21 Kasım 2014 Cuma

Demokratlar Kulübü Derneği Başkanı Ali Naili ERDEM; Hasan Korkmazcan önderliğinde faaliyet gösteren "Demokratik Değerler Hareketi" Merkezinde konuştu...

Ali Naili Erdem: “Ne Mustafa Kemal ATATÜRK'süz ve ne de, İslâm’sız bir Türkiye düşünülemez...”
Türk Parlâmenterler Birliği Onursal Başkanı, eski TBMM Başkan Vekili ve 4 dönem Denizli Milletvekili Hasan Korkmazcan önderliğinde, Ankara merkezli olarak faaliyet gösteren “Demokratik Değerler Hareketi”nin düzenlediği toplantıda konuşan, bir dönemin Sanayi, Çalışma ve Milli Eğitim Bakanı, halihazır Demokratlar Kulübü Başkanı Ali Naili Erdem; “Hukuk ve Demokrasi canının istediği zaman inilecek, canının istediği zaman binilecek bir tramvay değildir… Demokrasi bir başkasına ihtiyaç duyulmak suretiyle başlar. Ben bana yeterim egosu, bencillik, kişisel hırs ve ihtiras demokraside yoktur. Demokrasi sen varsan ben varım anlayışı ile başlar ” dedi.
Ali Naili Erdem (devamla) şunları söyledi:
“Ben 1947’de Ankara Cebeci ocağını kuran üniversite talebesiyim. O tarihten bu yana da Türk siyasi hayatında onurlu, sorumlu, ilkeli, dürüst ve namuslu kalarak Atatürk çizgisinde yürümüş bir insanım. 17 Temmuz 1920 ilk maarif şurası toplanır. Toplantıda hanımefendiler 3. sıradadır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk devrin Milli Eğitim Bakanına neden hanımefendiler 3. sıradadır diye sorar ve o hanımefendiler birinci sırada yerlerini alırlar. Gazi o günkü konuşmayı yapar, “Yeni yetişecek nesil fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür olacaktır.” Peki ne oldu bu nesiller?
Türkiye’de çare arıyor herkes.
Türkiye’de çare arıyor herkes. Türkiye’de çare Atatürkçü olarak kalabilmektir. Ben içinizde en yaşlı olan adamım, hiçbiriniz benden yaşlı değil, ben 89’u bitirdim. 20 sene parlamentoda kaldım, 5 dönem bakanlık yaptım. Türkiye bizim sevdamızdır. Ne Mustafa kemalsiz, ne de İslamsız bir Türkiye düşünemem. Gazi bana ne kadar yakın ise İslam da bana o kadar yakın ve Gazi’den yola çıkarak İslam’a dil uzatanlara ve Kur’an’dan yola çıkarak Atatürk’e dil uzatanlarla beraber olamam. Gazi Mustafa Kemal Cumhuriyet dedi.
Gazi Mustafa kemal Cumhuriyet dedi.
Parlamentoda adamlar gördüm, mangal gibi yürekleri vardı ama beyinleri yoktu. Deryalar gibi akıllı olanlar vardı ama yürekleri çorak araziler gibiydi. Demokrasiyi yaşatmak mı istiyorsunuz; hem cesur hem akıllı adamlara ihtiyacınız var. Şu an itibarı ile size anlatmaya çalıştığım demokrasi sayısal bir kavram değildir. Demokrasi hukuksal ve ahlaksal bir kavramdır. Eğer orada hukuk yok ise, hukuka budalaların uydurması gözü ile bakılıyor ise,  ahlak benim kasamdır tabiri ile yaklaşılıyorsa, orda demokrasi yoktur. O demokrasinin içerisinde sorumluluk olacaktır, insan sevgisi olacaktır. Bugün Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu şey demokrasidir. Demokrasi canının istediği zaman inilecek, canının istediği zaman binilecek tramvay değildir. Demokrasi bir başkasına ihtiyaç duyulmak ile başlar. Ben bana yeterim egosu demokraside yoktur. Demokrasi sen varsan ben varım anlayışı ile başlar.
1215 Magna Carta İngiltere, 1789 Fransız İhtilali, 1757 Amerika İstiklal Beyannamesi, Fransa’nın dünyaya hediye ettiği 3 önemli hazine vardır; özgürlük, eşitlik, adalet. Bunları arayın da bulun Türkiye’de bakalım. Eğer bir yerde insanlar fikirlerini söyleyemiyorlar ise, sizler bir mezarlıkta yaşıyorsunuz demektir.
ATATÜRK ve Ziya GÖKALP
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, fikir babam dediği Ziya Gökalp’e soruyor;  ‘Nasıl bir Türkiye?’.  Ziya Gökalp’in yazdığı formül şudur;  ‘Türk milletindenim, İslam ümmetindenim, batı medeniyetindenim. ‘.
Formül budur.
Formül budur. Peki, nedir burada anlatılmak istenen şey; sırtınızı batıya dönerek yaşamaya kalkarsanız, çağdaş devlet olamazsınız. Meclis kürsüsünde Gazi şunu haykırır; ‘Benim hayatta yegâne fahrim, servetim Türklükten başka bir şey değildir.’. Türklük bir ırk meselesi değildir. Bir kültür meselesidir. Merhaba diyebilmek, sabahleyin simitçinin sesini duyabilmek, kapıdan geçen arkadaşınıza seslenebilmek, burası Muş’tur yolu yokuştur türküsünü dinleyebilmek,  Zeki Müren’den bir parçada birlikte ağlayabilmek Türklüktür.
Bunları bir araya getirebilecek bir anlayışa Türkiye’de ihtiyaç vardır. Ne oldu, neden bozuldu?. İslam’da en büyük rütbe fikirdir. Ama bankalar mâbed olalı, bizim insanımız paraya teslim oldu ve paranın açmadığı kapı kalmadı. Bir büyük talihsizliği yaşıyor Türkiye, para mı Türkiye mi sorusuna para diyor, para mı vatan mı sorusuna para diyor, para mı namus mu sorusuna para diyor, böyle bir noktaya getirdiler Türkiye’yi. Böylesine bir Türkiye’de demokrasiyi ayakta tutmaya mecburuz.    
Demokrasinin bittiği gün bizde biteriz.
Demokrasinin bittiği gün bizde biteriz. Tek kapı, gireceğiniz kapı, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde var olabilmektir. Sevgili Hasan onu yapmaya çalışıyor. 40 haramiler var onları ürkütmeden oraya girebilmek büyük bir mesele. Türkiye 1739 sayılı Temel Eğitim Kanununu çıkardığım zaman, bir şeyi anlatmaya çalıştım. Batı dünyasında konuşmadığımız lider kalmadı. Bunları size şunun için söyledim; her millet kendi kültürü ile yaşar. Eğer siz kendi okullarınızda, kendi insanınızı yetiştirmezseniz başka birinin devleti olursunuz.
Fransız okullarında Japon gibi düşünen birisi yetişmez. Alman okullarında da Japon gibi düşünen yetişmez. Her millet kendi insanını yetiştirir. Hiç kimse beni yanlış anlamasın, darbeler Türkiye’yi altüst etmiştir. Ben her darbede içeriye giren arkadaşlardan birisiyim. Her darbe sonrasında birçok insan alkışlandı. Zincirbozan’da sevgili Deniz Baykal ‘Eğer 27 Mayıs tarihinde Ali Naili Erdem’in kapısının önünde bir hafta davul zurna zeybek oynatmasaydınız biz bugünlere gelmezdik.’ dedi. Çünkü birinin felaketini beklersen o felaket sana çark eder.  Öyle ise yapılacak şey, demokrasiyi ayakta tutmanın yolu, sivil ruhu egemen kılmak.
Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir diyorlar…
Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir diyorlar, öyle mi? Ben bunu bir keresinde söyledim, karşımda Bayındırlık Bakanı vardı o tarihte ‘Hâkimiyet Allah’ındır’ dedi. Evet, Kur’an’da öyle olduğunu ben de biliyorum ama sana siyasi iktidar kimde olacak onu anlatmaya çalışıyorum dedim.  Şahısta mı olsun, ailede mi olsun, sınıfta mı olsun, milletin kendinde mi olsun, deyince; ‘Millet senin kafanda teşekkül etmiş bir evhamdan ibarettir .’dedi. ‘Peki, ne var, cemaat var, tarikat var.’ dedi.
Sevgili güzel insanlar millet kavramını yok etme noktasına sürat ile gitmekteyiz. Osmanlı’da millet yoktu. Beni lütfen yanlış anlamayın, millet kavgasını Gazi Mustafa Kemal başlattı ve bize millet olma vasfını vermeye çalıştı. Aziz ve necip Türk Milleti bunu söylüyordu.
Bir şeyin daha altını çizelim, büyük tarihçilerden biri; Osmanlı çöküyordu diyor, Tanzimat’ın aydınları da Osmanlı’nın çöküşünü seyrediyordu. Şimdi de Türkiye’de aydınlar aynı şeyi yapıyor. Millet feleğinin kaderini aziz hanımefendiler beyefendiler aydınlar çizer.
Bugün aydınlar suskun, konuşmuyorlar.
Burada yaptığımız konuşmaların bir gün inşallah gök kubbede yerini almasını temenni ederim. Sevgili Hasan Korkmazcan çalışıyor. Allah yardımcısı olsun. Ben bir Atatürk sevdalısıyım, bir Türkiye sevdalısıyım, ben o rüzgârlarla büyüdüm ve büyüyorum. Biraz evvel söylediğim gibi haramdan uzak yaşadık, Allah’lı bir dünyada var olmanın kutsiyeti içindeyiz. Yapılan araştırmalara göre  yüzde 28 insan tarafsız şu anda. Demek oluyor ki bir boşluk var, bir beklenti var. Sandığa gideceksiniz, gitmekle de kalmayacaksınız, dostlarınızı tutacaksınız sandığa getireceksiniz. Bu yüzde 28 sizin arkadaşlarınız, bunları sandığa getirin. 
Demokrasinin yolu madem sandıktan geçiyor, sandığa sahip olunuz.
Ben 46 seçimlerine Demokrat Parti’nin İzmir Kemalpaşa ilçesinden girdim. Pomak Köyü vardır, bir de Boşnaklar Köyü vardır. Ben o köyde seçime girdim. Köyün ağası geldi, ne yazıyorsunuz dedi, işte zabıt tutuyoruz dedik, yırt onu dedi. Yırttılar yaz oraya dedi 168 iştirak, 168 CHP. Döndü bana ‘ Halil Efendi’nin oğlu babana söyle benim ne dediğimi anlar o’ dedi. Bir hafta sonra babam devlet memuruydu mahkeme başkâtibi tayini çıktı, gerekçe neydi biliyor musunuz?
Memurun oğlu demokrat olmaz.
Memurun oğlu demokrat olmaz. Ben oradan geliyorum hanımefendiler, beyefendiler. Şimdi sevgili Esat (Kıratlıoğlu) benim kardeşim, çok güzel şeyler söyledi, yolunuz aydınlık olsun. Yeni bir oluşumun içerisinde uğraşıyormuşsunuz, hayırlısı olsun. Ben sevgili Esat gibi sizlere sadece temennide bulunur, eksik olan veya ihtiyaç duyduğunuz fikirler olursa onlara da yardım ederiz. Onun dışında bizim aktif görev almamız, hele benim almam mümkün değildir. Ama sizi desteklemekten geri kalmayız.
Ya Erdem neden böyle söylüyorsun. 3 tane evladım var. Ne olur girersem biliyor musunuz? 3’ü de devlet memuru. Biz politikadan çocuklarımıza çok çektirdik. Parlamentonun içerisinde gerçek bir milletvekili olarak haysiyetinizle ayakta kalmak istediğiniz zaman çektiğiniz ıstırabın ne olduğunu bilir misiniz?. Fevkalade zor. Ne gündüzünüz var, ne de geceniz, ne yemek saati, ne de tatil. Hiç birisi yoktu. Biz öyleydik çünkü bizi delege seçiyordu. Biz genel başkanların karşısında takır takır konuşurduk. Şimdi konuşamazsınız ki. 50-60 halkın meclisidir.60-80 delegelerin meclisidir. 80’den sonraki mecliste genel başkanların meclisidir. Genel başkana karşı çıkamazsınız. Çıkarsanız kapıya konulursunuz ve bunun adı demokrasidir. Demokrasi düşündüğünüzü rahatça söylemektir. Dostoyevski harika bir roman yazmış. Diyorlar ki; Çar seni takdim edecek. Çar’ın huzuruna çıkıyor. Çar; ‘Dile benden ne dilersen.’ diyor. Dostoyevski; ‘Suallerime cevap.’ diyor. Öyleyse demokrasiyi yaşatmak istiyorsak, birey şaheserdir.
Kur’an baştan sona insandır.
Bunları şunun için anlatıyorum, sevgili Hasan’ın ve sizlerin hepinizin yolunun aydınlık olmasını Cenab-ı Hakk’tan diliyorum. Size duamız eksik olmayacaktır, temennim eksik olmayacaktır,  sıkıştığınız anda tecrübelerimden yararlanmak istediğinizde amenna der destek veririm, başımın üzerinde yeriniz var.”
(14 Kasım 2014 Cuma, Demokratik Değerler Hareketi Merkezi, Öveçler-Ankara)