27 MAYIS İSYANI;
2. KARŞIDEVRİM, 3. CUMHURİYET’İN SONU
2. KARŞIDEVRİM, 3. CUMHURİYET’İN SONU
Meşru Devlet, Cumhuriyet ve Demokrasi’de Kırılma; İnsan
Hakları, Adalet ve Hukuk’u çökertme kalkışması. 27 Mayıs'ın 56. yıldönümü, 27
Mayıs 2016-Cuma!..
27 Mayıs isyanı 56. yıl sonra öfkeyle hatırlanıyor.
Demokrasiye vurulan bu "ilk darbe" nasıl gerçekleşti. İşte, 27
Mayıs'a giden günlerin kronolojisi
27 Mayıs kalkışması, 1950'de iktidara gelen Demokrat Parti'nin (DP) Türkiye'yi "baskı rejimine ve kardeş
kavgasına götürdüğü" yalanı, iftirası ve aldatmacası ile Türk Silahlı
Kuvvetleri içerisindeki bir grup vatan haini subayın (!) 27 Mayıs 1960 sabahı ülke
yönetimine tamamıyla el koyması sonucu gerçekleşen isyan ve dış destekli bir
kalkışmadır.
1950'den itibaren seçimleri düzenli olarak kazanan DP, 10
yıl boyunca iktidarda kaldı. Adnan Menderes'in başbakanlığında kurulan son
hükümet; 27 Mayıs 1960'ta, sözde (haşâ) ordu adına Amerika tarafından güdülen
bir avuç sergerdenin yönetime el koymasıyla son buldu.
1961'de, Yassıada'da kurulan insanlık, adalet, ahlâk ve
hukuk dışı, mütegallibe tiyatrolarında, namı diğer sömürge mahkemesinde
yargılanan Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan
Polatkan haksız yere, alçakça idam edildi.
Adnan Menderes'in 1 Mayıs 1960'ta yaptığı radyo konuşması,
1 Mayıs'taki sokağa çıkma yasağı nedeniyle evlerinde kalan
İstanbullara rağmen, dışarıda iki protesto gösterisi düzenlendi. Başbakan
Menderes, radyodan bir açıklama yaparak: “Memleketimiz ne bir ihtilal
karşısındadır, ne de ihtilâlin sözde haklı sebepleri bu ülkede mevcuttur" dedi.
Sözde bunalımın aşılması için cumhurbaşkanının istifasını isteyen Kara
Kuvvetleri Komutanı ve menfur kalkışmacıların maşası Orgeneral Cemal
Gürsel'e iki ay zorunlu izin verildi ve izin sonunda emekliye ayrılacağı
bildirildi.
5 Mayıs'ta, 555K parolası ile toplaşan bir grup ipini
koparmış ücretli serseri, Ankara Kızılay Meydanı'nda üniversite gençliği namına
iğrenç protesto gösterileri düzenledi. Göstericilerin arasına giren ve
hakikati haykırmak isteyen Baş Vekil Adnan Menderes, ajan provakatörler tarafından,
edepsizce, hunharca ve haince tartaklandı, rencide edildi, alçakça itilip
kakıldı. 6 Mayıs'ta İsmet İnönü NATO ülkeleri
gazetecileriyle bir basın toplantısı düzenledi ve serbest seçimle iktidarın
değişmesini istedi. Bu sırada gezilerine devam eden Adnan Menderes 15
Mayıs'ta İzmir'de, 17 Mayıs'ta Manisa'da meydanları hınca hınç dolduran yüz
binlere konuştu.
21 Mayıs'ta güdümlü Harp Okulu öğrencileri sessiz bir
yürüyüş gerçekleştirdi. Bunun üzerine, Menderes, Yunanistan gezisini
iptal etti.
22 Mayıs'ta, “yalan, iftira, furya, alenen tahrik ve
kışkırtmanın önlenemez hale gelmesiyle” Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı
haberleşmeye sansür koydu. Gece 20:00'den sabah 05:00'e kadar sokağa çıkma
yasağı ilan edildi. 24 Mayıs günü muhalefet meclisi terk etti ve mecliste
konuşmalar yasaklandı.
Ülkenin içinde bulunduğu durumu açıklamak için yurt
genelinde gezilere çıkan Menderes, 25 Mayıs'ta Eskişehir'de bir açıklama
yaparak Tahkikat Komisyonu'nun üç ay sürecek çalışmasını kısa sürede
bitireceğini belirtti. Aynı gün tahkikat komisyonu çalışmasını tamamladı.
CHP’nin bütün ihanet ve kumpaslarını belgeleyen rapor, düşmanlarda çok büyük
bir şok, korku ve paniğe yol açtı. Bu korku, şok ve panik ihaneti tetikledi ve
hainler düğmeye bastı. Menfur efendilerinin izniyle ihaneti dehşete iblâğ
ederek kalkışmayı başlattılar. 27 Mayıs günü Menderes Kütahya yolunda
tutuklandı. Cumhurbaşkanı Celâl Bayar en hain ve en iğrenç ihanete maruz
kalarak, kendi kapı köpeğinin saldırısına uğratıldı. Genel Kurmay Başkanı en
alçakça muameleye maruz kalarak hayatı gasp edildi. Başvekil gece Ankara'ya
getirildi. Ordu adına hareket ettiğini iddia edecek kadar mel’un 38 hain
yönetime el koydu!
27 Mayıs saat 04:36'da Ankara Radyosu'ndan albay
Hüseyin Feyzullah tarafından yapılan bir anonsla yönetime el konulduğunu
bildirildi. Aynı saatte bütün kapılar tutulmuş, Cumhuriyet, adalet ve demokrasi
neferleri çoktan tutuklanmıştı bile. Başlangıçta kısa bir süre belirsizlik olsa
da, bir süre sonra darbecilerin İstanbul ve Ankara'da yönetime el
koydukları anlaşıldı.
Darbenin lideri ilan edilen Orgeneral Cemal Gürsel,
saat 16: 00'da radyoya bir açıklamada daha bulundu ve ihtilal (isyan) süresince
meclis yerine yasama organı şeklinde çalışması için kurulan (Milli) Birlik
Komitesi'nin üyelerini açıkladı. Yeni bir anayasa hazırlanmasını istedi.
28 Mayıs'ta (sözde) Milli Birlik Hükümeti kuruldu.
30 Mayıs'ta İçişleri Bakanı Namık Gedik, kendisine uygulanan hurharca eziyet, zulüm ve işkencelere dayanamayıp intihar etti. (İntihar süsü verilerek, canına kıyıldı. Türk düşmanı ihanet şebekeleri tarafından infaz edildi)
Yassıada duruşmaları; Adnan Menderes'in sesinden
Yassıada Savunması
Ekim 1960'ta başlayan Yassıada duruşmalarında, Demokrat
Parti yöneticileri yargılanmaya başladı.
14 Ekim'de gerçekleşen ilk davada konuşan Adnan Menderes'in ardından öğleden sonra gerçekleşen celsede konuşan eski cumhurbaşkanı Celal Bayar, Afganistan kralının kendisine görevi sırasında “şahsen” hediye ettiği Afgan tazısını bin liraya bir iktisadi devlet teşebbüsüne neden sattığını açıkladı. Sebep olarak "çeşme yaptırmasını" gösteren Bayar'ın davası, güdümlü hukuk haini reziller tarafından “anayasayı ihlal davasına” bağlandı. Kurtuluş Savaşı Gazisi, Şeref Madalyalı Celâl Bayar, bu acuzelerce ayrıca, Kurtuluş Savaşı'ndan kaçmak ve İstanbul'daki (Ermeni-Yunan kumpası) 6 -7 Eylül olaylarından sorumlu tutularak, Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü ve eski İstanbul Valisi Fahrettin Kerim Gökay'la birlikte yargılandı. Gizli yapılmasına karar verilen bu dava sonunda ilk celse tamamlandı.
14 Ekim'de gerçekleşen ilk davada konuşan Adnan Menderes'in ardından öğleden sonra gerçekleşen celsede konuşan eski cumhurbaşkanı Celal Bayar, Afganistan kralının kendisine görevi sırasında “şahsen” hediye ettiği Afgan tazısını bin liraya bir iktisadi devlet teşebbüsüne neden sattığını açıkladı. Sebep olarak "çeşme yaptırmasını" gösteren Bayar'ın davası, güdümlü hukuk haini reziller tarafından “anayasayı ihlal davasına” bağlandı. Kurtuluş Savaşı Gazisi, Şeref Madalyalı Celâl Bayar, bu acuzelerce ayrıca, Kurtuluş Savaşı'ndan kaçmak ve İstanbul'daki (Ermeni-Yunan kumpası) 6 -7 Eylül olaylarından sorumlu tutularak, Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü ve eski İstanbul Valisi Fahrettin Kerim Gökay'la birlikte yargılandı. Gizli yapılmasına karar verilen bu dava sonunda ilk celse tamamlandı.
31 Ekim'deki duruşma, tam bir yalan-dolan, düzmece ve
kurmaca bir senaryo olan "bebek” davasıyla başladı. Menderes'i
itibarsızlaştırma amacı taşıyan bu davada Başbakan'ın gayrı meşru
bir bebeği olduğu ve bebeğin öldürüldüğü isnat edilerek, çok hayâsız bir
iftira iddia ediliyordu. Bu çok adi bir tuzaktı. Doktorlar, gerçekleri
haykırmaya cesaret edemeseler bile, çocuğun erken doğduğu için yaşayamadığını
belirttiler. Bu ısmarlama ve kurmaca dava nam rezillikler sürerken Milli
Birlik komitesi tasfiye edildi ve İkinci Gürsel Hükümeti kuruldu.
İdam kararları
Bu sırada Yassıada duruşmalarına, kalkışmanın yegâne amili, hamisi ve mesulü Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı İsmet İnönü'ye Topkapı olayları esnasında düzenlendiği iddia olunan sözde suikast girişimi davasıyla devam edildi. Dava sonunda, anayasa ihlaliyle suçlanan Celal Bayar ve Adnan Menderes'in de aralarında bulunduğu 15 kişinin idamı istendi. Duruşmalar sırasında, çok aşırı ve insanlık dışı eziyet, zulüm ve işkencelere maruz kaldığı için kalp krizi geçiren Lütfi Kırdar hayatını kaybetti.
Bu sırada Yassıada duruşmalarına, kalkışmanın yegâne amili, hamisi ve mesulü Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı İsmet İnönü'ye Topkapı olayları esnasında düzenlendiği iddia olunan sözde suikast girişimi davasıyla devam edildi. Dava sonunda, anayasa ihlaliyle suçlanan Celal Bayar ve Adnan Menderes'in de aralarında bulunduğu 15 kişinin idamı istendi. Duruşmalar sırasında, çok aşırı ve insanlık dışı eziyet, zulüm ve işkencelere maruz kaldığı için kalp krizi geçiren Lütfi Kırdar hayatını kaybetti.
14 Ekim 1960'ta başlayan Yassıada davaları, 15 Eylül
1961'de karara bağlandı ve toplam 19 dosyada toplanan davalar anayasayı ihlal
davasıyla birleştirildi. 592 sanıktan 288'i için idam istendi. 15 sanık idam
cezası alırken, 31'i müebbetle cezalandırıldı. 418 sanıkta çeşitli cezalara
çarptırıldı. Menderes, intihar etmek istedi. Cezaları onaylanan Fatin
Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan 16 Eylül günü sabaha karşı alçakça idam
edildi. 17 Eylül'de, de Mustafa Kemal ATATÜRK’ün Baş Vekili Adnan
Menderes İmralı adasında haksız yere idam edildi. İdamların ardından, Ekim
ayında seçimler yapıldı ve kalkışmacıların müdahalesiyle Cemal Gürsel
cumhurbaşkanı seçildi.
Kasım ayında, CHP-AP koalisyonu kuruldu.
Böylelikle on yıl boyunca iktidarda kalan Demokrat
Parti'li Menderes yönetimi, Türkiye tarihinin ilk büyük kırılma kalkışması
sayılan 27 Mayıs isyanıyla devrilmiş oldu. Türk Hukuk tarihinin en iğrenç
yüzkaraları olarak bilinen Yassı Ada mahkemeleri nam çadır tiyatrosunun lânetli
kararları tarihe, Türkiye demokrasinin bir utancı olarak geçerken, İngiltere
Kraliçesi ve (ABD) Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Kennedy'in (rol
gereği/yalancıktan) idamları önleme çabaları da sonuçsuz kaldı.
“DEMOKRAT PARTİ”Mİ?
YOKSA “DEMOKRAT PARTİSİ” Mİ?
BİLMEYENLERE BİR BİLGİ NOT: “YALMAN’IN SOL KESİMİN BU YENİ OLUŞUMU ETKİLEME GİRİŞİMLERİ VE YENİ PARTİNİN İSİMLENDİRİLMESİYLE İLGİLİ ANILARI: (YAL: 4.43);
YOKSA “DEMOKRAT PARTİSİ” Mİ?
BİLMEYENLERE BİR BİLGİ NOT: “YALMAN’IN SOL KESİMİN BU YENİ OLUŞUMU ETKİLEME GİRİŞİMLERİ VE YENİ PARTİNİN İSİMLENDİRİLMESİYLE İLGİLİ ANILARI: (YAL: 4.43);
Ben vaktimin büyük kısmını Ankara’da
geçiriyor, parti hazırlıklarına kendimi veriyorum, fakat ara sıra gazetenin
başına gitmek lâzım geliyordu. İstanbul’dan dönüşlerimden birinde değişik bir
hava buldum. Bana dediler ki “Biz ne diye yeni isimde bir parti kurmayı
düşünüyoruz. Atatürk’e yakın olan asıl takım biziz. Halk Partililerin varlığını
devam ettirmek bize düşer”
Hayretten ağzım açık kaldı, fakat tereddüdüm
devam etmedi. Türkiye’de Atatürk’ün manevî mirasına ait kavga çıkarmak ve
gerçek demokrasi hareketini boğmak için solcular tarafından sarf edilen
gayretler ve (TAN) gazetesine dair çıkan yazılar hatırıma geldi. Anladım ki ben
yokken, solcu bazı kimseler buraya uğramış, yanlış görüşler aşılamaya
çalışmışlar… Fuat Köprülü miras kavgası gayretleri hakkında (VATAN) gazetesine
bir yazı yazmış ve buna karşı bir cephe almış olduğuna göre böyle bir cereyana
onun da kapılmasını garip buldum. Düşüncelerimi şöylece özetledim: “Böyle bir
miras kavgasına kendimizi kaptırmak, çok partili gerçek demokrasiye arka
çevirmek, bir çıkmaza düşmek, bir bataklıkta boğulmak manasına gelir. Yeni
hazırlanan parti pusuya düşmekten sakınmalıdır. Halk Partisinin ismi
etrafındaki miras kavgasının boş yere intihardan başka bir sonu olamaz. Hal bu
ki bizim hedefimiz, kardeş kavgasına kendimizi kaptırmak değil, toleransa,
gönül rızasına sevgiye doğru yol almaktır. Bu kadar yıllık devamlı bir varlık
halindeki iktidar partisinin adını kendine bırakalım, yeni bir partiye başka
bir ad bulalım...”
Celâl Bayar sordu:
“Meselâ ne gibi?”
“Meselâ Demokrat Parti gibi” dedim.
Teklifim derhal kabul edildi. Hatta bir
müddet sonra söz arasında nasılsa “Demokrat Partisi” tabirini kullandığım zaman
Celâl Bayar:
“Demokrat Parti’nin isim babası olduğun
halde (Demokrat Partisi) demek sana yakışır mı?” diye lâtife etti. (ÖNEMLİ
NOT: 14 Mayıs 2016 günü, bir DEMOKRAT PARTİ adını telâffuz edemedikleri için
ve/veya kinayeten-kasten “DEMOKRAT PARTİ’Sİ” diyenlere, özenle ve önemle ifhaf
olunur.”
Tarihi ve kadim, gerçek DEMOKRAT PARTİ’de; “Yeter Söz
Milletindir!..” Anlamına gelen ve “Başparmağı açık, Sağ Elin İç Görüntüsü”
biçimindeki amblem (logo) 1946’dan 1950’ye kadar AFİŞ olarak kullanılmıştır. Bu
zaman zarfında Parti amblemi “Demokrat” anlamına kelimenin baş harfi “D” ile
Parti kelimesinin “P” harfi:, Parti (P), Demokrat (D)’den sonra gelecek biçimde
iç içe geçmiş şekliyle kullanılmakta idi. 14 Mayıs 1950 Zaferi ile birlikte “Baş
Parmağı Açık Sağ El” Tüzükte de tanımlanmak suretiyle, Demokrat Parti’nin resmi
remzi, amblemi, logosu olmuş ve böylece; 19 Haziran 1992 Tarih ve 3821 Sayılı
Kanunla 1992 sonu 1993 başında “yeniden açılış” dâhil olmak üzere, DYP ile
birleşinceye kadar kullanılmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında tanımlı DP Logosu “EL”dir.Aynı kanunla yeniden açılan MHP ve CHP, derhal kendi tarihi ve doğal amblemlerini iktisap etmiş ve onurla kullanmaya başlamışlardır. Bu bir sadakat, samimiyet, mensubiyet, tarihi sorumluluk, dürüstlük, iyi niyet ve fazilet meselesidir. Davada dürüst olanlar tarihi ve tabii amblemlerini iftiharla sahiplenerek siyasette yol almışlardır. Bu gün itibarıyla bunlardan biri ana muhalefet, diğeri TBMM’de Grup sahibidir. Buna mukabil, malum ve maruf Truva Atı’na “Peygamberin Miraca çıktığı kutsal at (Burak) partimizin amblemi, remzi, logosudur” diyecek kadar politize olmuş, milletten kopmuş ve “Demirel zihniyetinin zebunu, Uçuran Çiller’lerin vesayetine mazhar biatlı yol arkadaşları” bu ihanetlerinin bedelini % 58’lerden hâsıl ABİDE iken:, %0 (BİNDE)’lerde sürünen TALİHSİZ BİR BİLEŞKE durumuna duçar edip düşürerek bedel ödemekte ve milletin dahi sürünmesine neden olmaktadırlar.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında tanımlı DP Logosu “EL”dir.Aynı kanunla yeniden açılan MHP ve CHP, derhal kendi tarihi ve doğal amblemlerini iktisap etmiş ve onurla kullanmaya başlamışlardır. Bu bir sadakat, samimiyet, mensubiyet, tarihi sorumluluk, dürüstlük, iyi niyet ve fazilet meselesidir. Davada dürüst olanlar tarihi ve tabii amblemlerini iftiharla sahiplenerek siyasette yol almışlardır. Bu gün itibarıyla bunlardan biri ana muhalefet, diğeri TBMM’de Grup sahibidir. Buna mukabil, malum ve maruf Truva Atı’na “Peygamberin Miraca çıktığı kutsal at (Burak) partimizin amblemi, remzi, logosudur” diyecek kadar politize olmuş, milletten kopmuş ve “Demirel zihniyetinin zebunu, Uçuran Çiller’lerin vesayetine mazhar biatlı yol arkadaşları” bu ihanetlerinin bedelini % 58’lerden hâsıl ABİDE iken:, %0 (BİNDE)’lerde sürünen TALİHSİZ BİR BİLEŞKE durumuna duçar edip düşürerek bedel ödemekte ve milletin dahi sürünmesine neden olmaktadırlar.
Bu gafiller, Rahmetli Ragıp Gümüşpala Başkanlığında kurulun
AP ambleminin bile yan yana “birbirine dayanmış” D ile P’nin üzerinde
(kaidesine) kaim (kutsal) kitabın üstünden yükselen bir güneşten ibaret (alenen
Demokrat Partiyi ilân ve ihsas eden yüreklilikte) çok cesur bir amblem olduğunu
bilmezler… Aksine, Truva Atının ilk AP logosu olduğunu sanır ve saf-saf,
milleti aptal idareyi paralize mutasyonlar yerine koyan bir “demirkırat” masalı
anlatırlar. Oysa bu bütünüyle yalan, uydurma ve uyutma
ninnisidir.
Zaman, tüm Gerçek Demokratlar ile Tarihi ve Hakiki, "KADİM" Demokrat Parti üzerinde oynanan menfur oyunları bozma zamanıdır.
Zaman, tüm Gerçek Demokratlar ile Tarihi ve Hakiki, "KADİM" Demokrat Parti üzerinde oynanan menfur oyunları bozma zamanıdır.
Gelin!.. Onurlu, Sorumlu, Samimi ve “HAKİKİ DEMOKRAT
PARTİ” olalım.
Gerçek amblemiz, hakiki logomuz, tarihi ve doğal remz’imiz,
güç-kuvvet ve uhuvvet, adalet ve fazilet, hikmet kaynağımız “YETER!.. SÖZ
MİLLETİNDİR.” Anlamına gelen; Kâinatta her türlü maharet, marifet, kültür,
sanat ve deha ürünü her eseri bizzat vücuda getiren, imar ve inşa eden, şahadet
getiren “EL”i Partimizin işareti yapalım...
YAPALIM’DA İŞTE O ZAMAN
“DEMOKRAT PARTİ” OLALIM!...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder