6 Eylül 2014 Cumartesi

6 - (7) EYLÜL'ÜN 59. SENE-İ DEVRİYESİNDE "MİLLİ DAVA KIBRIS" VE KKTC NE HALDE?..

MÜZAKERELER NASIL GİDİYOR?
BY, Prof. Dr. Ata ATUN 
(05 HAZİRAN 2014-POSTED İN: TUKISHNEWS.COM)
Bu günlerde kiminle konuşsam, kiminle rastlaşsam bana ilk sordukları soru “Müzakereler Nasıl Gidiyor?”dur. 
Sonra benim yanıtımı beklemeden “Benim hiç umudum yok” yorumunu ilave ederler sözlerine.
Müzakerelerin nasıl gittiği apaçık ortada. Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun ve Müzakereci Kudret Özersay’ın bütün iyi niyetli ve çözüme yönelik girişim ve tavırlarına rağmen Rumların isteksizliği nedeni ile bir arpa boyu bile ilerlemiyor.
Rumlar müzakereleri yokuşa sürmek ve sorun yaratmak için geçmişteki liderlerin yaptıkları görüşmelerde üzerinde mutabakata varılmış konuları masaya tekrar koyarak ilerlemeye engel oluyorlar.
Talat-Hristofyas görüşmelerinde üzerinde mutabakata varılmış olan “Dönüşümlü Başkanlık” konusunu tekrar masaya koyup ” Başkan’ın Rumlar arasından seçilmesini, Başkan Yardımcısının daKıbrıslı Türklerin arasından ve ortak seçimle yapılmasını” talep ediyor.
Burada iki tane açıkgözlük var aslında… Tam bir Bizans tezgahı kurmak istiyor Anastasiades.
Bunlardan birincisi, Kıbrıslı bir Türk’ün hiç bir zaman ve hiç bir koşulda kurulacak devletin Başkanı veya Cumhurbaşkanı olamayacağıdır.
Batı dünyası böylesi bir düşünceyi “ırkçılık ve ırk ayırımı” olarak tanımlamakta.
Anastasiades’in bu önerisinin halk diline çevirisi, “İki paralık işe yaramaz bir Rum’un (Rumların tabiri ile bir Vraga (yontulmamış, eğitimsiz kaba adam)) bile Başkan olabilir ama bir Kıbrıslı Türk ağzıyla kuş tutsa bile asla Başkan olamaz”dır.
Anastasiades’in bu çirkin ve yakışıksız önerisinin bir de devamı da var. O da en az, yapılan öneri “Çirkin ve Yakışıksız”. Başkan ve Başkan Yardımcısı seçilirken Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türkler aynı sandıkta ve aynı oy pusulasını kullanacaklar.
Buradaki hinoğlu hinlik veya da atılmak istenen kazık aslında birkaç tane.
Öncelikli tuzak “Kıbrıslı Türk” kimliğini yok etmek ve “Kıbrıslı” kimliğini geçerli kılmak.
Zaten bunu artık verilen kimliklerde uyguluyorlar. Daha önceki kimliklerde “Kıbrıslı Türk” yazarken şimdi sadece “Kıbrıslı” yazıyor.
Bir sonraki tuzak da ortak pusula ile yapılan seçimde Rum oyları çoğunluk olacağı için, Başkan yardımcısı Kıbrıslı Türklerin istediği ve beğendiği kişi seçilemeyecek buna karşın seçilecek kişi Rumların istediği, Rumlara uşaklık yapmaktan mutlu olacak ve Kıbrıslı Türklerin haklarını ileri sürmeyecek biri olacak.
Bu öneri 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasında yer alan “Adaylık ve Seçim Yöntemi” kurallarına ve Kıbrıslı Türklere tanınan “Ortaklık Statüsü”nden bile geri. 2014 yılındaki insan hakları anlayışı doğrultusunda ileri gidileceğine, 1960′ların gerisine gitmek istiyor Rum adadaşlarımız.
Asıl önemlisi ikinci gerekçe.
Talat ve Hristofyas görüşürlerken “Dönüşümlü Başkanlık” konusunda mutabakata varılırken bunun karşıtı olarak “Çapraz Oy verme” de bizim tarafımızdan, ödün olmasına rağmen” kabul edilmişti ve her ikisi de birer paketin parçalarıydı. Yani tek başlarına değillerdi.
Siz şimdi oynanan tezgâha bakın.
Rumlara göre “Dönüşümlü Başkanlık” iptal edilecek ve Başkan Rum, Yardımcısı Türk olacak, buna karşın tarafımızdan kabul edilmiş olan “Çapraz Oylama” kabul edildiği şekilde kalacak.
İşte buna “Rum Oyunu” diyorlar. Adadaşlarımızın bizlerle ortaklık kurmak gibi bir niyetleri yok, adayı hükümranlıkla, tek başlarına idare etme hayalleri var…
Ata ATUN  e-mail: ata@kk.tc  http://www.twitter.com/ataatun  http://www.ataatun.com
6 Haziran 2014 TURKISH FORUM, http://www.turkishnews.com/
***
Messages to Greek Cypriots from President Erdoğan
The 12th President of Republic of Turkey H.E. Recep Tayyip Erdoğan made his maiden overseas visit to Turkish Republic of Northern Cyprus (TRNC) on Monday, September 1, 2014.
Hundreds of happy and a cheerful Turkish Cypriots greeted him warmly wherever he stepped in or visited.
During his visit to TRNC he addressed to the public and gave messages also to the 
Greek Cypriot Administration, United Nations and European Union.
The real messages underneath the obvious, hidden within the sentences , in between the lines were clearly as follows.
Both sides will get advantages if a solution is reached in Cyprus and solution will make contribution to peace, stability and prosperity in the region.The aim of the Turkish Government is to move the negotiation process to a simultaneous referendum process.
No one has a right to put off the international community.
Studies concerning the water supply project from Turkey to TRNC, have been continuing speedily and it is planned to be completed within 2-3 months.
Studies for electricity project have been continuing and the electric supply to TRNC will be realized right after the water supply.
Both projects could give life to the whole island not only to North Cyprus as long as Greek Cypriot side holds peace hand of the Turkish Cypriot side.
TRNC has a modern democratic state structure and a  joint aim should be to transform the TRNC into a global attraction centre in the Eastern Mediterranean and to make per capita income double in the next 10 years.
Turkey will never allow the downward escalation of the rights of Turkish Cypriots ending as a minority within the Greek Unitary State.
It should be comprehended by everyone that current negotiation process cannot be opened forever.
He made a call on Greece to become involved in the peace talks concerning the dispute in Cyprus.
A viable and fair settlement,  based on a bizonal, bi communal and political equality as per the UN parameters is the target and bases of solution in the mind of Turkey.
The last two Presidents of the Greek Cypriot Administration had no political will for a settlement and were not sincere.
He called for the placing of a time-frame on the talks to enable to solve the Cyprus dispute within a certain period. 
These messages given by the President Erdoğan should definitely be evaluated by the Greek Cypriots in order to establish a new state in the future jointly constituted by the Turkish Cypriots and Greek Cypriots.
Either wise,  as the Greek Cypriots bitterly experienced during the past 50 years, the northern one third of the island of Cyprus will slip from their hands off and be lost forever.
Ata ATUN, September 6, 2014 (06 Eylül 2014)
***
MEGALİ İDEA VE YAHUDİ LOBİSİ’NİN (GÜNCEL)KIBRIS MÜZAKERELERİNE ETKİSİ
Prof. Dr. Alâeddin YALÇINKAYA
(BY, ALAKAYA, 24 TEMMUZ 2014-
POSTED İN: www.tukishnews.com)
Megali İdea ve Yahudi Lobisi’nin Kıbrıs Müzakerelerine Etkisi 20 Temmuz, Birinci Kıbrıs Barış Hareketi’nin 40. yıl dönümüdür. Bu tarih KKTC’de Barış ve Özgürlük Bayramı olarak kutlanır. 14 Ağustos 1974’de İkinci Kıbrıs Hareketi yapıldı. Türkiye, Rum tarafını barışa zorlamak üzere Kıbrıs Türklerine kalmasını istediği topraktan daha fazlasını kontrol altına aldı. 
Maraş, bunun örneğidir.
1959 ve 1960 antlaşmalarıyla, Rum ve Türk toplumlarının yönetimde ortaklığı ilkesine dayanan Kıbrıs Cumhuriyeti’ni Rumlar hiçbir zaman içine sindiremediler. 1960’lar boyunca Türklere yönelik baskı, sindirme, katliam uygulandı. Nihayet EOKA örgütü, Makarios yönetimini Türklere karşı pasiflikle suçlayarak darbe yaptı. Türkiye garantör devlet İngiltere ile birlikte hareket etmeyi teklif etti. Olumlu cevap alamayınca çıkarma hareketi düzenlendi.
Adanın bellirli bir bölümü kontrol altına alındıktan sonra Rum tarafıyla uzlaşma yolları arandı. 1975’de Kıbrıs Türk Federe Devleti’ni kuruldu. Federasyon olmadan kurulan bu federe devlet Türk diplomatik dehasının bir ürünüydü! Çünkü Türkiye’nin federasyon talebini reddeden Rum tarafı böylece federe statüsünü kabullenmek zorunda kalacaktı. Halbuki Rum tarafı, uluslararası sözleşmelerle kurulmuş Kıbrıs Cumhuriyeti’nin sahibi gibi örgütlendi, bu devletin tek sahibi olarak uluslararası ilişkilerde kök saldı.
Federasyon olmadan federe devlet ucubesinin anlamsızlığını anlayan Türk tarafı 1983’te KKTC’ni ilan etti. Böylece Türk tarafının kendi yolunda ilerlediğini ve kararlılığını gören Rum tarafının derhal adil şartlarda uzlaşacağı beklenmekteydi. KKTC’yi hemen tanımak isteyen dost ülkelere “sakın KKTC’yi tanımayın, biz bunu taktik icabı kurduk” denildi. Halen de her müzakere öncesinde bu son şans, Rum tarafı uzlaşmazsa Türk tarafı yoluna devem eder, yani diğer ülkeler tarafından tanınma kampanyasını başlatır, sözlerini duyarız.
Rauf Denktaş’ın ömrü kalıcı ve âdil bir barış müzakereleri ile geçti. Ondan sonraki KKTC yöneticileri de bu yolda nice gayretler sarfetti. Konuyu takip edenler, Türk tarafının “güven artırıcı önlemler” adıyla, Rum tarafına taviz vererek bir şekilde uzlaşma çıkışlarından bıktı. Esasen Maraş’ın iskâna açılmaması bu önlemlerin bir parçasıydı. Türkiye, burasını askeri kontrolüne aldığı halde yerleşime açmayarak Rumları uzlaşmaya zorladı. Geçen yarım asır boyunca her müzakere sürecinde Rum tarafı, Maraş’ın kendilerinin hakkı olduğu hesabıyla görüşmeleri yürüttü. Zaman zaman Maraş’ı yerleşime açma tehditlerimize gülüp geçtiler.
Kıbrıs’ta her müzakere sürecinin ayrı bir hikâyesi vardır. Belki bunlardan en uzunu veya karmaşık olanı Annan Planı’dır. 2014 yılı itibariyle yeni bir müzakere süreci başlamıştır. Temmuz’a geldiğimizde bu süreç de tıkanma sinyalleri vermektedir.
Doğu Akdeniz’de Kıbrıs ve İsrail’e ait Münhasır Ekonomik Bölge’de zengin doğalgaz yatakları bulunarak işletme aşamasına gelindi. Türkiye ve KKTC’ye göre hukuken burası 1959-60 sözleşmeleriyle kurulmuş olan Türk toplumunun da taraf olduğu devlete aittir. Türkiye, Rum yönetimindeki Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tasarruflarını, esasen böyle bir devleti tanımıyor.
Sözkonusu itirazlar kaale alınmadan bu gaz çıkarılıp satılabilir. Ancak gazın Avrupa’ya en uygun yoldan ulaşması Türkiye üzerinden mümkün gözükmektedir. Bu durumda uzlaşma yolu bulmak gerek. Öyle ise yarım asırdır her fırsatta pürüz olan bu sorun kökten çözülmeli. Bunun için üst düzey ABD ve AB yetkilileri Kıbrıs’a gitme ihtiyacı duydular.
Ortada dev gibi bir doğal gaz kaynağı ile Avrupa pazarı bulunurken artık sorunun bir şekilde çözülmesi bekleniyor.
Her seferinde taraflar çözümü arzu ediyor gözükmekte, masadan kaçan imajını yüklenmemek için gayet olumlu mesajlarla süreci ilerletmektedirler. Ancak Rum tarafı hiçbir zaman egemenliği Türk tarafı ile paylaşmak istememekte, hatta burada Türk varlığına dahi tahammül edememektedir. İki asırlık Megali İdea’nın Kıbrıs maddesi, Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanmasıdır ki buna kısaca Enosis denmektedir. Yunanistan hiçbir zaman Megali İdea’dan geri adım atmamıştır. Mesela ekonomik krizinin en sıkıntılı günlerinde, subayına maaş ödeyemezken Ege’de 16 adaya asker çıkararak Yunan bayrağı dikmiş, masraftan kaçınmamıştır. Yunanistan’ın Megali İdea yolundaki bu adımları Türkiye tarafından sükûnetle karşılanmış, yeni bir sorun çıkmasın diye bu işgal adeta zamanaşımına bırakılmıştır.
Adadaki her siyasi entite doğrudan Enosis’e taraftar olmasa da Türk varlığına son verme konusunda sorun yoktur. Bu idea çerçevesinde Rum tarafı adil ve kalıcı barışı daha önce arzu etmediği gibi bugün de bunu düşünmek istememektedirler. Ancak doğalgaz temelli İsrail veya Yahudi lobisi baskısı Rumları uzun süre masada kalmaya zorlamıştır.
Bu aşamada Türkiye’nin başına gelecek bir felaket, iç savaş ve benzeri durum, yahut bölgesel bir savaşa girerek enerjisini tüketmesi ve batının hiçbir zaman esirgenmeyen desteği ile Rum tarafı bu hedefe ulaşacağına inanmaktadır. Bunun için acele de etmemektedir.
Türkiye’nin iç politikada gerilmesi, Suriye ve Irak’ta her geçen gün derinleşen ve ülkemizi içine çeken felaketler zinciri Rum tarafını hevesine ulaştırır mı acaba. Yoksa Rum tarafı masadan kalkar kalkmaz, daha önce blöf kabul edilen kendi yolunda ilerlememizin, yani KKTC’nin tanıtım kampanyasının zamanı geldi mi?
alaeddin.yalcinkaya@marmara.edu.tr  
http://www.turkishnews.com/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder