ŞAİBELİ BİR SEÇİMİN ANATOMİSİ
21 TEMMUZ 1946 MİLLETVEKİLİ SEÇİMLERİ
“AÇIK OY – GİZLİ SAYIM”
Türkiye Cumhuriyeti’nin çok partili siyasi hayata geçip
demokrasiye adım atmasında, 1946 erken genel seçimi bir kilometre taşıdır.
Dolayısıyla 1946 erken genel seçimi, siyasi tarihimizin dikkate değer dönüm
noktalarındandır. Nitekim cumhuriyeti kuran otoritenin hedefleri arasında çok
partili düzene geçme hedefi mevcuttu. Ne var ki, dönemin konjönktürel
yapısından kaynaklı gelişmelerin, buna müsaade etmediği yönündeki açıklamalar
her daim öne sürülmüştür. Türkiye Cumhuriyeti’nin erken demokratikleşme
süreci, iki dönem halinde incelenebilir:
Birinci aşamanın, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün 19 Mayıs
1945’te Gençlik ve Spor Bayramı dolayısıyla gençliğe hitaben yapmış olduğu
konuşmasıyla başladığı ve 21 Temmuz 1946 erken seçimiyle sonlandığı kabul
edilmektedir.
İkinci aşamanın ise 21 Temmuz 1946 erken genel seçimiyle
başladığı ve 14 Mayıs 1950 genel seçimiyle noktalandığını görüşü hâkimdir.
1924 ve 1930 yılları arasında, iktidardaki Cumhuriyet Halk
Partisi’ne karşı muhalefette yer almak adına bazı siyasi partiler kurulmuştur
ancak pek çoğu muvazaa ve rejim karşıtı harekete dönüştüğü iddialarıyla
kapanmış-kapatılmış-, iktidar yönünden gelen tazyiklere direnememiştir. Böylece
ilk çok partili siyasi hayata geçiş hamlesi atıl kalmıştır.
Cumhuriyetin çok partili rejime tekâmül etmesi ve mecliste
çok sesliliğin sağlanabilmesi ancak İkinci Dünya Savaşı sonrasında demokrasi
lehine oluşan uluslararası ortam sayesinde gerçekleştirilebilmiştir. Nitekim
Cumhurbaşkanı İsmet İnönü 1 Kasım 1945’te (II. Dünya Savaşı sonrası) TBMM’nin
açılış konuşmasında bu konuya ilişkin görüşlerini şöyle ifade etmiştir:
“Bizim tek eksiğimiz, hükümet partisinin karşısında bir
parti bulunmamasıdır. Bu yolda memlekette geçmiş tecrübeler vardır. Hatta
iktidarda bulunanlar tarafından teşvik olunarak teşebbüse girişilmiştir. İlk
defa memlekette çıkan tepkiler karşısında teşebbüslerin muvaffak olmaması bir
talihsizliktir. Fakat memleketin ihtiyaçları sevkiyle, hürriyet ve demokrasi
havasının tabii işlemesi sayesinde, başka siyasi partinin de kurulması mümkün
olacaktır.” [1]
Yapılan bu konuşmanın ardından kurulan siyasi partiler 21
Temmuz 1946 erken seçimleri öncesinde 14’e ulaşmıştır.[2] Bu partilerden biri
de 7 Ocak 1946’da kurulan ve Cumhuriyet tarihimizde demokrasi mücadelesini en
acı şekilde verecek olan Demokrat Parti’dir.
21 Temmuz 1946 seçimleri her şeyden önce erken bir genel
seçimdir. Yürürlükte olan 1924 Anayasasına göre seçimler 4 yılda bir
yapılmaktaydı. Bir önceki seçimler 1943 yılında gerçekleşmiş olduğundan, yeni
genel seçimin 1947’de yapılması gerekiyordu. Ancak bu böyle olmamış iktidar
partisi tarafından alınan karar neticesinde seçimler 1946’da yapılmıştır.
Böylelikle 1946 seçimleriyle alakalı hararetli tartışmalar başlamış ve üzerine
düşen gölge günümüze dek kaldırılamamıştır.
Neden 1947 seçimleri 1946’da yapılmıştır? 1946 Seçimleri
neden şaibeli sıfatını almıştır? İktidarı da elinde bulunduran CHP`nin
söylemleriyle eylemleri ne derece uyumludur?
Bu çalışmanın amacı, Cumhuriyet Halk Partisi önderlerinin
her fırsatta iştiyakla dile getirdiği ancak kuvveden fiile geçiremediği demokrasi kavramının, şaibeli
1946 seçimleriyle nasıl içinin boşaltıldığını göstermek yönünde olacaktır.
Çok Partili Düzene Geçiş
Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’nda müttefiklerin dolayısıyla
demokrasi cephesinin yanında yer almıştır.[3] Savaşta demokrasi cephesinin
kazanmış olması, Türkiye’nin çok partili düzene geçişini kolaylaştıran hatta
bir ölçüde mecbur kılan dış neden olmuştur. Ardından gerçekleşen Birleşmiş
Milletler üyeliğiyle Türkiye, BM Anayasası’nın öngörmüş olduğu demokratik
prensiplere uygun daha hür bir rejime geçmeyi taahhüt etmiştir.
Çok partili düzene geçişin başlangıcı olarak, İnönü’nün
gelişen dış konjönktürel gelişmeleri de göze alarak yapmış olduğu 19 Mayıs 1945
tarihli söylevini kabul etmek mümkündür. İnönü radyodan yayınlanan bu
konuşmasında savaşın etkilerinin azalmasıyla beraber ülkenin siyaset ve fikir
hayatında demokrasi ilkelerinin daha geniş ölçüde egemen olacağını
vurguluyordu:
“Harp zamanlarının ihtiyatlı tedbirlere lüzum gösteren
darlıkları kalktıkça memleketin siyaset ve fikir hayatında demokrasi
prensipleri daha geniş ölçüde hüküm sürecektir. En büyük demokrasi müessesemiz
olan Büyük Millet Meclisi, ilk günden itibaren idareyi ele almış ve memleketi
demokrasi yolunda mütemadiyen ilerletmiştir.
Türk milleti, İkinci Cihan Harbinde, siyasi ve manevi
bakımdan, temiz ve başarılı bir imtihan geçirmiştir. Büyük Millet Meclisinin
kudretli elinde olan millet idaresi, demokrasi yolunda olan gelişmesinde devam
edecektir.”[4]
Mecliste Cumhuriyet Halk Partisi’ne yönelik muhalefetin
yükselişi ise, 5 milletvekilinin bütçeye vermiş oldukları red oylarıyla baş
göstermiş ve 7 Haziran 1945’te Dörtlü Takrir’in meclise sunulmasıyla
zirveye ulaşmıştır. Yaşanan bu gelişmeleri, Dörtlü Takrir’i sunan 4
milletvekilinden 3’ü olan Fuad Köprülü ve Adnan Menderes’in Tan ve Vatan’daki
muhalif yazıları, Refik Koraltan’ın iseVatan’a vermiş olduğu demeç nedeniyle
CHP’den çıkarılmaları, Celal Bayar’ın da CHP’den istifası süreci takip
etmiştir. Böylece CHP içerisindeki muhalefet hareketi hızla gelişerek Meclis’te
CHP ile birlikte yer alacak bir partinin, Demokrat Parti’nin kurulmasıyla
sonuçlanmıştır.
Esasen çok partili hayata fiilen geçiş 18 Temmuz 1945’te
Milli Kalkınma Partisi’nin kurulmasıyla gerçekleşmiştir. Ancak sözü edilen
partinin mecliste temsil kabiliyeti bulamaması dolayısıyla çok partili rejime
geçiş, 7 Ocak 1946’da teşekkül eden Demokrat Parti ile gerçek hüviyetine
kavuşmuştur.
Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, 1 Kasım 1945’te TBMM’nin açılış
konuşmasında Cumhuriyetin demokratik karakterini vurguluyor, diktatörlüğün Türk
milletine yakışmadığını, iktidar partisinin karşısında bir muhalefet partisinin
bulunması gerektiğini, söz ve yazı özgürlüğünün önemini belirtiyordu:
“Demokratik karakter bütün cumhuriyet devrinde prensip
olarak muhafaza olunmuştur. Diktatörlük, prensip olarak, hiçbir zaman kabul
olunmadıktan başka, zararlı ve Türk milletine yakışmaz olarak daima itham
edilmiştir.
Bizim tek eksiğimiz, hükümet partisinin karşısında bir parti
bulunmamasıdır.
Söz ve yazı hürriyeti; şüphe yoktur ki, her halk idaresinin
söz götürmez ortak temelidir.”
İnönü aynı konuşmasında çalışmamız açısından daha mühim olan
şu noktayı da namzetlerin nazar-ı dikkatlerine sunuyor, genel seçimlerin
1947’de yapılacağı hususunda bir nevi onlara güvence veriyordu:
“Memleketin iç hayatında bu tedbirleri aldığımızdan sonra yeni
seçim için tabii olarak bir buçuk sene kadar geçecektir. Bu zaman, milletin
yeni seçime bir hazırlık devresi olacaktır. Tek dereceli olmasını dilediğimiz 1947
seçimleri, milletin çoklukla vereceği oylar gelecek iktidarı tayin edecektir.”
İnönü bu sözüyle, muhalefete, milletvekili genel
seçimlerinin 1947’de yapılacağını belirtiyordu. Ancak bir süre sonra İktidar
Partisi bu fikirden vazgeçecek ve seçimlerin bir yıl önceye, 1946 yılına
alınmasına karar verecektir. Seçimlerin bir yıl önceye alınmasına tepki
gösteren Demokrat Parti yetkilileri, Cumhurbaşkanınca verilmiş sözün
tutulmasını ve seçimin zamanında yapılmasını isteyeceklerdir.
Demokrat partinin en ciddi sorunu iktidar partisinin
seçimleri öne alma ihtimalidir. Nitekim iktidar partisi, Nisan ayının başında
belediye seçimlerinin öne alınması girişiminde bulunacak, 10 Mayıs 1946
tarihindeki CHP Olağanüstü Kurultayı’nda da milletvekili genel seçimlerinin öne
alınması görüşünü ve muhalefetin buna hazır olduğunu şu sözlerle ifade
edecektir:
“Hatta yeni partiler, seçime hemen girecek durumda
olduklarını da söylemişlerdir.”[5]
Demokrat Parti yetkilileri ise seçimlerin öne alınmasını
haklı olarak eleştirmektedir. Çünkü henüz birkaç aylık geçmişi olan ve ülke
genelinde örgütlenememiş olan parti yöneticileri hem belediye hem de genel
seçimlerin öne alınması konusunda ciddi endişeler taşımaktadır. Nitekim
DP`liler söz konusu kaygılarını her fırsatta dile getireceklerdir.
Karşılıklı Açıklamalar Süreği
Çok partili düzene geçiş süreciyle beraber iktidar partisi
olan CHP’de de çeşitli düzenlemeler yapmak zaruri hale gelmişti. Bu amaçla,
10-11 Mayıs 1946 tarihlerinde 2.Olağanüstü Kongre toplandı. Kurultayın
gündeminde Demokrat Parti’nin düzenlenmesini istediği tek dereceli seçim
sistemine geçiş konusu da vardı. Demokrat Parti’nin yapılmasını istediği diğer
düzenlemelerle ilgili olarak ise herhangi bir girişimde bulunulmadı.
Kurultaydan bir ay sonra, 10 Haziran 1946’da, seçimlerin 21
Temmuz 1946’da yapılması yönünde TBMM’de karar alındı.[6]
Peki, CHP neden seçimlerin bir an önce, muhalefet
partilerinin özellikle DP’nin teşkilatlanmasına zaman bırakmadan yapılmasını
istiyordu?
Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, bu soruya kurultayda şöyle cevap
verdi:
“Esasen seçimi tabii olarak 1947 için düşünüyorduk. Dış ve
iç politika gerekleri, memleket idaresini bir an önce kararlı kılmak
mecburiyetini gösterdi. Dünyanın hali, geçen sene tahmin edebildiğimizden daha
bulanık ve karanlık olarak, uzun bir sürünceme yolunu tutmuştur.
Demek istiyorum ki, yeni seçim kanununun karar altına
alınmasının tabii neticesi, süratli bir seçime gitmek olacaktır.”
Üstelik İnönü, seçim serbestliğini sağlamak üzere
düşünülen önlemlerden birinin de belediye seçimlerinin öne alınması olacağını
söylüyordu:
“İlk genel seçimde, her tedbiri almak için, belediye
seçimlerinin daha önce seçime arzedilmesi, iyi niyetimizin bir delili olarak
kabul edileceğini ümit etmek hakkımızdır.”
İnönü, seçimlere CHP dışındaki partilerin de katılmalarını
istediğini de belirtiyordu:
“Son zamanlarda, bazı memleketlerde, seçime iştirak etmeme
taktiği görülmüştür. Bunun manası, yabancı devletlere karşı memleketin iç
idaresini itham etmektir.”[7]
Nitekim 21 Nisan 1946 tarihinde 4 ilde yapılacak olan
milletvekili ara seçimlerinde CHP aday göstermemiş, DP ise gerekli şartların
oluşmadığını gerekçe göstererek seçime katılmamıştı. Konuya ilişkin açıklamayı
Celal Bayar bir mülakatında şöyle ifade etmiştir:
“Partimiz kısmı seçimlere karışmamaya karar vermiştir. Bütün
hızımızı umumi ve yeni seçime saklıyoruz. Eğer demokrasimiz normal bir inkişafa kavuşamazsa bunun
mesuliyetini halkta değil, hakiki parti mefhumunu kavramak istemeyen bazı
particilerde aramak lazım gelecektir.”[8]
Aynı şekilde Demokrat Parti 26 Mayıs 1946 tarihli erken
belediye seçimlerine de katılmamıştır. Bundan ötürü, Celal Bayar iktidar
yönünden gelen eleştirilere aynı ölçüde cevaplar vermiştir. Bunlardan biri, 9
Mayıs 1946 tarihli Cumhuriyet Gazetesinde “Demokrat Parti Seçimlere
Girmeyecek” başlığı altındaki DP’nin yayınladığı tamimdir. Bayar söz
konusu tamimde, CHP’nin gerek belediye gerekse milletvekili genel seçimlerini
öne almakla gerçek niyetinin ne olduğunu açıklıyordu:
“Demokrat Parti bu şartlar altında seçimlere iştirak
mesuliyetini kabul ettiği takdirde Türk demokrasisinin istikbali hesabına bir
hata işlemiş olacağı kanaatine vardığını açıkça ifade etmeyi bir borç sayar.
Belediye seçimlerinin öne alınması ve milletvekili
seçimlerinin muayyen müddetinden bir yıl önce yapılmak istenmesi meseleleri
üzerinde ciddiyetle duran genel kurul bu hususta ileri sürülen iki sebebi de
varid görmemiştir. Bu sebeblerden birincisi: ‘Kararsız ve karanlık görülen
dünya vaziyetinin uzun bir sürünceme devrine girmiş olduğu’ mütaleasıdır.
İkinci sebeb olarak gösterilen ’memleket idare ve
politikasını içerde ve dışarıda kararlı bir hale getirmek’ mütaleasına gelince
biz memleketin iç ve dış politikasında seçimlerin derhal yapılmasını icab
ettirecek bir kararsızlık mevcut olduğuna kani olamıyoruz. Nitekim sayın Cumhur
Başkanı tarafından Büyük Millet Meclisinin 1945 yılı açılışında irad edilen
nutukta iç siyasette demokratik bir inkişaf yolu tutulacağı vaat ediliyor, dış
siyasette ise Birleşmiş Milletler andlaşması ruhuna uygun ve memleketin
istiklal ve toprak bütünlüğünü şiddetli müdafaaya azmetmiş bir siyasetten asla
ayrılmıyacağı ifade olunuyordu.
Şu halde Cumhuriyet Halk Partisini bu seçimlerin taciline
sevkeden asıl sebebleri başka bir istikamette aramak icab ediyor. Umumi efkarın
daha ilk gündenberi sezmiş olduğu gibi artık anlaşılıyor ki Halk Partisi diğer
partilerin inkişafını durdurmuş ve bunlar şeklen mevcud olsalar dahi bir devir
daha siyasi ha-yatta fiilen tek kalmak hedefini gütmektedir.”[9]
CHP Kurultayının hemen ardından, 13 Mayıs 1946 tarihinde,
Genel Başkan Celal Bayar bir de beyanname yayınlayarak İnönü’ye cevap
vermiştir. İnönü’nün pek çok isnadına cevap teşkil etmekle beraber seçimlerin
öne alınmak istenmesinin gerçek nedenlerinden söz edilmektedir:
“Seçimlerde acele edilmek suretiyle kullanılan taktik
meydandadır. Bizim kanaatimiz odur ki, kanuni ve idari tedbirler alınmadan,
seçimler için gereken sair hazırlılar yapılmadan ve karşı partilere
teşkilatlana imkânı bırakılmadan acele seçimlere geçmek taktiği kullanmakla,
eğer tabir caizse, vatandaşlar için seçim mücadele yollarını bizzat Halk
Partisi zorlaştırmış bulunmaktadır.”[10]
Falih Rıfkı Atay, Demokrat Parti’nin son demeci
üzerine, CHP’nin yayın organı olan Ulus Gazetesi’ndeki ‘Basiret Sahipleri Dört
Gözle İbret Alsınlar’ başlığını taşıyan yazısında DP’ye ilginç bir ithamda
bulunmuş, DP ile Moskova’nın ilişkisinden şüphelendiğini ifade etmiştir. Konuya
ilişkin haber Cumhuriyet Gazetesi’nde yer almıştır:
“Demokrat Partinin yazıcısı Moskova radyosunun lafçısından
daha aşağı bir demagoga olmadığını kolayca isbat etmiştir.” [11]
Yine Falih Rıfkı Atay, seçimlere çok az bir zaman kala DP’ye
ağır ithamlarda bulunmuştur:
“Demokrat Parti bir siyasi parti olmaktan çıkmıştır. Bu bir
yıkıcılar ve intikamcılar hareketidir.” [12]
Erken belediye seçimlerinin ardından gazetelerde çıkan bazı
haberler ve seçime katılma kararı alıp sonradan bir beyanname neşrederek
seçimlerden çekilen Milli Kalkınma Partisi’nin durumu gelecek erken
milletvekili seçimlerinde yaşanacakların adeta habercisi gibiydi. Konuya
ilişkin haberler 27 Mayıs 1946 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde ‘Belediye
Seçiminde Bazı Hadiseler Oldu’ ve 28 Mayıs 1946 tarihli Vatan Gazetesi’nde ‘Vatandaşlar,
seçimin dürüstlükle cereyan etmemesinden muzdarip’ başlıklarıyla
verilmiştir.
Seçim Kanunu Çıkmazı
Muhalefetin seçimlere katılma koşullarından birisi tek
dereceli seçimle birlikte gizli oy- açık sayım ilkesinin kabulü, diğeri de
yargı güvencesinin getirilmesiydi. İnönü de tek dereceli seçim arzusunu dile
getirmiş ve TBMM’de 31 Mayıs 1946 tarihinde görüşülmeye başlanan tasarıda bu
yönde bir karar alınmıştır. CHP ve DP sadece bu noktada mutabık kalabildiler.
Nitekim gizli oyu güvence altına alacak hükümlerle ilgili süreç işletilmedi.
İktidar Partisi CHP’nin tasarısına göre, geçerli oy
pusulalarının sayımdan sonra yakılması gerekiyordu. O nedenle, sayım
sonuçlarına yapılacak itirazlardan sonuç alabilmek imkânsızdı. [13]
Görüleceği üzere ileride kopması muhtemel bir fırtına için
zemin hazır hale getirilmiştir. 1946 seçimlerine de gölge düşüren, onu hileli
kılan söz konusu bu düzenlemelerin olduğu kanaati güçlüdür. Tasarının
görüşülmesi esnasında da TBMM’de şiddetli tartışmalar yaşanmış ve Demokrat
Parti sözcüsü Adnan Menderes idari baskılardan şikâyet etmiştir:
“Yurttaş sandık başına gelinceye kadar bekçinin, muhtarın,
jandarma ve polisin, her sınıftan idari amir ve memurun ve iktidar partisinin,
belediye seçim kurulu, seçim komisyonu aza ve reisi olarak otorite kullanan
mensuplarının derece derece elinden geçmektedir.”[14]
Erken Genel Seçimler ve Mücadelesi
Bir önceki seçimler 1943 yılında yapıldığı için yeni
seçimlerin 1947 yılında yapılması gerekiyordu. 1946 yılında alınmış olan erken
seçim kararı, daha sonraki dönemlerde iktidarın zaman zaman başvuracakları
baskın seçim kararlarının ilki olacaktır.[15]
Mecliste kabul edilen seçim kanunu DP’nin beklentilerini
karşılamıyordu. Demokrat Parti’nin seçimlere girip girmeyeceği merak
ediliyordu. Demokrat Parti ise bir yandan iktidar tarafından gelen sert eleştirilere,
baskılara direnmeye çalışırken öte yandan teşkilatını seçimlere hazır hale
getirmeye çalışıyordu. Nitekim henüz tam anlamıyla örgütlenememişti ancak halk
tarafından ciddi manada destek görüyordu. Öyle ki tek parti iktidarından
usanmış olan halk DP’yi adeta kendisi seçimlere hazırlıyordu. Bir anlamıyla
iktidara yönelik tüm muhalefet Demokrat Parti’nin çatısı altında toplanmıştı.
Celal Bayar, 13 Haziran 1946 günlü Cumhuriyet Gazetesi’ne
verdiği mülakatta seçimlere katılıp katılmayacakları sorusu üzerine şöyle cevap
vermiştir: “Milletvekili seçimleri için hemen hemen bir tazyik
karşısındayız. Bu tazyik efkârı umumiyenin arzusudur. Karar almak üzere vilayet
başkanlarını çağırdık.”[16]
Halk yönünden gelen yoğun destek ve tazyik karşısında
Demokrat Parti örgütleri bulunduğu yerlerden gelen temsilcilerin katılımıyla
bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantı sonucunda her şeye rağmen seçimlere
katılma kararı alındı ve bir beyanname yayınlandı. 18 Haziran 1946 tarihini
taşıyan beyannamede, 1 Kasım 1945’te Cumhurbaşkanı’nın Meclisi açış
konuşmasında verilen resmi vaadlerin tutulmadığından partiye yapılan baskı ve
müdahaleden söz edilmektedir.[17]
1946 seçim kampanyası siyasi atmosferi sertleştirdi. CHP
çatışmadan kaçınan bir kampanya yürütmeyi arzuluyordu. Ne var ki, ok yaydan
çıkmıştı. Seçimi bir var olma savaşı olarak gören DP çatışmaya dayanarak
güçleniyordu. [18] 21 Temmuz seçimlerine kadar olan süreçte her iki parti de
birbirlerinin iddialarını çürütmek ve çeşitli vesikaları ortaya koymak adına
beyannameler neşretmişlerdir.
Demokrat Parti seçimlere girme kararının ardından yoğun bir
parti propagandasına yönelmiş ve DP’nin 23 yıllık bir geçmişe sahip Cumhuriyet
Halk Partisi karşısındaki ani yayılışı şaşkınlık uyandırmıştır. Özellikle
Ankara ve çevresinde oluşan destekle paniğe kapılan CHP, gerek şehirde gerekse
civar köylerde yeni ocak ve bucaklar açmaya başlamıştır.[19]
Demokrat Parti bir yandan seçim için adaylarını açıklarken
diğer yandan ülkenin muhtelif bölgelerinde mitingler düzenliyordu. 16 Temmuz
İzmir, 18 Temmuz Adnan Menderes’in de katılımıyla Aydın mitingleri hiçbir
taşkınlık olmadan halkın yoğun katılımıyla gerçekleşti. 18 Temmuz Aydın
mitinginde Menderes halka Halk Partisi’nin durumunu şöyle izah ediyordu:
“Halk Partisi bizi evvela güler yüzle karşıladı, fakat bu
güler yüzlülük bilahare hiddete, şiddete inkilab etti, çünkü biz partimize
yapılan tenkidleri kabul etmedik.” [20]
Gerçekten de CHP iktidarı başlangıçta göstermiş olduğu
demokratik nezaketi ve olgunluğu sürdürememiştir. Demokrasinin inkişafı yolunda
muhalefetin varlığını iştiyakla savunan CHP, DP’nin illerde örgütlenememesine
rağmen büyük bir coşkuyla desteklenmesi karşısında telaşa kapılmış ve etik
olmayan seçim hilelerine başvurmuştur. Öyle ki, vali ve kaymakamlar bile Halk
Partisi’nin birer neferi gibi köy köy gezerek propaganda yapmışlardır.[21]
Bir diğer olay ise seçimlere birkaç gün kala Celal Bayar’ın
nutkunun radyo ile yayınlanmasının uygun görülmemesiydi.[22] Böylece Bayar’ın
coşkuyla geçen İzmir nutkunun halka dinletilmesinden çekinildiği açıkça ortaya
çıkmış oluyordu. Bu bile DP’ye yönelik teveccühü göstermeye yetecek bir örnek
olarak zihinlerde yerini alacaktır.
1946 Seçimlerinden Sonraki Gelişmeler
Seçim kanununun seçim güvenliğini sağlamadaki yetersizliği
ve devlet organlarının CHP’nin parti çalışanları gibi faaliyet gösterdiği
iddiaları, açık oy gizli tasnif uygulamasına dönüşen 1946 seçimleri,
muhalefetin yoğun şikâyetlerine yol açmış ve uzun yıllar tartışılmıştır.
Seçimin umumi neticesinin bir türlü açıklanamaması Demokrat
Partililerin yoğun protestolarına sahne olmuştur. Muhtelif şehirlerde
düzenlenen mitinglere yüksek oranda katılım sağlanmıştır. Söz konusu
mitinglerde yine bazı engellemelerle karşılaşıldı. Misal vermek gerekirse,
İzmir’de valinin şahsi muhalefetine rağmen toplantı gerçekleşti.[23] Adana’da
ise Refik Koraltan konuşurken elektrik voltajı kasten yükseltildiğinden
hoparlör işlemedi.[24] Bütün bu yaşananlara rağmen halkın yoğun teveccühü,
DP’ye yapılan haksızlıkların bizatihi kendisine yapılmış olduğunu kabul
etmesidir.
DP’liler seçimin feshedilmesini istiyordu, bu çerçevede
milletvekillerin tümünün istifa etmeleri dahi düşünüyordu.[25] Çünkü böyle bir
durumun DP’yi gelecek seçimlerde daha da güçlendireceği düşünülüyordu. Esasen
bu düşünce doğruydu çünkü böylece CHP zan altında kalmış olacak ve halkın
nezdinde itibarını yitirecekti.
Demokrat Partililere göre seçim mazbataları dahi
değiştirilmiştir.[26] Aynı sayfadaki bir başka haberde ise Mareşal Fevzi
Çakmak’ın seçimlerin sıhhatine yönelik kaygılarını valiye yaptığı müracaat ve
verdiği beyanatta şöyle ifade etmiştir:
“Seçimin ismetine dokunulmamasını bir vatandaş ve aday
sıfatıyla isterim.”[27]
DP Genel Başkanı Celal Bayar ise 25 Temmuz 1946’da verdiği
beyanatta hükümeti ağır bir şekilde suçlamıştır:
“ Seçmenlerin verdiği reylerin kaydına mahsus olan ve
her sandığın seçim neticesini gösteren mazbatalar birçok yerlerde boş olarak
seçim heyetlerine imza ettirilmiştir. Bu süretle muhalif ve müstakil
milletvekili namzetlerinin talihi, merkezin emrine tabi olan vali ve
kaymakamların elinde oyuncak olmuştur. Bazı yerlerde resmi ve yarı resmi
ağızlardan yapılan kötü propagandalarda isnat ve iftiraları faillerin düşkün
seviyesine bırakıyorum. Vatandaşlar siyasi kanaatlerinde dolayı birçok yerlerde
bilhassa köylerde tecavüze uğramışlar, tehdit edilmişler, dövülmüşler,
yaralanmışlar ve hapsedilmişlerdir.”[28]
Buna karşılık Cumhurbaşkanı bir beyanname yayınlayarak,
seçim zamanının sinirli sözlerini karşılıklı bağışlanmasının ve unutulmasının
vatanda huzur, çalışma devrinin açılması için ilk vazife olarak addettiğini
belirtiyordu.[29] İnönü’nün amacı bir şekilde kazanılan seçimlerin daha fazla
irdelenmesini engellemek ve gelebilecek eleştirilerin dozunun azaltılmasını
sağlamaktı.
İstatistikî netice ise şöyleydi: Cumhuriyet Halk Partisi 63
seçim çevresinin tümünde seçime katılmıştır. Demokrat Parti ise 47 ilde seçme
katılmış, 16 ilde çalışmalarını sonlandıramadığı için seçime katılamamıştır.
Seçimler, 465 sandalyenin 390’ını kazanan CHP’lilerin ezici zaferiyle
sonuçlandı. DP’liler 65, bağımsızlar 7 sandalye kazandı. [30]
Sonuç Yerine
Her şeyden önce 1946 seçimleri erken bir genel seçimdir ve
usulüne uygun yapılmamıştır. Söz konusu dönem içerisinde, iktidar partisi
tarafından söylem düzeyinde benimsenen ancak kuvveden fiile geçirilemeyen demokrasi kavramın
ızdırabını görmek pek tabi mümkündür. Mezkûr dönem, demokrasi tarihimiz
açısından alınması gereken derslerle doludur. 1947 seçimlerinin 1946 yılına
alınmasındaki esas gayenin genelde muhalefetin özelde ise Demokrat Parti’nin
örgütlenmesini engellemek olduğu varittir.
Seçimler üzerine düşen gölge hala kaldırılamamıştır.
Seçimlerde gerçekleştirilen usulsüzlükler ve muhalefete yöneltilen isnatlar
toplum vicdanında yer etmemiş, birçok kişi ya da kurum tarafından yıllarca
sorgulanmıştır. Dönemin CHP önderliğinin zihniyetini yansıtan kareler,
demokrasiyi özümsemiş Türkiye Cumhuriyeti fertlerinin dimağlarında hala
tazeliğini muhafaza etmektedir.
Esaslı bir demokratik mücadele alanının oluşturulması
dönemin önderliği tarafından pek tabi sağlanabilirdi. Ne var ki, farklı
yöntemlere tevessül edilip bu sıhhatli yola başvurulmamış, vehimler ve
korkularla çevrili dünyalarda kalınarak kaleler müdafaa edilmeye çalışılmıştır.
Metin Toker, seçimlerde yapılan yolsuzluklarla ilgili olarak
şunları söylemekten kendini alamamıştır:
“Demokrat Parti sadece 351 adayla seçime giriyordu ki,
hiçbir hile, hiçbir mazbata değişikliği, hiçbir tesir yapılmasa ve iktidar
istisnasız her yerde kaybetse-buna fiilen imkân yoktu- C.H.P’in mecliste 114
sandalyası otomatik şekilde olacaktı. Yani iktidarda kalmak için topu topu 119
milletvekili sağlaması grekiyordu-465 milletvekili vardı-ve o günkü şartlar
içinde C.H.P bunu sağlardı.”[31]
Ahmet Emin Yalman’ın ifadesiyle seçimi DP
kazanmamış, CHP kaybetmiştir.
Muharrem AHMETOĞLU
Dipnotlar
[1] Ulus, 2 Kasım 1945
[2] Seçim öncesinde Çiftçi ve Köylü Partisi kapatıldığı
için 15 olan siyasi parti sayısı 14’e düşmüştür.
[3] Tuncer, H., 1946 Seçimleri, TESAV, 2008, s.4
[4] Ulus, 20 Mayıs 1945
[5] Ulus, 11 Mayıs 1946
[6] Cumhuriyet, 10 Haziran 1946
[7] Ulus, 11 Mayıs 1946
[8] Vatan, 21 Nisan 1946
[9] Cumhuriyet, 9 Mayıs 1946
[10] Vatan, 14 Mayıs 1946
[11] Cumhuriyet, 15 Mayıs 1946
[12] Cumhuriyet, 4 Temmuz 1946
[13] Tuncer, H., 1946 Seçimleri, TESAV, 2008, s.59
[14] a.g.e, s.60, TBMM Tutanak Dergisi, Dönem:7,
Cilt:23, Birleşim:57, 1946, s.245-284
[15] Tuncer, H., 1946 Seçimleri, TESAV, 2008, s.65
[16] Cumhuriyet, 13 Haziran 1946
[17] Cumhuriyet, 19 Haziran 1946
[18] Ahmad, F., Demokrasi Sürecinde Türkiye, Hil Yayınları,
1922, s.37
[19] Cumhuriyet, 25 Haziran 1946
[20] Cumhuriyet, 18 Temmuz 1946
[21] Tuncer, H., 1946 Seçimleri, TESAV, 2008, s.73;
Birgit, O., Evvel Zaman İçinde, Doğan Kitap. s.57
[22] Cumhuriyet, 20 Temmuz 1946
[23] Cumhuriyet, 24 Temmuz 1946
[24] Vatan, 1Ağustos 1946
[25] Cumhuriyet, 11 Ağustos 1946
[26] Cumhuriyet, 23 Temmuz 1946
[27] a.g.e
[28] Tuncer, H., 1946 Seçimleri, TESAV, 2008, s.74; Yeni
Sabah, 25 Temmuz 1946
[29] Vatan, 25 Temmuz 1946
[30] Ahmad, F., Demokrasi Sürecinde Türkiye, Hil
Yayınları, 1922, s.38
[31] Toker, M., Tek Partiden Çok Partiye Geçiş, Bilgi
Yayınevi, 1998