Yargı muktedirin intikam aracı
olursa!..
54 YIL ÖNCE BU GÜN;
Hasan POLATLAN ile Fatin Rüştü ZORLU Alçakça ve Hunharca Canlarına Kıyılarak Şehid Edildiler!...
Hasan POLATLAN ile Fatin Rüştü ZORLU Alçakça ve Hunharca Canlarına Kıyılarak Şehid Edildiler!...
Yassı Ada Mahkemeleri,
bağımsızlığını kaybeden yargının iktidarın elinde nasıl intikam aracı
olabileceğinin en acı örneklerindendir. Ancak, ne tarih ne de mazlumlar zalimlerin
yakasını bıraktı. Bakan Hasan Polatkan’ın yeğeni, kararların yok sayılıp
cinayeti işleyenlerin cezalandırılmasını istiyor.
16-17 Eylül 1961’in üzerinden tam
54 yıl geçti.
Yeni nesil 27 Mayıs’ı ve 16 ay geçtikten sonra idam edilen
Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ı yakından tanımayabilir.
Oysa bir başbakan ve iki bakanın idam sehpasında can vermesi siyasi tarihimizin
en acı olaylarından biridir. Yassıada, yargının muktedirlerin elinde nasıl bir
kılıç olabileceğinin hazin öyküsüdür. 27 Mayıs, sonraki askerî ve sivil
darbeler için bir model. Darbeciler ilk iş olarak anayasayı askıya aldılar ve
evrensel hukuk kurallarını çiğneyerek proje mahkemeler kurdular. Darbecilere
bağlılığını bildiren hâkim ve savcılar proje mahkemede görevlendirildi. Yargı,
devleti ele geçirmiş bir avuç cuntanın elinde kılıçtı artık. İşkencenin bini
bir paraydı. Bizans’tan kalma hücrelere kapatıldı yaşlı başlı insanlar.
Dövüldüler, hakarete uğradılar! Duruşmalar tam bir komediydi. Menderes ve
arkadaşlarının idam edildiği 15-16 Eylül’de (1961) ise zulüm zirveye ulaştı.
Yassıada Mahkemesi’nin
kararlarının tartışılması hiç bitmedi. Hukukçular mahkemenin istisnai bir
mahkeme olmasına dikkat çekiyor. Eski Adalet Bakanı Prof. Dr. Hikmet Sami Türk,
“Kararların adil olduğu düşünülemez.” diyor. Mazlumların yakınları ise hak arama
mücadelesini sürdürüyor. İdam edilen Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın yeğeni
Hasan Hayri Bilir, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yaptı. Yassıada
kararlarının yok sayılmasını, 27 Mayısçıların 12 Eylülcüler gibi yargı önüne
çıkartılmasını ve haksız edinimlerine el konmasını istiyor. Peki, 16-17
Eylül’de neler yaşanmıştı?
Yassıada’da 9 ay boyunca 20’ye
yakın davada kendini savunmaya çalışan Demokrat Partililer ile ilgili karar 15
Eylül’de açıklandı. Proje mahkeme; Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan
Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, Maliye Bakanı Hasan Polatkan,
eski TBMM Başkanı Refik Koraltan başta olmak üzere 15 sanık hakkında idam
kararı verdi.
15 Eylül Cuma sabahı, Yassı ada
vakarlı bir sükûn içinde canlandı.
Ortalık henüz ışımaya başlarken o güne kadar
benzeri hiç duyulmamış bir olayla karşılaşıldı. Büyük bir vecd içinde ezan
okuyan tatlı ve gür bir ses, adanın mütevekkil sakinlerini uyandırdı. Adada
ramazanda kendi koğuşlarında Kur’an okunmasına bile izin vermeyen ve bunun
nöbetçileri etkilemek için başvurulan bir tertip olduğunu iddia eden ada
komutanı Tarık Güryay için bu beklenmedik ezan okuma olayı disiplin bozucu ağır
bir suçtu şüphesiz. Ama artık çok kritik bir güne gelinmiş, hiçbir endişe ve
korku kalmamıştı. Tahsilini El Ezher’de tamamlamış Konya Milletvekili Mustafa
Rünyon, bu baskı çemberini kırmış, yanık ve lahuti sesiyle ezan-ı Muhammediyi
okumuştu. Heyecan içinde hücrelerinden kalkan Yassıada sakinleri tam bir
tevekkül ve teslimiyet içindeydi. Her koğuştaki insanlar birbirleriyle
kucaklaşıp helalleşti.
Her şey planlanmıştı. Demokratlar
plan gereğince on beşer kişilik gruplara ayrılmış, her grubun teker teker
huzura alınıp kararların okunması öngörülmüştü. Bu gruplar birbirini izleyen
kuyruk dizisi hâlinde, değişik bir güzergâhtan geçirilerek arka tarafta saf
bağlatılmıştı. Ada semalarında uçan jetler, biraz açığa demirleyen gemiler
olağanüstü tedbirlerdendi! Uzun bekleyişten sonra gruplar birer birer mahkeme
huzuruna alınmaya başladı. İlk grupta Celal Bayar, TBMM Başkanı, yardımcıları
ile hükümeti teşkil eden bakanlar yer almıştı. Adnan Menderes ise o sabah ağır
bir ilaç komasında bulunduğu için mahkemeye getirilmemişti. Menderes’in idam
kararı gıyabında okundu.
Hâkimlerin gözleri yere eğikti!
Mahkeme korkunç bir sessizlik içindeydi.
Salim Başol ve arkadaşları ayakta, gözleri yere eğik, yüzleri kasılmıştı.
Hiçbiri başını kaldırıp kurbanlarının yüzüne bakamadı. Tribünlerden her zaman
yaptıkları gibi ne yuh sesi ne de alaycı ifadeler duyuluyordu. Her grup mahkeme
salonuna alınıp kararları yüzlerine karşı okunduktan sonra dışarı çıkarıldı.
Ölüme veya müebbede mahkûm edilenler ayrıldı ve bileklerine yeni yaptırılmış
kelepçeler vuruldu. Bunlar iskelenin iki yanına yanaşmış hücumbota götürüldü.
15 kişi idama, 43 kişi ise müebbet hapis cezasına çarptırılmıştı. Mahkûmların
göğüslerine birer fotoğrafı ile mahkûmiyet kartı iliştirilmişti. Bunlar önceden
hazırlanmıştı. Gemi İmralı’ya doğru yol alırken kelepçeli ellere birer paket
yiyecek kumanyası verildi. Sonra bir görevli herkesin mendillerini çıkarmasını
istedi. Masa üzerine yayılan mendillere üzerlerinde bulunan saat, çakmak,
cüzdan ne varsa konulup düğümlendi. Elleri arkalarına kelepçeli idam mahkûmları
iskeleye çıkarılınca her birinin koluna hemen iki gardiyan girdi. Binanın zemin
katında içinde yatak ve karyolalar bulunan genişçe bir bölüme alındılar. Herkes
bir yatağın üzerine çöktü. Gece yarısına kadar ellerindeki kelepçe çözülmedi.
Yataklara yattılar. İmralı’da daha karardan önce çukurlar açılmıştı.
15 Eylül’ü 16’ya bağlayan gece yarısından
biraz sonra gürültüler başladı. Ada komutanı Tarık Güryay ve bazı subaylar
alkollü bir şekilde kahkahalar savurarak koğuşa geldi. Sabah bu aşırı sevinç
çığlıklarının Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idam törenine katılmış
olmalarından ileri geldiği öğrenildi.
17 Eylül sabahı Menderes’in
odasına biri profesör iki doktor ve ada komutanı girdi. Doktorlar Menderes’i
son kez muayene etti. Bu yalnızca bir muayene değildi. “Prostat muayenesi
yapmayı unutmuşuz.” diyerek Menderes’in “İstirham ediyorum, yapmayın.”
yalvarışına aldırış etmeden işkence yaptılar. Menderes, Yassıada’dan İmralı’ya
götürüldü. Artık son yolculuğuna çıkıyordu. İmralı Adası’na indikten sonra iki
askerin kolları arasında yürümeye başladı. İlk vardığı yer komutanın odası
oldu. İdam kararı yüzüne okundu. Menderes’in dilinden “Allah milletimize zeval
vermesin.” cümlesi döküldü. İdam sehpasına gitmeden önce hoca ile birkaç dakika
konuştu. Sonrasında beyaz gömlek giydirildi. Ailesine ve milletine son sözleri
ise şu oldu: “Hayata veda etmek üzere olduğum şu anda devletim ve milletime
ebedî saadetler dilerim. Bu anda karımı ve çocuklarımı şefkatle anıyorum.”
Saatler 13.23’ü gösterdiği sırada Menderes’in sesi derinden son defa duyuldu.
Güneşli havada birden bulutlar belirdi ve İmralı’nın o bölgesine mevzii bir
yağmur boşandı. Menderes’in ölüm kararı bütün adli usul kuralları çiğnenerek
bir oldubitti ile gündüz yerine getirilmişti.
yok sayılsın’
27 Mayıs ve Yassıada’nın
mağdurlarının hak arayışı ise 54 yıldır sürüyor. 1974’te DP’liler siyasi
haklarına kavuştu. 1990’da rahmetli Cumhurbaşkanı Turgut Özal, İmralı’dan üç
devlet adamının cenazesini alarak Anıt Mezar’a nakletti. Devlet Menderes ve
arkadaşlarına itibarlarını iade etti. 2010 referandumundan sonra darbecilerin
yargılanmasının önü açıldı. 16 Eylül’de idam edilen Maliye Bakanı Hasan
Polatkan’ın yeğeni Hasan Serdar Bilir de 27 Mayısçılar hakkında 2013’te Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Savcılık soruşturma açtı.
Ancak özel mahkemelerin kaldırılmasından sonra yeni savcı, zaman aşımı
gerekçesiyle dosyaya takipsizlik kararı verdi. Hukuk yollarının tükenmesinden
sonra Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapan Bilir, mahkemeden Yassıada
kararlarının yok sayılmasını, şüpheliler hakkında cezalandırılmaları talebiyle
kamu davası açılmasını istiyor. Dilekçede Bilir, “1990’da itibarlar iade
edildiğinden Yassıada kararları fiilen yok hükmündedir ancak 2010 yılına değin
anayasanın geçici 15. maddesi nedeni ile şüpheliler hakkında suç duyurusu
yapılamamıştır. 27 Mayıs 1960 darbesini yapanlar da 12 Eylül 1980 darbesini
yapanlar gibi yargılanmalıdır. Şüpheliler hakkında cezalandırılma istemi ile
kamu davası açılmasını ve gerekli işlemlerin yapılarak yasa dışı iş ve bu
eylemlerden kendilerine sağladıkları maddi ve manevi edinimleri var ise kamu
yararına el konulmasını istiyorum.” diyor.
Bilir, bireysel başvuru
kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenlerle ihlal edildiğini ise şöyle
izah ediyor: “Suç konusu eylem, darbe yaparak milletin seçtiği vekilleri silah
zoruyla alıkoymak, Meclis’i feshetmek, darp, yağma ve işkence gibi insanlık
suçu işlemektir. İhtilal günü babam Prof. Dr. Servet Bilir elleri
kelepçelenerek yaka paça götürülmüştür. Babam 11. dönem Bolu milletvekilidir.
Yassıada’da seçim bölgesi olan Bolu’dan almış olduğu yüksek oy oranı ile
sorgulanmış, beş yıl ağır hapis cezasına çarptırılmış, Yassıada ve Kayseri’de
iki buçuk yıl hapsedilmiştir. Dayım Hasan Polatkan da idam edilmiştir.
Her ikisinin de sorgulamaları ve suçlanmaları tamamen siyasi saiklerle olmuştur,
ortada bir suç yoktur. Ailemizden yemek, cellat, kefen ile darağacındaki ipin
parası tahsil edilmiştir. Hasan Polatkan ve Servet Bilir, darbe yapanlar
tarafından silah zoruyla alıkonulmuş, malları yağmalanmış, aylarca Yassıada’da
alıkonuldukları hücrelerde çeşitli işkencelere maruz kalmışlardır. Babam zaruri
olan tuvalet ihtiyacını başında bir nöbetçi olduğu hâlde tuvaletin kapısı açık
olarak gidermiştir. Dayım Hasan Polatkan, elinde sigara söndürülmek ve içinde
buzlu su bulunan havuzda yarı çıplak bekletilmek suretiyle saatlerce işkenceye
maruz kalmıştır. Annem Prof. Dr. Şule Bilir ve kardeşimle zaruret içinde
bırakıldık. İhtilalde iki buçuk aylıktım. Babam tahliye edildikten sonra bir
süre babamı kabullenemedim. Bunların tamamı insanlık suçudur. Şüpheliler
hakkında cezalandırılmalarına karar verilmesi ve kamu davası açılması
talebiyle karara itiraz ediyorum.”
Hasan Hayri Bilir, AK Parti’nin
seçim meydanlarında Menderes’i ve 27 Mayıs’ı istismar ettiğini de söylüyor.
“Eğer gerçekten Adnan Menderes’e sahip çıksalardı, AK Parti bu davanın
takipçisi olurdu.” diyor. Yassıada’nın da 27 Mayıs darbesi hatıralarıyla
gelecek nesillere ibretlik bir müze olarak kalması gerektiğini belirten Bilir,
“Ne acıdır ki Demokrat Parti’nin devamı olduğunu söyleyen AK Parti hükümeti
döneminde Yassıada müze olmak yerine oteller yapılarak ranta kurban edilmek
isteniyor. 500’den fazla insanın yargılandığı bu yerin eğlence merkezine
dönüşmesi saygısızlık olmuyor mu?” tepkisini dile getiriyor. Meydanlarda
“Cebimizde kefenle geziyoruz” diyenlerin samimi olmadığını ifade eden Bilir,
“Maalesef Menderes’i meydanlarda istismar edenlerin demokratlıkla hiçbir
alakası yok!” diye konuşuyor. Prof. Hikmet Sami Türk(*):
MAHKEME TABİİ HÂKİM İLKESİNE
AYKIRIYDI
Yassıada Mahkemesi istisnaidir.
Tabii hâkim ilkesine aykırıdır, ihtilâl sonrası kurulmuştur. Adil olduğunu
söylemek mümkün değildir. Darbe olan her ülkede yargı gerçek anlamı ile
işlememiştir ve gerçek görevini yapamamıştır. Nitekim Salim Başol, yapılan
itirazlara, “Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor!” diye cevap vermiştir. 27
Mayıs öncesi Yassıada Mahkemesi veya Yüksek Adalet Divanı yoktu. Tabii hâkim
ilkesi şudur: Her suçun cezası bellidir, yargılayacak mahkemesi de bellidir.
Milletvekilleri Meclis’teki konuşmalardan sorumlu değildir. Cumhurbaşkanı ancak
vatana ihanetle yargılanabilir. Bu mahkemelerde cumhurbaşkanı yargılanmış,
başbakan ve iki bakan idam edilmiş, 400 milletvekili çeşitli cezalara
çarptırılabilmiştir. Bugünkü Sulh Ceza Hâkimlikleri de istisnai mahkemelerdir
ve tabii hâkim ilkesine aykırıdır. Yargılamaları tartışma konusu olacaktır.
(*) Eski Adalet Bakanı // (AKSİYON, İdris Gürsoy - 15 Eylül 2015)
YORUM, ELEŞTİRİ VE KATKI:
(*) Eski Adalet Bakanı // (AKSİYON, İdris Gürsoy - 15 Eylül 2015)
YORUM, ELEŞTİRİ VE KATKI:
1960 ihtilali ve Türkiye’de o zamanki yargının durumu
1960 Darbesi Alparslan Türkeş’in en üst rütbeli subay olarak
kullanıldığı darbedir. Darbecilerin içinde bir tane bile general yoktur.
Darbecilerin içinde ABD de NATO içindeki gizli Süper NATO da denilen bizde
İtalya’daki adı ile Gladio diye anılan İtalya da Komünistler adına başbakan
Aldo Moroyu öldürüp komünistlerin üzerine atan bir çok general siyasi kişi
devlet erkanını öldürdükleri İtalya’daki dünyaca meşhur olan adını
hatırlayamadığım bir savcı tarafından ortaya çıkarılan ve bu dava sırasında
bazı savcılarında öldürüldüğü, NATO ülkelerinin tamamında kurulu olan bu gladio
örgütü üyeleri olan İhtilalı yapan subay kadrolarıdır. Genel kurmay başkanı
Orgeneral Rüştü Elderhun Paşayı küçük rütbeli gladio subayları tekme tokat
döverek tekmeleyerek tutuklamışlardır.
Lütfen dikkat ediniz en yüksek rütbelisi Albay olan
ihtilalda bunları durdurmak için bir sürü general karşı koyamamış yada
koymamışlardır. İhtilal sonrası bunların nerede ise tamamı Ordudan
çıkarılmıştır. Diğer subaylarında yarıdan fazlası ordudan çıkarılarak hem milli
güçler önemli ölçüde ordudan çıkarılmış hem de İngiliz sömürge valiliğinin
Türkiye hisselerinden bir bölümü Başbakanlık kasasında kilitli bulunan gizli
anlaşmaların tamamı kasa bazı subaylar tarafından açılıp GKB’na getirilmiş. GKB
lığı içindeki bir odada bulunan JUSMAT kısaltılmış adı ile faaliyet gösteren ve
hala Ankara da Jusmat binasında göreve devam eden ABD askeri binasında bir tane
bile Türk subayının içeri girmesine bir sürü protokoller ve aramalardan sonra
girilen bu Jusmat’ın GKB karargahındaki odasına götürülüp ABD askerlerine
teslim edilmeleri sonucu Türkiye’nin bazı açılardan bağımlılık hisselerinden
bir Kısmı İngilizlerden ABD’nin eline geçmiştir.
İhtilalın lideri Alparslan Türkeş daha sonradan şöyle
demiştir.
Biz ihtilalı kendimiz planladık ve kendimiz yapıyoruz
zannediyorduk. 27 Mayıs sabaha karşı harekete geçtiğimiz anda ensemizde
Amerika’nın nefesini fark ettik. Ama artık harekatı durdurmanın imkanı yoktu
diyerek ihtilalın vahametini ve pişmanlıklarını ifade etmiştir. Menderes
Kıbrıs görüşmelerinde dışişleri bakanı Fatin Rüştü Zorlu ile birlikte Kıbrıs görüşmelerini
yürütüp Kıbrıs’ta Türkiye’nin de vesayet hakkı olduğunu savunarak büyük bir
diplomatik savaş vermiş ve Kıbrıs da İngiltere Yunanistan’ın yanı sıra
Türkiye’nin de Garantör olmasını sağlamıştır. Bu ABD ye Hakim Siyonist lobiyi
çok rahatsız etmiştir ki sonunda bu anlaşma sayesinde Kıbrıs’a çıkabilmişizdir.
Bu durum Menderes Milli hükümeti için çanları çaldırmaya başlamıştır. Türkiye
çok muhtaç ve fakirdir. Her türlü kalkınma şimdi AKP hükümetinin gezi
olaylarında Bülent Arınca verilen ültimatom da Üçüncü köprüyü büyük hava
alanını Marmaray projesini ikinci boğazı yapmayacaksınız Taksimde yıktırılan
Tarihi Topkapı askeri topçu kışlasını yeniden yapmayacaksınız. Büyük
yatırımları durduracaksınız şeklindeki Abdülhamid’i tahtından indiren bütün
gerekçeler ile engellenmeye çalışıldığı gibi menderes hükümeti de batının bize
nefes aldırmayacağını anladığından Sovyet Rusya ile bazı yatırım anlaşmalarına
girmiş İskenderun demir çelik fabrikasını yaptırmış ve daha pek çok
kalkındırıcı yatırımlarda anlaşma çalışmalarına başlamıştır. Buda onun sonu
belirlemiş İngiliz ve ABD ipini çekmeye karar vermişlerdir. Kıbrıs anlaşmaları
için gittiği İngiltere de nasıl oldu ise uçağı düşmüş!? Bazıları ölmüş
ama Menderes ve dış işleri bakanımız sağ kurtulmuştur. Asıl düşürülme nedenleri
bunlardır. Gerisi, algı masallarıdır. Bir de Selanik’te Atatürk’ün evi Türkiye
den görevlendirilen bir kişi tarafından bombalanmış ve bunun üzerine
İstanbul da 1956 yada 57 de 6 - 7 Eylül olayları olmuş Rumların
dükkanları evleri servetleri yağmalanmış, yakılmış, yıkılmış Ve İstanbul’daki
Rumların tamamına yakın çoğunluğu Yunanistan’a kaçarak canlarını
kurtarmışlardır. Bunun sorumlusu da Menderes olarak kabul edilip Yassı ada
mahkemesinde yargılandığı uyduruk davalara birde bir gladio harekatı olduğu o
zamanlar genç bir subay olarak olayları organize edenlerden biri olan ve
sonradan üçüncü ordu komutanlığına kadar terfi eden benimde bazı vesileler ile
yakından tanıdığım. Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu tarafından 6-7 Eylül olayları
başarılı bir özel harp harekatıdır diye açıklanmıştır. Gelelim O zaman ki
Yargının durumuna. Yassı adada Yargıdan bağımsız bir Yüce divan mahkemesi
kurulmuştur. Başına Yargıç olarak Salim Başol. Baş savcılığa da Altay Ömer
Egesel getirilmiştir. Bazı subaylar Menderesin vücudunda sigara söndürmüş
aşağılamış ve dövmüşlerdir.
Mahkemede Başbakan Menderes savunmasını yapmaya çalışırken.
Salim Başol boşuna savunma yapmana gerek yok demiş Menderes kendimi
savunmayayım mı deyince de savunma. Çünkü seni buraya tıkan kuvvet böyle
istiyor demiştir. Bunlar gazete haberleri değil her gün radyolarda canlı
yayında takip ettiğimiz radyo haberleri ile kesin olan bilgilerdir.
Onları oraya tıkan kuvvet se İngiliz ABD resmi devleti ama buna meşruiyet
kazandıran sahtekârlıklar ile halkı aldatan ve hala yalanları ile yaşadığımız.
İçimizdeki Kripto Sabataist Yahudiler onların hizmetindeki mason üniversite
hocaları ve içerideki onların kontrolünde tamamı olan medya Hürriyet gazetesinin
başını çektiği Sömürge basınıdır.
Selamlar, Ahmet Doğan Şimşek
Selamlar, Ahmet Doğan Şimşek
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder