26 Temmuz 2013 Cuma

BİR "EFSANE" HAKKINDA!...

Koraltan: Demokrat Parti ismini ben, afişteki el'i babam verdi...
Refik koraltan'ın kızı Ayhan Koraltan, Demokrat Parti'yi iktidara taşıyan "Yeter!.. Söz Milletindir" afişinin hikâyesini anlattı.
Demokrat Parti'nin kurucularından Refik Koraltan’ın kızı Ayhan Koraltan “Partinin ismini ben buldum. DP'yi iktidara taşıyan 'Yeter Söz Milletindir' afişindeki el ise babamın eli” dedi.
Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ı idama götüren 27 Mayıs askeri darbesinin 63’üncü yılında, bu güne kadar bilinmeyenleri açıkladı. O dönemde Yassıada’da yargılanan ve idam cezası ömür boyu hapse çevrilen dönemin TBMM Başkanı Refik Koraltan, Demokrat Parti’nin kurucularından olmasına rağmen, hatıraları yıllarca gölgede kaldı. Koraltan’ın kızı 91 yaşındaki Ayhan Koraltan 27 Mayıs ile dağılan hayatlarını ve DP’yi iktidara taşıyan, afiş yoluyla propagandanın devrimle bütünleşen ilk örneğini veren ‘Yeter Söz Milletindir’ afişinde ‘dur’ anlamında kullanılan elin öyküsünü, Radikal’den Ayça Örer’e anlattı. 
“Annem Demokrat Parti (DP) kurulduğunda felç oldu. Adnan Menderes’in idam kararını duyduğunda vefat etti…” 91 yaşındaki Ayhan Koraltan, Demokrat Parti’nin kurulmasıyla başlayıp 27 Mayıs’la darma dağın olan hayatlarını böyle özetledi.
Babası Refik Koraltan cezaevine girdikten sonra onun hem avukatı hem yoldaşı olan Ayhan Hanım, babasının cezaevinde anılarını yazarak hayatını kayıt altına almasına da öncü olmuş. Gazeteci Kamil Maman’ın sahaflarda gezerken o zaman 6 yaşında olan Ali Yavuz Koraltan’ın dedesine yazdığı mektubun izini sürmesiyle ortaya çıkan ‘Tek Parti Devrinden 27 Mayıs 1960 İhtilaline Demokratlar’ Refik Koraltan’ın cezaevinde kızına yazdığı bu anıları bir araya getirmiş. 
Babam, darbeyi sezmişti 
“Babam daima ileriyi gören bir adamdı, ‘memleket sarsılacak’ demişti” diyerek babasının darbeyi sezdiğini anlatan Ayhan Koraltan darbeden sonra avukat sıfatıyla mahkemelerde yerini almış. O günleri şöyle anlatıyor:
“Kolay değildi Yassıada’ya girip çıkmak. Bir karacı, bir havacı, bir denizci bekliyordu sıra sıra. Hepsinin elinde tüfek vardı ve hepsinin de emniyeti açık, ateş etmeye hazır vaziyette. Samed Ağaoğlu’nun kız kardeşi bir askere ‘Bana bunu çeker misin?’ diye sordu, ‘Çeker miyim bacım?’ cevabı aldı. Bütün duruşmalara gittim, gitmez olur muyum? Babam çalışırken yemek bile yemezdi. Hep memleket meseleleriyle meşguldü aklı. O günleri hatırladıkça başıma ağrılar geliyor. Tek başıma gidip tek başıma geliyordum. Yalnız başıma hiçbir yere gitmemiştim o güne kadar. Otobüslerde sigara içiliyordu. Öksüre öksüre gidiyordum.” 
Babasını mahkemeden mahkemeye gördüğünü anlatan Koraltan, cezaevinde ilk buluşmalarını ise unutamıyor. Ayhan Koraltan, “Çamaşırlarını yıkamış. ‘Bunu ben yıkadım’ diye getirdi. 75 yaşındaydı o zaman. Hayatında bir mendil bile yıkamamış adam, mecbur olunca yıkıyor işte. Çıktıktan sonra siyasete girmedi tabii ki. Girer mi bir daha? Aman! Biz bırakmazdık istese de…” diyor. 
Adadaki çekiç sesleri 
Unutamadığı bir anıya da Yassıada’ya yanaştığında şahit olmuş Ayhan Koraltan; O anları yaşanan ıstırapları şu sözlerle anlattı:
“Adadan çekiç sesleri geliyordu. Darağaçlarını kuruyorlardı. Gelip ‘asılacağınız yerleri hazırlıyoruz’ dediler. Ne günlerdi… Sinirler sağlammış ki dayanmışız. Annemde de felç vardı. Ona da ben bakıyordum. Anneme söylemedik. Babam Yassıada’da yaşadıklarını sonra bana anlattı. İdama mahkûm olduklarında hepsini ölüm hücrelerine koymuşlar. Ancak girebileceğiniz bir yer. Elleri arkadan Alman kelepçesiyle bağlamışlar. Kollarını hareket ettirdikçe etleri içeri gömülüyor. Orada Agâh Erozan Kuran-ı Kerim okumaya başlıyor. O sırada zaten Fatin Rüştü Zorlu’yu asıyorlar.” 
İsim benden, el babamdan 
Koraltan ailesi için Demokrat Parti’nin bir başka önemi daha var. Partiye ismini Ayhan Koraltan vermiş, o dönemde simge olan “Yeter! Söz Milletindir!” afişindeki el de Refik Koraltan’a ait. Demokrat Parti’ye isim konulması ve partiyi iktidara taşıyan o ünlü afişin hikâyesini Ayhan Koraltan şöyle anlattı: “O zaman 24 yaşında olmalıyım. Celal Bayar yemeğe davet etmişti bizi, sordu, ‘Ne olsun partinin adı?’ ‘Doğan Güneş Partisi diyelim’ dediler, ben de ‘Demokrat olsun, beynelmilel bir isim bu’ dedim. Hemen kabul ettiler. ‘Yeter! Söz Milletindir!’ afişindeki el de babama aittir. Kalıbını çıkarıp afiş yaptılar.” 
Refik Koraltan Türkiye’nin ilk göz bankasının kurucusu. Açılışı yaparken gözlerini de bağışlamış bankaya. Yıllar sonra 1974’te vefat ettiğinde iki gözü de iki ayrı insana verilmiş. Ayhan Koraltan, “Babam 1974’te vefat edince gözlerinin bir tanesini Ayşe Zor isminde Giresun’da boğa saldırısıyla gözünü kaybetmiş birine veriyorlar, diğer gözünü de Balıkesir ’de bir maden işçisine.” 
“Şimdi Salim Başol’la karşılaşsanız ne derdiniz?” sorusuna Ayhan Hanım, “tuu” derdim yanıtı veriyor. “Eh! Onlar da pişman olduk göründüler sonradan” eklemesini yaparak…
(T24 – Tarih: 26.05.2013, 09:26)

11 Temmuz 2013 Perşembe

27 Mayıs'a yargı yolu açılacak mı?..

Demokrasi Şehid'i
Maliye Bakanı
Hasan POLATKAN
27 Mayıs darbesinin yargılanması konusunda "yıllardır beklenen" çok önemli bir gelişme!..
10 Temmuz 2013 Çarşamba - 14:13 - Aksam.com.tr
27 Mayıs'ta idam edilen "Demokrasi Şehidi" Eski Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın ailesi 27 Mayıs darbesiyle ilgili suç duyurusunda bulundu. Cumhuriyet Baş Savcılığı, dilekçeyi işleme koyarak inceleme başlattı.
Türkiye gazetesinden Arzu Yıldız'ın haberine göre, 27 Mayıs 1960 darbesinde dönemin Başbakanı Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ile birlikte idam edilen Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın yeğeni Hasan Serdar Bilir ve kız kardeşinin bir ay önce Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na 27 Mayıs darbesiyle ilgili suç duyurusunda bulundukları ortaya çıktı. 
Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın yeğeni Hasan Serdar Bilir ve kız kardeşinin bir ay önce Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na müştereken Dilekçede; 27 Mayıs darbesinin hayatta kalan sorumlularının yargılanması talep edildi. Başsavcılık, söz konusu suç duyurusu dilekçesini işleme koyarak inceleme başlattı. Dilekçeye konu olan hususları araştırması için daha önce 12 Eylül ve 28 Şubat darbesini soruşturan Ankara TMK. 10. Maddesiyle Yetkili Cumhuriyet Savcısı Kemal Çetin görevlendirildi.
'ZAMAN AŞIMI YOK 
İNSANLIK SUÇU'
Savcılık, darbeleri gerçekleştirenlerin yargılanmasını engelleyen geçici 15. maddenin 12 Eylül referandumunda kaldırılması üzerine, darbeleri “insanlık suçu” kapsamında değerlendirdi. 27 Mayıs darbesiyle ilgili zaman aşımının uygulanmayacağı görüşünde birleşen savcılık, dilekçede yer alan hususları mercek altına alacak. Olayla ilgili suç unsurlarını, delillerin toplanmasının ardından, darbenin mimarlarının hayatta kalanlarının isimleri tespit edilecek ve gerekli görülmesi halinde inceleme soruşturmaya dönüşecek.
'YASSIADA'DA İŞKENCE YAPILDI'
27 Mayıs darbesiyle ilgili suç duyurusunu veren Hasan Polatkan'ın yeğeni Hasan Serdar Bilir, suç duyurusu dilekçesinde, hala hayatta olan Milli Birlik Komitesi Üyesi Emrullah Çelebi ve darbenin bütün sorumlularından şikayetçi oldu. Bilir, 27 Mayıs darbesinin ardından Yassıada'da yapılan yargılamalarda, o dönemde Demokrat Parti Bolu Milletvekili olan babası Servet Bilir'in ve bütün Demokrat Partililerin ağır işkence ve haksızlığa maruz kaldığını anlattı. 27 Mayıs ile ilgili suç duyurusu dilekçesinden Hasan Polatkan'ın hala hayatta olan 90 yaşındaki eşi Mutahhare Polatkan ve kızı Nilgün Polatkan da mağdur olarak yer aldı. Mutahhare Polatkan'ın 27 Mayıs'ta yaşadıkları sebebiyle kronik bir rahatsızlık geçirdiğinin de altı çizildi. Hayatta olan ve hayatını kaybeden 27 Mayıs darbecilerinin mal varlıklarının araştırılması için Mali Suçları Araştırma Kurulu’nun (MASAK) rapor hazırlaması da dilekçede talep edildi.
Hasan Polatkan'ın ailesi isyan etti
Yassıada Mahkemesi’nde savunması bile alınmadan idam edilen Hasan Polatkan’ın ailesi, yıllardır Yassıada'ya bakıp gözyaşı döküyor...
TBMM'de idam edilen Adnan Menderes ve arkadaşlarına iade-i itibar çalışmaları, Yassıada’nın demokrasi müzesi yapılması gibi projeler gündeme gelince gözler o dönemin mağdur isimlerine çevrildi. Yıllardır acısını yüreğinde saklayan Hasan Polatkan’ın eşi Mutahhare Polatkan ve kızı Nilgün Polatkan, darbe sürecinde yaşadıkları sıkıntıları anlattı.
Kadıköy’de yaşamını sürdüren Polatkan ailesi, evlerinin penceresinden zaman zaman Yassıada’ya bakarak o acılı günleri tekrar yaşıyor ve gözleri doluyor.
Eşinin tutuklanmasına hala bir anlam veremediğini anlatan Mutahhare Polatkan, “Ben ona veda bile edemedim.” dedi. Çevresindekilerin idamı kendisinden sakladığını anlatan Polatkan, “Sabah uyandığımda bütün gazeteleri toplamışlar. Bir şey söylemiyorlar, herkesin ağzı kapalı. İnsan inanmak istediği şeye inanır ya, sabah yaşlıca bir kadın geldi ve ‘niye üzülüyorsunuz? Onları bir yere sakladılar, bir gün çıkıp gelecek’ dedi. Ben bu ümitle günlerce yaşadım. Her asansörün gelişinde ‘ah Hasan'ım geldi’ diye içimden geçirdim.” diye konuştu.
Yassıada günlerinde eşine çok işkence yapıldığını ifade eden Polatkan, “Ziyaretine gittiğimde yanımızda silahlı askerler vardı. ‘Hasan ne oldu?’ dedim. Nefes alamıyor, bana da söyleyemiyor. ‘Eline ne oldu?’ dedim. ‘Yok bir şey’ dedi. Elinde sigara söndürmüşler. 90 kiloydu, 45 kiloya kadar düşmüştü.” ifadelerini kullandı.
‘ONA VEDA BİLE EDEMEDİM’
Eşinin Eskişehir’de bir programdan dönerken tutuklandığını hatırlatan Polatkan şöyle devam etti: “Bir gün önce Adnan bey, ‘Eskişehir’e gidelim, orası Demokrat Parti’nin sevgili yeridir’ demiş. Ben de dedim ki, ‘Bu kadar karışıklık varken niye Ankara’yı bırakıyorsun’, ‘Adnan bey öyle istiyor’ dedi. Sabah kalkıp gitti. Veda bile edemedim. Orada ellerini uzattıkları subaylar, kendilerine yumruklarını göstermişler. Ellerini bile sıkmamışlar. Ankara’ya giderken Kütahya yolunda bunları alıyorlar, uçağa koyuyorlar. Uçakta Muhsin Batur iftiharla göğsünü gere gere Ankara’ya getiriyor. Aradan 15 gün geçti. Bir telefon geldi. ‘Hasan bey, Yassıada’ya gönderilmiştir’ dendi. Çok fena oldum.”
O dönem basının kendilerine karşı alaycı bir üslup kullandığına dikkat çeken Mutahhare Polatkan, “Basının tavrı en çok bizeydi. Düşükler, kuyruklar, hırsızlar, yolsuzlardan başka kelime duymadık medyadan.” dedi.
Yassıada’ya bir kere gittiğini anlatan Polatkan, “O gün fenalık geçirdim, bayıldım. Eve döndüğümde hastaydım. Orada ilk defa gördüm, epey zayıflamışlardı. Hasan beyin müdafaası vardı. Mahkeme Başkanı savunmasını yaptırmadı. ‘Kısa kes’ dedi, müdafaa ettirmedi. Yapamadığı savunmanın nerede olduğunu bilmiyorum. Bana hiçbir şey vermediler o savunmayla ilgili.” diye konuştu.
‘DEMİREL BİZİ HİÇ ARAMADI’ 

Sıkıntılı süreçte Süleyman Demirel’in kendilerine destek vermediğini de kaydeden Polatkan, “Demirel bizi hiç aramadı. Partiden bir ara ayrılmıştı. Aylar geçmişti. Ben yazlık evimdeydim. Bir gün çay içmeye gelmişti. Bize yardım falan etmedi. ‘Nasılsın hemşehrim’ dese yeterdi.” şeklinde konuştu.
Koç ailesine eşinin çok teşviklerinin olduğunu ancak onların vefalı davranmadığını söyleyen Polatkan, “Bir gün ‘Vehbi bey sen çok çalışkan bir insansın. Alıyorsun, satıyorsun. Bu memlekete bir faydası yok. Varlıklı insan bu memlekete faydalı olmalıdır. Yararlı olmalıdır’ böyle teşvik etmiş. Çalışkan adam olunca o da ilerledi. Ancak bizim çocuğu Koç Lisesi’ne kabul etmediler. Herhangi bir faydası olmadı.” diye konuştu.
Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın kendilerine çok faydasının bulunduğunu vurgulayan Polatkan şunları söyledi: “Rahmetli Özal’a çok teşekkür ederim. Kızıma ‘babanızı getireceğim’ dedi. Gemiyle götürdü. Bir gece kaldık. Mezarlar açıldığı zaman kız kardeşine gösterdiler. Mezarlar açıldı, kefenlendi. Topkapı’daki mezara getirdiler. Özal mükemmel bir insandı. Unutulamaz, yerine kimse geçemez.”
‘ALLAH DÜŞMANIMIN BAŞINA BÖYLE IZDIRAP VERMESİN’
Meclis’teki iade-i itibar çalışmalarını da değerlendiren Polatkan sözlerini şöyle tamamladı: “ ‘İade edin’ demekle iade edilebilinir mi? Yaşadığım bu ızdırap ve bu içimdeki bu acı giderilebilir mi? 8-10 yaşında çocuğu olan 45 yaşında bir adam asılır da, bunu nasıl telafi edebilirsin? Ben ancak öldüğüm zaman toprakla beraber kaybolacak. Bu unutulabilir mi? Nasıl unutulacak? Geri gelebilir mi? Şimdi Hasan Bey 98 yaşında olacaktı. Geri gelebilir mi? Gözümün yaşı hiç dinmedi. Bu özlem hiç bitmeyecek. Allah düşmanımın başına dahi vermesin böyle bir ızdırabı. Sapasağlam, dip diri insan inletiliyor, 1,5 sene sonra ipe gönderiliyor. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir eziyet görülmemiştir. 45 kiloya düşmüştü. Kim bilir kaç kere ölmek istedi. Günaha da girmek istemedi. Yoksa dayanılacak bir şey değildi. Adnan beyin ki daha da acı. Hiç konuşturulmadı. Tahammül edilecek bir hayat geçirmedik. Neydi kabahati? Kabahatimiz neydi? O kadar çok severdi ki çocuklarını. Koklamaya doyamazdı. Bunları sevmeye dahi doyamadı.”
5 yaşında babası idam edilen Nilgün Polatkan ise, ihtilal sabahı evlerinin etrafının askerler tarafından çevrildiğini silahların ise evlerine çevrildiğini anlattı. Yassıada ziyaretinde de babası ile görüştüğü sırada askerlerin silahları kendilerine doğrulttuğunu belirten Polatkan, ilkokulda yaşadığı bir hatırayı şöyle anlattı: “İlkokulda öğretmenim hastalandığında onun yerine vekalet eden öğretmen, parmağımdaki yüzüğü kimin aldığını sordu. Babamın aldığını söyledim. Babamın nerede olduğunu ne iş yaptığını sordu. Soyadımdan dolayı benim kim olduğumu biliyor olması lazımdı. Ama bana böyle baskı yapıyordu.”
'HİÇ KİMSENİN BENİ BABASIZ BIRAKMAYA HAKKI YOKTU'
İade-i itibar çalışmalarını olumlu bulduğunu ifade eden Polatkan, “İade-i itibar çalışmasını olumlu buluyorum. İtibarları benim gözümde hiç kaybolmadığı için. 27 Mayıs’ın bayramlıktan çıkarılması ile itibarları verildi diye düşünüyorum. Bunun yapılmaması gereken çok büyük bir hata olduğunu kabul etseler ve o zamandan bu ihtilali gerçekleştiren insanların geride kalanları ceza görse bunu çok isterim. Bu Türk tarihine geçen yanlışlardan biridir. Devlette Başbakanlık, Maliye Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı yapmış insanlara yapılmaması gereken zulümler yapıldı. Bunları sonradan öğrendik. Askerler tekme tokat ile davrandılar. Bunlar hiç affedilemez. Bu çok acı bir duygu. Ben 5 yaşında babamı kaybettim. Beni hiç kimsenin babasız bırakmaya hakkı yoktu. Babamla çok az beraber oldum. Annem babam ile ilgili şeyler anlatırdı.” şeklinde konuştu.
(CİHAN)