanık oldukları bir
davadır. 29 Kasım 1960 günü başlayan dava, 6 oturum sürmüş, 22 Aralık 1960 ta
bitmiştir. Savcı tarafından okunan kararnamede, sanıkların, demokrasiyi yıkmak
ve bir zümre egemenliği kurmak için radyoyu bir parti organı haline
getirdikleri, bu amaç için de 1957 seçim sonuçlarını, saat 17 den önce ilân
ederek baskı yaptıklarını ileri sürmüştür. Sanıklar yaptıkları savunmalarda, bu
iddiaları kabul etmek istememişler, radyo ile olan ilgi durumlarını, çeşitli
yönlerden açıklamışlardır. Dava, Anayasayı ihlâl davası ile birleştirilmiştir.
Menderes ve eski bakanların bu davadaki sorumlulukları da, ‘Anayasayı ihlâl
suçunun maddî vakıası’ olarak kabul edilmiştir.
Demokrat İzmir Gazetesinin Tahribi Davası: Menderes, D.
P. İzmir İl Başkanı, İzmir Valisi, Emniyet Genel Müdürü ile birlikte 36 sanığı
olan bir davadır. 9 Ocak 19&1 günü başlamış, 12 oturum sürmüş, 11 Mart 1691
günü son bulmuştur. Dava Sırasında 75 tanık dinlenmiştir. Savcı tarafından
okunan kararnamede ,Demokrat İzmir gazetesinin, D.P. iktidarı aleyhindeki
tutumuma engel olmak amaca ile, D.P. ileri gelenlerinin emri ve İzmir D.P.
teşkilâtının teşebbüsü ile Demokrat İzmir gazetesinin basıldığı, tahrip
edildiği ,sonuç olarak da basın hürriyetinin, dolayısı ile Anayasanın ihlâl
edildiği ileri sürülmüştür. Sanıklar, olayla ilgi derecelerini çeşitli şekilde
yorumlamışlar , Andan Menderes’de, bir gazetenin tahrip edilmesi ile basının
susturulmuş olamayacağını ileri sürmüştür. Açıklanan kararda, bu davanın da,
Anayasayı ihlâl davası ile birleştirildiği belirtilmiş ,D.P. ileri gelenleri,
Menderes, İzmir Valisi için, bu davanın, Anayasayı ihlâl suçunun maddî
vakasının meydana getirilmiş olduğu belirtilmiştir.
Köpek Davası: 14 Ekim 1960 günü öğleden sonra, ‘Irtikâp davası’ da denen Köpek davasına başlanmıştır. Bu davada sanık olarak eski Cumhurbaşkanı Celâl Bayar ve eski Tarım Bakanı Nedim Ökmen bulunmuştur. Kararnamede, Celâl Bayar ve Nedim Ökmen’in nüfuz ve makamlarını suistimal ederek, Afgan kralı tarafından armağan edilen bir köpeği, yirmi bin liraya Atatürk Orman Çiftliği Hayvanat Bahçesine sattıkları ileri sürülmüştür. Buna göre de sanıkların beş yıl ağır hapis ve müebbeden memuriyetten mahrumiyetine karar verilmesi istenmiştir. Sanıklar, bu davaya karşı olan üzüntülerini belirtmişler, ortada bir ‘irtikâp’ olayının olmadığını, elde edilen bu para ile İzmir’in bir köyünde bir çeşme yaptırılmış olduğunu söylemişlerdir. 6 duruşma devam eden bu davada 7 tanık dinlenmiş ve 24 Ekim 1960 günü karar açıklanmıştır. Bu karara göre, Köpek davası, 1 numaralı dava olan Anayasa davası ile birleştirilmiştir. 15 Eylül 1961 günü açıklanan tararlarda da, Celâl Bayar’ın 4 yıl 2 ay hapsine, müebbeden memuriyetten mahrumiyetine karar verildiği anlaşılmıştır.
Köpek Davası: 14 Ekim 1960 günü öğleden sonra, ‘Irtikâp davası’ da denen Köpek davasına başlanmıştır. Bu davada sanık olarak eski Cumhurbaşkanı Celâl Bayar ve eski Tarım Bakanı Nedim Ökmen bulunmuştur. Kararnamede, Celâl Bayar ve Nedim Ökmen’in nüfuz ve makamlarını suistimal ederek, Afgan kralı tarafından armağan edilen bir köpeği, yirmi bin liraya Atatürk Orman Çiftliği Hayvanat Bahçesine sattıkları ileri sürülmüştür. Buna göre de sanıkların beş yıl ağır hapis ve müebbeden memuriyetten mahrumiyetine karar verilmesi istenmiştir. Sanıklar, bu davaya karşı olan üzüntülerini belirtmişler, ortada bir ‘irtikâp’ olayının olmadığını, elde edilen bu para ile İzmir’in bir köyünde bir çeşme yaptırılmış olduğunu söylemişlerdir. 6 duruşma devam eden bu davada 7 tanık dinlenmiş ve 24 Ekim 1960 günü karar açıklanmıştır. Bu karara göre, Köpek davası, 1 numaralı dava olan Anayasa davası ile birleştirilmiştir. 15 Eylül 1961 günü açıklanan tararlarda da, Celâl Bayar’ın 4 yıl 2 ay hapsine, müebbeden memuriyetten mahrumiyetine karar verildiği anlaşılmıştır.
Kanuna aykırı olarak üniversite basmak ve halka ateş
açtırmak,
Bazı muhalefet milletvekillerinin ve muhalefet liderinin
seyahat özgürlüğünü kısıtlamak,
Döviz Yasası’nı ihmal etmek,
1957 seçimlerinin erkene alınarak kanuna aykırı olarak
tarihinin değiştirilmesi,
CHP’nin mallarına “haksız” yere el konulduğu iddiaları,
Menderes, 13 ayrı davadan yargılandı ve Bebek Davası
dışındaki bütün davalardan suçlu bulundu. 27 Mayıs darbesini yapan cuntacıların özel olarak kurdukları
mahkeme olan Yüksek Adalet Divanı 9 ay 27 gün süren yargılama süreci sonunda 14
kişinin idamına, 31 kişinin de ömür boyu hapse mahkûm edilmesine karar verdi.
Geri kalan 418 sanığa ise 6 ay ile 20 yıl arasında değişen hapis cezaları veya beraat
kararı verildi.
Amerika Birleşik Devletleri başkanı Kennedy, Fransa
cumhurbaşkanı Charles De Gaulle, Birleşik Krallık Kraliçesi II. Elizabeth,
Almanya Başbakanı Konrad Adenauer, Pakistan devlet başkanı Muhammed Eyüb Han,
ve İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi, idamların durdurulması için Cemal Gürsel
başkanlığındaki Milli Birlik Komitesi’ne defalarca çağrıda bulundular. Cemal
Gürsel başkanlığındaki Milli Birlik Komitesi; Celâl Bayar, Adnan Menderes,
Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu dışındakilerin idam cezasını affetti. Celâl
Bayar’ın cezası yaş haddi nedeniyle ömür boyu hapse çevrildi.
Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan 16 Eylül
1961 tarihinde ve adet olduğu üzere sabaha karşı, o gün başarısız bir intihar
teşebbüsünde bulunan Adnan Menderes ise İmralı Adası’nda 17 Eylül 1961’de
sağlık muayenesini yapan doktor heyetinden sağlam raporu alındıktan sonra saat
13:21’de idam edildi.
11 Nisan 1990’da TBMM tarafından kabul edilen 3623
sayılı kanunla Adnan Menderes ve onunla birlikte idam edilen arkadaşlarının
itibarları iade edildi. Meclisteki oylamada ANAP ve DYP milletvekilleri
evet oyu kullanırkan SHP’lilerin büyük çoğunluğu “çekimser”, bir kısmı da
“ret” oyu kullandı. Aynı kanun uyarınca naaşı, 29. vefat yıldönümü olan 17
Eylül 1990 tarihinde İmralı’dan dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve yüz
binlerce vatandaşın katıldığı bir törenle İstanbul’da Vatan Caddesi’nde kendisi
için yapılan anıt mezara taşındı. Menderes’in 1958 yılında hizmete açtığı bu
caddenin adı 1994 yılında dönemin belediye başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın
teklifiyle Adnan Menderes Bulvarı olarak değiştirildi.
Menderes’in adı, İzmir’deki uluslararası havalimanına (Adnan
Menderes Havalimanı), Aydın’da kurulan üniversiteye (Adnan Menderes
Üniversitesi), İstanbul’daki Adnan Menderes Bulvarı, Adana’da ise kendi
yaptırdığı Seyhan Barajı’nın gölü kıyısındaki Adnan Menderes Bulvarı dahil
Türkiye’nin birçok şehrinde çeşitli caddelere verildi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder