3 Mayıs 2013 Cuma

DEMOKRASİ BAYRAMI: 14 MAYIS!...

Kutlanmayan demokrasi bayramı: 
'14 Mayıs'
Türkiye'nin ilk seçilmiş başbakanının ve Hükümeti'nin darbeyle indirildiği ve yıllarca ironik bir biçimde "Hürriyet Bayramı" olarak kutlanan 27 Mayıs'ı, tersten bir vuruşla, demokrasi bayramı ilan etmek, Türkiye'nin tüm kurumlarıyla ve toplumuyla sivilleşip, demokrasiyi özümsediği şu dönemece büyük katkı sağlayacaktır.
PINAR AKYASAN (*) 16 MAYIS 2011, 22:31
Cumhuriyet Halk Fırkası, cumhuriyetin kuruluşundan 1950 yılında iktidarı Demokrat Parti (DP) devralana kadar ülkeyi yöneten tek parti olmuş ve Türk siyasi tarihine damgasını vurmuştur. 1908 sonrasındaki küçük çaplı denemeleri saymazsak -iki defa çok partili hayata geçiş denemesi- DP, CHP karşısında kurulan uzun soluklu, tek ciddi muhalefet partisidir.
DP'nin 14 Mayıs 1950'de seçim kazanması bu anlamıyla çok partili hayata dönüştür. Burada, 'çok partili hayata geçiş'ten ziyade 'çok partili hayata dönüş' kavramsallaştırmasının kullanılmasının nedeni de yukarıda bahsi geçen demokrasi deneyimlerini yok saymamak ve çok partili hayatın Asım Karaömerlioğlu'nun deyişiyle, "Cumhuriyet'in bir icadı olduğu" yanılgısına vurgu yapmaktır.
ÇOK PARTİLİ SİSTEME GEÇİŞ
Birkaç gün önce yıl dönümünü geride bıraktığımız 14 Mayıs, yani CHP'nin DP'ye iktidarını serbest seçimle devretmesini sağlayan seçimi 'Demokrasi Bayramı' olarak tanımlamadan önce 1946 yılı öncesine ve sonrasındaki sürece hızlıca göz atmak faydalı olabilir.
Bu noktada ilk soru çok partili hayata nasıl ve ne sebeple geçildiğidir. CHP'nin muhalif sesleri bastırma yönündeki kararlılığına rağmen, özellikle 1940'ların ikinci yarısından itibaren -her ne kadar tam anlamıyla örgütlü bir muhalefet ortaya çıkmamış olsa da, hem toplumdan hem de CHP'nin kendi içinden Tek Parti rejimine karşı sesler önce fısıltı halinde ve sonra daha gür yükselmeye başlamıştır. İnönü'nün karakteri üzerinden yapılan olumlu ya da olumsuz çok partili hayata geçiş analizlerine ek olarak İkinci Dünya Savaşı'nın getirdiği koşullar, dış konjonktürün vazettiği demokrasiye geçiş reformları ve aşağıdan gelen anonim direnişler geçişe gerekçe olarak sunulan genel tezlerdir.
En nihayetinde, 10 Mayıs 1946 yılında Olağanüstü Kongre'nin toplanarak CHP'nin demokratik adımlar atmasının önünü açıp, İnönü'nün 'Değişmez Genel Başkan' ve 'Milli Şef' unvanlarını kendi arzusuyla kaldırmasıyla birlikte çok partili hayata dönüş yolunda somut adımlar atılmıştır. Bu anlamda, bu yolu açan gelişmelerden diğerleri Mayıs 1945'te görüşülen çiftçiyi topraklandırma kanunu ve 7 Haziran 1945 tarihinde DP'nin gelecekteki 4 kurucusu CHP'nin iktidar sorununu dillendirerek ve parti içinde ıslahat yapılması gerekliliği ifade eden Dörtlü Takrir diye bilinen önergedir.
Dörtlü Takrir'in Meclis'te görüşüldüğü gün İnönü "Türkiye için çok partili sisteme geçmek zamanı gelmiştir" demiş ve çok partili hayata ilk defa orada göz kırpmıştır. İnönü 1 Kasım 1945'te Meclis'in açılış konuşmasında ise çok partili hayata geçişin kesin sinyalini şöyle vermiştir: "Bizim tek eksiğimiz hükümet partisinin karşısında bir parti bulunmamasıdır." Aynı konuşmada ülkenin bu konuda tecrübeli olduğundan bahsetmiş ve bu girişimlerin başarısız olmasının büyük bir talihsizlik olduğunu ifade etmiştir.
ULUSAL BURJUVAZİ VE KALKINMA SÜRECİ
7 Ocak 1946 tarihinde DP'nin muvazaa partisi olup olmadığı tartışmaları arasında kurulmasıyla siyasi atmosferdeki zorlu yarışın görünür olması resmi olarak başlamıştır. Denilebilir ki DP zamanla, CHP'ye karşı çeşitli sebeplerle muhalif olmuş tüm kesimleri çatısı altında toplamış, ulusal burjuvaziye, modernleşme ve kalkınma sürecini tamamen dışarıdan kendisine empoze edildiğini düşünen ve bunların getirdiği finansal yükler altında ezilen köylülere, küçük zanaat erbabına, işçilere, Varlık Vergisi'nden dolayı CHP'ye düşman olmuş azınlıklara, Türk devrimine karşı çıkan dindarlara, özgürlük ve demokrasi diyen entelektüellere kısacası Tek Parti rejiminden olumsuz etkilenen herkese hitap etmeye başlamıştır.
DP, seçimlere asker sivil herkesin umudunu kendisine bağladığı bir süreçte girmiştir. Emekli General Ali Fuat Cebesoy, Korgeneral Fahri Belen, Yargıtay Başkanı Fahri Özyörük, Amiral Fırat Özdeş, Sinan Tekelioğlu, Suat Hayri Ür-güplü, Halide Edip Adıvar, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Nadir Nadi gibi isimler seçimler öncesinde DP'nin saflarına katılmışlardır. Seçim propagandalarında iktidarı dini siyasete alet etmekle, muhalefete baskı yapmakla, plansızlıkla, mali ve idari politikalarda müdahaleci politikalar izlemek suretiyle özel girişimin iş alanını daraltmakla suçlamıştır.
Buradan hareketle, DP'nin yönetici kadrosu değiştikçe ve tabanı genişledikçe, partinin niteliği ve muhalefet argümanları da değişmeye başlamıştır. Siyasi propagandasını 'Tek parti karşıtlığı', 'Ekonomik kalkınmacılık ve yeniden dağıtım', 'Batılılaşma ve muhafazakar modernleşme' ve 'Demokrasi ve milli irade' söylemleri üzerine inşa eden DP, taleplerini seçim meydanlarında bu eksende ve rejimin kırmızı çizgilerini aşmayacak şekilde dillendirmiştir.
Bu talepleri dillendirirken pek çok baskıya maruz kalmıştır. DP coşkulu ve heyecanlı kalabalıkları etrafına doldurdukça, CHP'nin tedbir ve tazyikleri artmıştır. Muhalefetin kısa sürede güçlenmiş olması, Halk Partisi kurmaylarında endişe yaratmıştır. Bayar'ın iddiasına göre CHP taşraya sırf DP'nin gelişmesini önlemek için müfettişler dahi göndermiştir.
DP'NİN ZOR KURULMA SÜRECİ
Celal Bayar bundan şöyle yakınmıştır: Öyle valilere rastladık ki, ben burada bulundukça DP kurulamaz dediler. Öyle valilere rastladık ki, ben burada Halk Partisi'yim, nasıl bitaraf kalabilirim, dediler. Bazı kaymakamlar, direktifler altında bitaraflıklarını muhafaza edemediler." Yine Bayar'ın deyimiyle "Demokrat Parti'ye girmeyi, vatan hainliği seviyesinde gösterdikleri bile olmuştur!" Karakollarda vatandaşların dövüldüğü, telefon konuşmalarının dinlendiği, mektupların açılıp okunduğu, yaka numarasız jandarmaların DP, ocak ve bucaklarının kapılarındaki levhaları toplayıp karakollara taşımalarının olağan işler haline geldiği bu dönemle ilgili, İçel'in Aslanköy ilçesinde olanlar en bilindik olaylardan biridir.
Burada CHP seçimi kaybedince, sandığı almak için köye jandarmayı göndermiş, köylüler vermeyince jandarma zor kullanmaya kalkmış ve ateş açmıştır. Buna taş ve sopalarla karşılık veren köylülerden 5'i çocuk, 20'si kadın, gerisi erkek 91 kişi göz altına alınıp, mahkeme çıkartılmış ve savcının halkı haklı bulması üzerine tutuklananlar serbest bırakılmıştır.
ÇOK PARTİLİ DEMOKRATİK SİSTEME GEÇİLİRKEN...
Çok partili hayata ve demokratik sisteme geçildikten sonra DP'nin başına gelenler, CHP'nin demokrasi algısını tasvir bakımından önemlidir. 1946 seçimlerinde organize bir seçim yolsuzluğu vuku bulmuş ve 1947 yılındaki muhtarlık seçimlerinde, 38 ilin 79 köyünde çıkan olaylarda 7 kişi ölmüş 167 kişi yaralanmış, 1950 seçimlerinde ise Zonguldak ve Malatya da iki kişi öldürülmüştür.
Büyük adam fetişizmiyle yazılan tarihte görülmeyen bu detaylar, demokrasiye geçişe esas rengini veren olaylardır aslında. Dolayısıyla 14 Mayıs'ın yani Tek Parti diktatörlüğünün serbest seçimle noktalandığı bu milatı ya da- başka bir alternatif olarak, Türkiye'nin ilk seçilmiş başbakanının ve hükümetinin darbeyle indirildiği ve yıllarca ironik bir biçimde "Hürriyet Bayramı" olarak kutlanan 27 Mayıs'ı, tersten bir vuruşla, demokrasi bayramı ilan etmek, Türkiye'nin tüm kurumlarıyla ve toplumuyla sivilleşip, demokrasi özümsediği şu dönemece büyük katkı sağlayacaktır.
* Yıldız Teknik Üniversitesi Yüksek Lisans Öğrencisi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder