Mehmet Arif DEMİRER
27 Mayıs
1960, bir Cuma günü idi.
Öğle yemeği için Büyükelçi Muharrem Nuri Birgi davet
etmişti. Haziran ilk haftasında başlayacağım Afrika seyahatimi konuşacaktık.
Johannesburg’a kadar (tek yön) uçak biletim alınmış, Johannesburg’da 8 hafta
çalışacağım iş ayarlanmıştı. Dönüş ise bir iddia üzerinden kendimi bağladığım
Cape Town – Kahire (12 700
km ) otostop girişimi olacaktı. Cambridge’in ünlü
kitapçısı Heffers’de kitaplara bakarken (o yıllardan kalan bir adet oldu,
cumaları kitapçı gezmek) bir arkadaşım geldi, “Senin ülkende darbe olmuş” dedi.
Büyükelçiyi aradım, “Gelebilirsin, telefon hatları kesik, bugün sakin geçer”
dedi.
27 Mayıs’ın aileleri perişan eden travmaları...
DP AFYON MİLLETVEKİLİ VE ULAŞTIRMA BAKANI ARİF DEMİRER |
Öğle yemeğinde
27 Mayıs’a rağmen Afrika’dan vaz geçmedik, gittim otostopu da yaptım.
Bu arada
babam Yassıada’da, annem ve kardeşim Ankara’da kaldılar. Babam daha sonra
beraat ettiği için ailem Kayseri yıllarını acısını yaşamadı. Başka anlatımla 27
Mayıs’ın aileleri perişan eden travmalarını göreli olarak daha az yaşadık,
ailece.
1962
yılında babam İngiltere’ye geldi. Ben İngiliz arkadaşlarımla 1961 – 1962
yıllarında mezuniyetten sonra çıktığımız, bir yıl süren tetkik seyahatimizim
raporunu yazıyordum.
23 Kasım
1961’de Yeni Delhi’de tanıştığım Türkeş’ten (mektuplaşıyorduk) bir telgraf
aldım: “Birkaç günlüğüne Londra’ya gelsem görüşebilir miyiz?” Brüksel’de
toplanan ünlü 14’ler dağılma kararı almışlardı. Artık Türkeş’in yanında Özdağ
gibi birkaç kişi kalmıştı.
Londra’da,
ünlü Ritz otelinde tarihi bir buluşma ayarladık, kardeşim Ahmet ile. Yassıada
mağduru Arif Demirer ile Yassıada mimarı Alparslan Türkeş arasında, Ağustos
1962.
Babam çok
sakin bir adamdı. Hiç kavga ya da küfür ettiğini görmedim, işitmedim. Türkeş’e,
“Albayın size kızgın değilim, kırgınım. Türkiye’yi raydan çıkardınız, bir daha
kolay kolay rayına oturtulamayacağını düşünüyorum” dediğini çok iyi
hatırlıyorum, hiç unutmadım.
Buraya
kadarı geçmişte kalmış bir nostaljik hatıra ama o söz çok doğru imiş. Türkiye
bir daha eskisi gibi olmadı. Ve fiziksel kalkınmaya rağmen huzur ve barış
ortamı yerini bölünme ve kavga ortamına bıraktı.
27
Mayıs’tan sonra darbe yönetiminin birinci çok olumsuz gelişmesi Yassıada hukuk
skandalı idi, ikinci ve kalıcı, aynı ölçüde olumsuz, gelişmesi ise milletin
yarısının temsil edilmediği Kurucu Meclis’te hazırlanan anayasa oldu: Milletin
yarısının karşı olduğu 1961 anayasası. Bu konuda yayımlanmış kitap sayısı bir
elin parmaklarından azdır. Tevazu bir yana benim 2010 yılında yayımladığım Türkiye’de
Anayasa Oyunları kitabının iyi bir kaynak olduğunu düşünüyorum. DP
milletvekilleri Yassıada’da hiç kimsenin güvenmediği darbe mahkemesinde
yargılanırken CHP milletvekilleri Kurucu Meclis’te tek yanlı hazırlanmış (CHP
tarafından) anayasa taslağını tartışıyor ve “en yüksek devlet maaşı”
alıyorlardı.
Darbe
kadar bu eşitsizliğin oluşturduğu haksızlığın izleri de hiçbir zaman silinmedi.
27 Mayıs
ile meslek hayatımda ayrıntılı bir şekilde ilgilenmedim, 1993 yılında Demokrat
Parti Genel İdare Kurulu üyeliğine seçilene kadar. 1993 yılı Aralık ayında 6
Eylül 1955 Olaylarını incelemeye karar verdim. Önce iki kişiye birer soru
yönelttim: Selanik’teki bombanın patlatılmasını azmettirdiği iddia edilen
Nevşehir eski valisi Oktay Engin. Yazılı olarak bu iddiaların tamamen uydurma
olduğunu bildirdi. İkinci kişi MİT Müsteşarı Fuat Doğu idi. Fuat Paşa ile 1966
yılında tanışmıştım. Bana yedek subaylık görevimden sonra iş MİT’te iş teklif
etmiş, karşılıklı bir ağabey – kardeş ilişkisi oluşmuştu: “Paşam 1955 yılında
Milli Emniyet bu olaylara bulaşmış mıydı?” Cevap, kesin “HAYIR” idi.
Başladım
araştırmaya ve Yassıada’daki 3 numaralı dosya ile karşılaştım. Baştan aşağı bir
rezalet örneği idi. 1995 yılında 6 Eylül 1955 – Yassıada 6/7 Eylül Davası kitabım
çıktı.
Artık
yavaş yavaş 27 Mayıs darbesinin, babamın Ritz Otel’de Türkeş’e söylediği
“raydan çıkma ve yeniden rayına oturtamama” olgusunun izleri netleşiyordu
kafamda.
6 Eylül
1955 kitabımda Yassıada’daki o kepaze davayı geniş bir şekilde (Türkiye’de ilk
defa) incelemiş (gazete kupürlerinden değil, Yassıada tutanaklarından) ve
bölünmüşlüğün insanları ne ölçüde insafsızlaştırdığını görmüştüm. Kişisel kini
nedeniyle yalancı şahit Coşkun Kırca (1995 yılında kısa bir süre Bayan Çiller
bu kişi T. C. Dışişleri Bakanı yaptı !) ortaya çıkarılmayan bir telgrafı
kullanarak olayları Zorlu ve Menderes’in sırtına yüklerken kim bilir ne kadar
mutlu olmuştur. Yargı da 5 Ocak 1961 günü hükmünü verdi: Zorlu ve Menderes’e 6’şar yıl hapis. Bir gün sonra 6 Eylül
1955’de DP İstanbul İl Başkanı Orhan Köprülü Kurucu Meclis’e üye oldu ! O
mahkumiyet kararı bugün T. C. aleyhine delil olarak kullanılıyor.
Yassıada
davasını Anayasa Mahkemesine taşıdım, yeniden Yargılanma talebi ile. Dilekçem
çok ayrıntılı idi, ekinde de 1955 kitabım vardı. Yekta Güngör Özden Başkan,
Ahmet Necdet Sezer Başkan Yarımcısı idiler. Bir davanın İade-i Muhakemesinin ön
şartı ortaya yeni bir delil ve/veya tanık çıkarmaktı. Her ikisini de çıkardım:
Coşkun Kırca’nın bahsettiği telgraf (hiçbir zaman ortaya çıkarılmamış ama
mahkumiyet kararı o telgrafa dayalı olarak verilmişti). Tanık da DP Ankara
Milletvekili Ramiz Eren. 5 Eylül 1955 gecesi Menderes ile birlikteydi.
Dilekçem
kabul edildi. Dosya açıldı ve numara aldı. Usulen Yargıtay Başsavcısına
soruldu. Telgraf yeni delil sayılır mı, diye. Abuk sabuk bir cevap geldi:
HAYIR. Yeni değilmiş. Oysa Yassıada’da telgrafa değinilmişti ama ortaya
çıkarılmamıştı. Dava reddedildi. Anayasa Mahkemesinin Başkan Vekili Güven
Dinçer muhteşem bir karşı oy yazdı. Yassıada yargılamasını doğru dürüst anlamak
için herkes okumalıdır. Yayımladım.
Artık 27
Mayıs darbesi konusunun sonlarına geliyordum. Önce Demokrat Parti’nin 60.
Yılında (2006) yayımladığım 7 kitapla 10 yılın hesabını verdim ve 27 Mayıs’tan
sonra DP aleyhinde üretilen gerçekdışı senaryoları bire birer çürüttüm, ülke
ekonomisi ağırlıklı olarak.
2012
yılında ise 720 sayfa uzunluğunda (büyük boy) kitabımı yayımladık: 27 MAYIS –
Masallar ve Gerçekler. Masalların da
gerçeklerin tüm ayrıntılarını bu kitapta topladım.
27 Mayıs yeniden yargılansın.
Gelelim 27
Mayıs 2017. Türk Milleti ortalık yerinden bölünmüş, herkes birbiriyle kavgalı,
ülke televizyonları her akşam ölüm haberleri ile başlıyor (şehitler) ve adi
cürüm olayları ile sona eriyor, kadın cinayetleri vs vs. Bu ortamda bir
haykırış: 27 Mayıs yeniden yargılansın.
Mümkün
değil. Yassıada’nın hiçbir davasını iade-i muhakeme koşulları ile
buluşturamazsınız.
Ancak şu
mümkün ve bence babamın Türkeş’e söylediği ile ilişkili. Türkiye’nin bir daha
rayına oturtulamayacağını düşündüğünü söylemişti o sıcak Ağustos (1962) günü.
Türkiye’yi
yeniden çıkarıldığı raylara oturtmak için 27 Mayıs Darbesi ile hesaplaşmak
gerekiyor. Bunu yargı yoluyla, hele yargının bugün içinde bulunduğu ortamda,
yapamazsınız. Olmayacak duaya “Amin” demek ancak zaman kaybettirir.
Yapılacak
şey konunun millete götürülmesini sağlamak. Bir çeşit halk mahkemesi. Kadro:
İddia
makamında Ümit Kocasakal, ısrarla 27 Mayıs’ın devrim olduğunu iddia eden bir
hukukçu. Ayrıca CHP Genel Başkan adayı olduğunu ilan ediyor !
Yargıç:
Türk Milleti
Savunmada:
Demokrat Parti’yi doğru okumuş kişiler.
Savcı
iddianameyi (Masalları) okusun bizler de Gerçekleri ortaya koyalım ve 27 Mayıs’ı
ilk ve son kez Türk Milletinin (tvde) önünde tartışalım, adını koyalım ve
konuyu kapatalım.
MEHMET ARİF DEMİRER VE HASAN EMRE OKTAY'IN MAKALELERİ İLE "27 MAYIS YARGILANSIN" TALEBİNE GELEN: ELEŞTİRİ, ÖNERİ, YORUM, TENKİT, MÜTALÂA VE KATKILAR
Gönderen: ZEKI SAHIN
<zekisahin@yahoo.com>
Gönderildi: 31 Mayıs 2017 Çarşamba 08:23, Kime: UNITED-TURKS@yahoogroups.com; Ahmet Dogan Simsek, Bilgi: Ali Nejat Ölçen; CESURYORUM GRUP; Abdurrahman Dilipak; Naci Beştepe; Ahmet Kılıçaslan Aytar; Kamil Ergenekon; Bülent Esinoğlu; Kutlu Altay Kocaova; Yusuf Halaçoğlu; Yılmaz Arslan; Metin Hasirci; Huseyin Taşar; Ali Yazıcı; Güneş Ecer; Tamer Olgun; Neval Kavcar; Türker Ertürk; Burak Aksu; Gaffar Yakın; Zihni Çakır; Ali Aslan DUMANOL; Ümit Özdağ; Mehmet Erdoğan; Mehmet Ali Şadoglu; Ali Ercan; Nurullah Aydın; Zubeyr Avf; Ahmet Saltık; dölek abdi; Saffet Benli; Hüseyin Güler; Halim Altınışık; Serdar Bolat; Banu Avar; Sinan Ogan; Dr. Kayaalp Buyukataman; Halil Fırat; Mustafa Nevruz SINACI; Ramazan Demir; İsmail Çeşmeci; Metin ÖZTÜRK; Zeki Kentel; Arslan Bulut; Metin Özkan; Ahmet Dogan Simsek; Dr. Erdal Sener- Turkish Forum; Yılmaz Dikbaş; OzgurGundem; DR. Kayaalp Buyukataman Turkish Forum - Dunya Turkleri Birligi; Birleşmiş Türkler; Azmi Guran; Deniz Baykal; Nadir BIYIKOGLU; Doğu Perinçek; Grbuz Guvendag; Engin Alan; Aydogan Kekevi; Mehmet Perincek; Serdar Şahin; Zihni Çakir; Oraj Poyraz; Ali Aslan DUMANOL; Dunyaturkbirligi, Konu: Re: [UNITED-TURKS] 27 Mayıs’ın arka planı
Gönderildi: 31 Mayıs 2017 Çarşamba 08:23, Kime: UNITED-TURKS@yahoogroups.com; Ahmet Dogan Simsek, Bilgi: Ali Nejat Ölçen; CESURYORUM GRUP; Abdurrahman Dilipak; Naci Beştepe; Ahmet Kılıçaslan Aytar; Kamil Ergenekon; Bülent Esinoğlu; Kutlu Altay Kocaova; Yusuf Halaçoğlu; Yılmaz Arslan; Metin Hasirci; Huseyin Taşar; Ali Yazıcı; Güneş Ecer; Tamer Olgun; Neval Kavcar; Türker Ertürk; Burak Aksu; Gaffar Yakın; Zihni Çakır; Ali Aslan DUMANOL; Ümit Özdağ; Mehmet Erdoğan; Mehmet Ali Şadoglu; Ali Ercan; Nurullah Aydın; Zubeyr Avf; Ahmet Saltık; dölek abdi; Saffet Benli; Hüseyin Güler; Halim Altınışık; Serdar Bolat; Banu Avar; Sinan Ogan; Dr. Kayaalp Buyukataman; Halil Fırat; Mustafa Nevruz SINACI; Ramazan Demir; İsmail Çeşmeci; Metin ÖZTÜRK; Zeki Kentel; Arslan Bulut; Metin Özkan; Ahmet Dogan Simsek; Dr. Erdal Sener- Turkish Forum; Yılmaz Dikbaş; OzgurGundem; DR. Kayaalp Buyukataman Turkish Forum - Dunya Turkleri Birligi; Birleşmiş Türkler; Azmi Guran; Deniz Baykal; Nadir BIYIKOGLU; Doğu Perinçek; Grbuz Guvendag; Engin Alan; Aydogan Kekevi; Mehmet Perincek; Serdar Şahin; Zihni Çakir; Oraj Poyraz; Ali Aslan DUMANOL; Dunyaturkbirligi, Konu: Re: [UNITED-TURKS] 27 Mayıs’ın arka planı
Değerli Üstad,
Yaşadığımız ülke, müstevlilerin zapt-ı rapt altında tutma
güçlerinin tükenmesi ve yerel milli unsurların, istilacılara rahat ve huzur
vermeyen çetecilik faaliyetleri neticesinde, Yunanistan ve Makedonya'da
barınamayacakları anlaşılan, çoğunluğu Sabatay olan Yahudiler ile, Musevi Hazar
Türklerinin, akıllıca bir strateji ile fikren ve zikren organize ettikleri
Sünni Müslüman-Türk unsur kullanılarak kurulabilmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk, milli ve bağımsız bir politika
izleyerek 1934 yılında Yugoslavya, Yunanistan ve Romanya ile Balkan Antantı
anlaşmasını, 1937 yılında da İran, Irak anistan ile Sadabad Paktı anlaşmasını
yaparak, Batılı emperyalist ve sömürgecilere karşı ittifaklar oluşturmuştur. Mustafa Kemal Atatürk döneminde, ülkenin her tarafında,
zamanın ruhuna uygun olarak, Devlet Parasız Yatılı Bölge Okulları ve Köy
Enstitüleri açılarak, Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile, ülkenin her tarafında
eğitimde fırsat eşitliği sağlanmış, bu hal üzere, istihdamda fırsat eşitliği de
uygulanmıştır.
İnönü bu Milli ve Bağımsız ve Bölgesel Dayanışma
anlaşmalarını çöpe atmış, Ülkeyi 1941 ve 1942 gizli ikili anlaşmalar ile ABD'nin
kucağına atmıştır. Ondan sonra gelenler ise, gelebilmek için hem İngilizlere
hem de ABD'lilere bağlılık ve bağımlılık yemini ederek gelebilmişlerdir.
Mustafa Kemal Atatürk ve İnönü sonrasında istihdamda fırsat eşitliği ortadan
kaldırılmış, yalaka ve yandaş tufeyliler ayrık otu gibi devleti sarmıştır.
Şimdi ölmüşleri ve öldürülmüşleri bir tarafa bırakalım da,
biz bugünlere bakalım. Sizler, günümüzün ayıplarını, dünün günahlarıyla örterek
bugünlere geldiniz. Bu kandırmacayı ve bu oyunu artık bırakalım ve günümüz
gerçekleriyle yüzleşelim.
Mesela Suriye olayını bir masaya yatırıp incelesek ne sonuç
çıkar bundan? Suriye meselesi Türkiye'nin güvenliği için mi yoksa İsrail'in
güvenliği ve Büyük İsrail Projesi için mi bu durumlara getirildi? Halk
"Dimyat'a pirince gidiyoruz" diye aldatılırken, eldeki bulgurdan
nasıl oldu? Günümüze bakalım ve önümüzü görelim. Başörtüsü-kıç örtüsü
derken milletin 30 yılı heba edildi. Bir adım ilerleme kaydedilemedi. Milletin
malı-mülkü yağmalanıp, yerli-yabancı şahıslar üzerine geçirildi. Bu işin sonu
ne olacak? Bunlara bakalım.
Selam, sevgi ve saygılarımla.
Mustafa Zeki ŞAHİN
***
On Wednesday, May 31, 2017,
12:42:51 AM GMT+3, ahmet dogan Simsek ahmetdogan.simsek@gmail.com
[UNITED-TURKS] <UNITED-TURKS@yahoogroups.com> wrote:
Değerli Zeki Bey Kardeş
Bu görüşlerinizde kısmen haklı olabilirsiniz ama bu %100
haklı olduğunuz anlamına gelmez.
Menderes'e Dış işleri bakanı Fatin Rüştü Zorlu'ya ve Onlar
ile birlikte Türkiye ve milletimiz için ölümüne çabalayan DP ekibinden Maliye
bakanı Hasan Polatkan Türkiye’yi yüz yıllık esaret (Sömürge- Manda) durumundan
kurtarmak için serdengeçti milli kahramanlarımızdır. Erdoğan ve ekibi için
nasıl Musa'nın çocukları diye yazılar yazarak Yahudi olduğunu iddia ettiler ise
Menderes içinde benzer iddialar ile Milli iradeye nasıl kahpece mani oldular
ise şimdide mani olmaya hala çalışıyorlar.
Eğer gerçekten Sabataist avdetilerden (İslamiyet’i kabul
ederek veya döner gibi yapanlardan olanlardan) iseler. Bu avdetilerin tamamının
Müslüman olmadığı anlamına gelmez. Eğer milliyetçi olmasa idi diğer dönmeler
gibi batıya çalışarak millete ihanet edenlerden olarak diğerlerinin ve batının
talimatları ve Sömürge partisi CHP'nin de, işbirliği yaparak iştiraki ile
partileri kapatılıp idama mahkum edilmezlerdi. Yahudi diğer herhangi bir
Yahudi’yi öldürmesi dinlerinde yasaktır. Menderes Batıya esaretten kurtulmak
için, batıya rağmen Rusya ile işbirliği yapmak ve batıya Rağmen Kıbrıs’ı
Rumlara bırakmamak için direndiğinden İngiliz ABD işbirliği ile ortadan
kaldırılıp 1960 dan 2002 ye kadar yerinde saydırılıp borç batağında batıya
kölelik etmek zorunda kalmıştır.
Kıbrıs konusunda garantörlük anlaşması yapmak için gittiği
İngiltere de inecekleri hava alanında sis var yalanı ile iniş izni verilmeyip
inilmesi çok zor ve bir yabancı pilot için ölüm demek olan başka bir kasaba
hava alanına yönlendirilmiştir. Dönüp Paris'e inmek için zaman kaybettirilip
yakıt azaltılması nedeni ile Paris'e de dönmeyip gösterilen hava alanına inme
çaba ve arayışı sırasında uçağı kendisi ve Dış işleri bakanı Fatin Rüştü Zorlu
ve diğer hariciyecilerimiz ile birlikte öldürülmek amaçlı kaza süsü verilerek
düşürülmüştür. Türkiye karşıtı olan dönmelerden olsa idi veya gerçekten Osmanlı
Türkü olmamış olsa idi neden hayatı bahasına bu Kıbrıs garantörlük anlaşmasını
İngilizlere de dayatarak başarılı olabilmiştir. Sonunda Türkiye’yi yöneten
milli iradeyi köle olarak kullanan kriptolar ve sözde Lozan zaferi! ile anılan
İnönü CHP'si Dışarının da desteğini alarak İhtilalcilerin önünü açmış ve bu üç
milli şehidimiz ile birlikte Milli irademizi de idam ederek katletmişlerdir. Bu
üç milli kahramanımızın can bahasına imzalattığı Kıbrıs garantörlük anlaşması
olmasa idi şimdi haçlı orduları tarafından güneyden de Akdeniz den
kuşatılmıştık.
Eğer Sabataist olduklarına dair kesin nüfus kayıtları
getirseniz dahi, onların diğerleri gibi sığınarak vatan edindikleri ve
vatandaşı oldukları Osmanlı ve Türkiye'ye Milletimiz kadar gönülden bağlı
olduklarını tekzip etmeniz mümkün değildir.
Bu düşmanla işbirliği içindeki ihanet çarkı bir yıllık
iktidarında Türkiye’yi iflastan kurtarıp enflasyon dönemini üçte iki aşağıya
çekip memur ve işçilere %80 ile % 150 ye varan maaş zamları yapacak parayı
içimizdeki kripto soyguncuların kumpaslarını bozup ellerinden alarak millete
zam diye verebilmiştir. Peki Kripto batının sömürgeci medyası neden sürekli
saldırmış ve sözde Tük askeri de olanları ile birlikte bazı laikçi çakallar da
ihtilal yapıp ülkeyi yeniden kriptolara ve dolayısı ile batıya teslim etmek
için ya idama yada istifa baskısına alıp Rahmetli Erbakan-ı ölümü göze alsa
dahi millete yapılacak katliamları önlemek amaçlı Yardımcısı Çiller'e başbakanlığı
teslim edip hükumette kalmak amaçlı istifayı kabul etmiş ama Sahte mason değil
belgesi ile siyasete DYP genel başkanı olarak başlayan Cumhur başkanı Mason
Demirel mecliste desteği olmayan başka bir kişiye başbakanlığı vererek rahatça
milli iradeye ihanet edebilmiştir.
Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.
Sözünün kadir ve kıymeti bilmek zorundayız. Her neden ise
Milli iradeyi temsil edenlerden pek hoşlanmıyorsunuz gibi bir intiba oluşmasına
kapı aralar gibi milli siyasilerden pek hoşlanmıyorsunuz. Bu sizin özgür
iradeniz olduğu için bir şey diyemem ama onaylamam da pek mümkün görünmüyor. Sürçülisan etti isek af ola.
En içten Selam Saygı ve sevgilerimle, Ahmet Doğan Şimşek
***
29 Mayıs 2017 19:57 tarihinde
ZEKI SAHIN <zekisahin@yahoo.com> yazdı:
Bunlar işin garnitürü Üstad.
Asıl mesele ülkede kimlerin "müstemleke mültezimi"
olma kavgasıdır. Kapaniler İzmir Suikastini bahane edip Karakaşileri
doğramışlardı. Karakaşiler ise Menderes ve şurekasının cahil kitleyi kandırıp
onlara yaslanıp demokrasi oyunu oynamasını hazmedemeyerek, onların bencil,
hoyrat ve ayırımcı/kayırımcı uygulamalarından doğan memnuniyetsizliği ve öfkeyi
kontrol ederek intikam aldılar. Bu ülkede iktidar savaşı hala gizli dinliler arasındadır.
Etrak-ı bi idrak ve cahil cuhela takımı işi anlamaktan uzaktır. Etrak-ı zi idrak ise bunların müşterek meşveretiyle
"kasadan ve masadan" uzakta olan biteni izlemekle ve not etmekle
yetinmektedir. Saygılarımla.
On Monday, May 29, 2017,
6:58:21 PM GMT+3, ahmet dogan Simsekahmetdogan.simsek@gmail.com [UNITED-TURKS] <UNITED-TURKS@yahoogroups.com>
wrote:
Yorumsuz açıklamalar & A.D.Şimşek
27 MAYIS’IN ARKA PLANI
Aziz milletimizin kalbinde, ruhunda, tarihinde hiç
ölmeyecek demokrasi şehidi rahmetli Adnan Menderes'i asan darbeci zihniyetin
gerçekleştirdiği 27 Mayıs İhtilali'nin üzerinden 57 yıl geçti. Üzerinde askeri
üniforma bulunan 37 darbeci subaydan oluşan Milli Birlik Komitesi iktidara el
koymuştu. Ne tesadüf, CIA-Pentagon-NATO gladyosu kukla Fetullah'ın 38 kişilik
Yurtta Sulh Konseyi militanları da 15 Temmuz'da yönetime el koymaya teşebbüs
ettiler. 27 Mayıs 1960'da suskun kalmış, fakat bunun ızdırabını yıllardır
yaşayan aziz milletimiz 15 Temmuz'da ayağa kalkarak, hainlere gereken tokadı
atarak tarih yazdı. MİT Daire eski Başkanı Prof. Dr. Mahir Kaynak, ruhu şad
olsun, bir ziyaretimde, 27 Mayıs 1960 darbesinin İngiltere (Kraliçe'nin ünlü
MI6 servisi) tarafından yaptırıldığını söyledi. GİZLİ İNGİLİZ -AMERİKAN
BELGELERİNE göre 27 Mayıs Darbesi'nin arka planı şöyledir: "Askeri
darbenin hazırlanışında NATO vardı. NATO emrindeki Türk ordusunun içinde
nelerin olduğundan ya da oldurulmak istendiğinden ya da nelerin olması
istendiğinden NATO'nun beynini teşkil eden İngiliz-Amerikan emperyalizminin
haberi bulunuyordu.
Adnan Menderes'in, NATO'nun patronu olan ABD-İngiltere'den 'olur' almaksızın, 26 Haziran'da Moskova'ya gitmeyi planlaması dikkatle takip edilmiştir.
İran'da Musaddık'ı deviren ABD-CIA-MI6 ve Irak, Mısır darbelerinden sonra Adnan Menderes'in Rusya'ya yaklaşmasına tahammül edemedi. İslam dünyasının kılcal damarlarına kadar girmiş İngiliz İstihbaratı 1960 darbesini planladı.
1959 Şubatı'nda Başbakan Adnan Menderes'in uçağının Londra'da düşmesidüşürülmesinde İngiliz istihbaratının rolü hala esrarını korumaktadır. 27 Mayıs'ın gerçekleştirilmesinde, NATO gladyosu olarak yetiştirilen cuntanın kontgerilla subayları kullanıldı. Bu subaylar 1954'lerde 'Soğuk Savaş' strateji ve taktikleri açısından Amerika'da özel eğitiminden geçirilmişti. Ortadoğu'nun ve Osmanlı'nın kodlarını çok iyi bilen Derin İngiltere'nin (ABD'nin beyni de İngilizler'dir...) "Türkiye'yi yönetmek" için geliştirdikleri darbenin mutfağında/ başında General Cemal Madanoğlu bulunuyordu. Katıksız İngiliz muhibbiydi.
Emekli Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Cemal Gürsel'i Ankara'ya getirip cuntanın başına oturtarak kamuflajı tamamlanmasını sağlamıştır.
İngiltere için darbenin hazırlanışı ve gelişi Ankara'daki İngiliz Büyükelçisi Burrows tarafından ülkesine gün gün iletildiğini gizli belgeler göstermektedir.
Müdahaleden bir ay önce de ihtilalden bahsetmiş, 22 Nisan 1960 tarihli raporunda, taşrada çıkan olaylardan, ordu içindeki kaynamalara ve GENERAL-ALBAY isimlerine kadar bütün bilgileri çok detaylı bir şekilde elde etmişti! Selim Sarper, 28 Mayıs 1960 günü askeri cunta tarafından Dışişleri Bakanı olarak atandı.
İngiliz Dışişleri Bakanlığı müsteşarı Sir F. H. Miller, eski bir arkadaşı ve güvenilir bir meslektaşının, bakanı oluşundan çok memnundu. Darbeden 2 gün sonra İngiliz Dışişleri Bakanlığı (29 Mayıs 1960) Türkiye'deki askeri yönetimin tanınmasına bildirdi. 30 Mayıs'ta İngiltere ve Amerika 27 Mayıs askeri darbe hükümetini tanıdılar. İngiltere'nin Ankara büyükelçisi Burrows, cunta lideri Cemal Gürsel'le 31 Mayıs'ta görüştü. 'NATO, CENTO, Kıbrıs, Türkiye'nin ekonomik kalkınmasına yapılan katkılar ve İngiltere'nin yardımı ile Türk Silahlı Kuvvetleri'ne malzeme alımları (savaş gemileri) ortak yaklaşımımızdır' diyordu. İngiltere Kraliçesi Elizabeth Tahran'a giderken (6 Mart 1961) uçağını Ankara'ya çevirdi, Esenboğa'da Cemal Gürsel ile görüştü. Kraliçe askeri darbeden sonra Türkiye'yi ziyaret eden ilk yabancı devlet başkanıydı.
SONUÇ: Türkiyemiz üzerinde çevrilen küresel dümenleri, kurulan tezgahları iyi öğrenmek için üzerinden 50 yıl geçtikçe açılan TOP SECRET (Çok gizli) İngiliz belgelerine bakmak yeterlidir. Çünkü, her şeyi onlar çok iyi bilmektedir yani 'yapan en iyi bilir'. Darbeleri önceden bilmeleri ne altıncı his ne de bir medyum öngörüsü değildir. 9 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 28 Şubat 1997, 15 Temmuz 2016 darbelerinin hepsi ABD/ İngiltere/NATO Gladyosunun eseridir...
Adnan Menderes'in, NATO'nun patronu olan ABD-İngiltere'den 'olur' almaksızın, 26 Haziran'da Moskova'ya gitmeyi planlaması dikkatle takip edilmiştir.
İran'da Musaddık'ı deviren ABD-CIA-MI6 ve Irak, Mısır darbelerinden sonra Adnan Menderes'in Rusya'ya yaklaşmasına tahammül edemedi. İslam dünyasının kılcal damarlarına kadar girmiş İngiliz İstihbaratı 1960 darbesini planladı.
1959 Şubatı'nda Başbakan Adnan Menderes'in uçağının Londra'da düşmesidüşürülmesinde İngiliz istihbaratının rolü hala esrarını korumaktadır. 27 Mayıs'ın gerçekleştirilmesinde, NATO gladyosu olarak yetiştirilen cuntanın kontgerilla subayları kullanıldı. Bu subaylar 1954'lerde 'Soğuk Savaş' strateji ve taktikleri açısından Amerika'da özel eğitiminden geçirilmişti. Ortadoğu'nun ve Osmanlı'nın kodlarını çok iyi bilen Derin İngiltere'nin (ABD'nin beyni de İngilizler'dir...) "Türkiye'yi yönetmek" için geliştirdikleri darbenin mutfağında/ başında General Cemal Madanoğlu bulunuyordu. Katıksız İngiliz muhibbiydi.
Emekli Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Cemal Gürsel'i Ankara'ya getirip cuntanın başına oturtarak kamuflajı tamamlanmasını sağlamıştır.
İngiltere için darbenin hazırlanışı ve gelişi Ankara'daki İngiliz Büyükelçisi Burrows tarafından ülkesine gün gün iletildiğini gizli belgeler göstermektedir.
Müdahaleden bir ay önce de ihtilalden bahsetmiş, 22 Nisan 1960 tarihli raporunda, taşrada çıkan olaylardan, ordu içindeki kaynamalara ve GENERAL-ALBAY isimlerine kadar bütün bilgileri çok detaylı bir şekilde elde etmişti! Selim Sarper, 28 Mayıs 1960 günü askeri cunta tarafından Dışişleri Bakanı olarak atandı.
İngiliz Dışişleri Bakanlığı müsteşarı Sir F. H. Miller, eski bir arkadaşı ve güvenilir bir meslektaşının, bakanı oluşundan çok memnundu. Darbeden 2 gün sonra İngiliz Dışişleri Bakanlığı (29 Mayıs 1960) Türkiye'deki askeri yönetimin tanınmasına bildirdi. 30 Mayıs'ta İngiltere ve Amerika 27 Mayıs askeri darbe hükümetini tanıdılar. İngiltere'nin Ankara büyükelçisi Burrows, cunta lideri Cemal Gürsel'le 31 Mayıs'ta görüştü. 'NATO, CENTO, Kıbrıs, Türkiye'nin ekonomik kalkınmasına yapılan katkılar ve İngiltere'nin yardımı ile Türk Silahlı Kuvvetleri'ne malzeme alımları (savaş gemileri) ortak yaklaşımımızdır' diyordu. İngiltere Kraliçesi Elizabeth Tahran'a giderken (6 Mart 1961) uçağını Ankara'ya çevirdi, Esenboğa'da Cemal Gürsel ile görüştü. Kraliçe askeri darbeden sonra Türkiye'yi ziyaret eden ilk yabancı devlet başkanıydı.
SONUÇ: Türkiyemiz üzerinde çevrilen küresel dümenleri, kurulan tezgahları iyi öğrenmek için üzerinden 50 yıl geçtikçe açılan TOP SECRET (Çok gizli) İngiliz belgelerine bakmak yeterlidir. Çünkü, her şeyi onlar çok iyi bilmektedir yani 'yapan en iyi bilir'. Darbeleri önceden bilmeleri ne altıncı his ne de bir medyum öngörüsü değildir. 9 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 28 Şubat 1997, 15 Temmuz 2016 darbelerinin hepsi ABD/ İngiltere/NATO Gladyosunun eseridir...
Bülent Erandaç
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder